Bir asker yolu hikâyesi
Geçtiğimiz hafta İstanbul’dan Muğla
Marmaris’e kadar uzanan güzel bir yolculuğumuz oldu.
Marmaris’te asker olan oğlum Muhammet
Fatih’in terhis tarihi gelince, kendi aracımızla almaya karar verdik. Seyahat
iznimizi de aldık ve kızım Emine Şule ile yola çıktık.
Yeni uyanmaya başlayan baharın güzelliği
de yolculuğumuza eşlik etti. Badem ve erik ağaçlarının gelinlikleri giymiş
bembeyaz halleri mest etti bizi. İkimiz de fotoğrafçı olunca dura dura gittik.
Her duruşumuzda fotoğraf kareleriyle birlikte baharı içimize çektik adeta.
Ülkemizin her metrekaresi ayrı bir
güzel. Biz Ege kıyılarında baharın içinde yolculuk yaparken Anadolumuz’un bir
çok köşesinde kar yağıyordu.
Yolculuğumuzun ilk durağı Denizli oldu.
Rahmetli ustamız ve hocamız olan gazeteci, ressam, karikatürist Cemal Ragıp
Derin, Denizli’ Çakmak Mezarlığı’nda meftun. Bizler için ve ustanın dostları
için Denizli, artık aynı zamanda Cemal Ragıp Derin demektir. Gazeteci şair
dostumuz Ekrem Kaftan, ustamızın eşi ve kızları, kızım Emine Şule’nin
Denizli’de yaşayan kız arkadaşlarıyla birlikte mezarlığa gittik. Ekrem Kaftan
dostumuzun okuduğu Yasin-i şerifi rahmetli ustamızın ruhuna hediye ettik.
Cemal Ragıp Derin Kimdir?
O bazımızın abisi, dostu, kardeşi,
manevi babası idi.
Çok iyi bir gazeteci, karikatürist,
ressam daha önemlisi harika bir insandı. Yeri asla doldurulamayacak bir
sanatkârdı. Dostluğu, kardeşliği paha biçilemeyecek derecedeydi. Kimsesizlerin
kimiydi. Çaresiz, ihtiyaç sahibi kişileri kollar, gözetirdi.
O ekmeğini sadece kaleminden kazandı
asla ikinci işi olmadı
Bilmeyenler için sevgili abimizi biraz
tanıtayım. O hayatı boyunca ekmeğini kaleminden kazandı. Asla ama asla ikinci
bir işi olmadı. O doğuştan bir yetenek. İlk resimli romanı 1969 yılında (Cengiz
NOYAN) henüz gencecik bir yaşta iken “Dünya” gazetesinde yayımlandı.
1972'de Yenigün Gazetesi'nde, daha sonra
Şenol Kirpiklioğlu'nun (APS) stüdyolarında çizgisini geliştirdi. 1974 yılı
sonunda Hürriyet Gazetesi’nde çizmeye başladı. Kelebek'te gerçek hayat
hikâyeleri bant olarak yayınlanırken, Hürriyet Gazetesi’nde ise temsili
resimler, karikatür ve vinyetler çizdi.
Sezgin Burak'ın “Bizimkiler” adlı
kahramanlarını, usta sanatçının vefatından sonra kendi çizgileriyle Hürriyet’te
devam ettirdi. Çarşaf, Çivi dergileri, Güneş Gazetesi ve Suat Yalaz'ın
Karaoğlan dergilerinde fırçasını konuşturdu.
Dönemin tüm önemli gazetelerinde çalıştı
1983'de Günaydın Gazetesi’nde Doğan
Bey'i çizmeye başladı. Durakoğlu tiplemesini Rahmi Turan'la birlikte bant
olarak çalıştı. Günaydın Gazetesi’nde aynı zamanda ‘Çiğdem' isimli bir de bant
yaptı. Sabah Gazetesi’nin kuruluşunda, aynı bantlarla çalışmalarına orada devam
etti.
Sabah Gazetesi’nde ayrıca “Hilmo” adlı
ayrı bir resimli romana imza attı. Daha sonra tekrar Günaydın Gazetesi’ne döndü
ve Durakoğlu ile Çiğdem'i çizmeye devam etti.
Günaydın’dan sonra Türkiye Gazetesi,
Türkiye Çocuk Dergisi, Ustura Mizah Dergisi, Yeni Şafak ve Son Çağrı
Gazeteleri’nde çalıştı. Yeni Şafak Gazetesini ilk yayımlayan ve ismini veren 5
kişiden biridir. Bursa’da yayınlanan Gerçek Gazetesi’nde resimli roman ve
karikatürler çizdi. Ayrıca belediye bültenlerinde de çok sayıda çizgisi
yayınlandı.
Tercüman Gazetesi’nde, Sır Kapısı,
Pehlivan Hikâyeleri ve İslâmiyet'in ilk yıllarıyla ilgili resimli romanları
yayınlandı.
Çok sayıda hikâye, roman ve ders
kitaplarında da, onun imzası vardır. TRT, kültür programlarında Ragıp’a sıkça
yer vermiş ve onunla çeşitli röportajlar gerçekleştirmiştir.
Allah, gâni gâni rahmet etsin. Mekânı
Cennet olsun İnşallah...
Denizli’den sonra Muğla Marmaris
yolculuğumuz başladı. Yolda kontroller sıkıydı. Birkaç kez durdurularak HES
kodu kontrolleri yapıldı. Seyahat izinlerine bakıldı. Baharın güzelliği,
bembeyaz çiçekleriyle badem ve erik ağaçları bize el sallamaya devam etti.
Marmaris’e yaklaştığımız da Sadun Boro
el sallayarak şöyle karşıladı bizi:
“Ey dost hoş geldin Marmaris denen
Cennete. Dünyanın en güzel yeri olan ve sana bağrını açan, o eşsiz koyları
gezerken… Bu emsalsiz güzelliği, bu yeşil ve temiz Cenneti, bizden sonra
geleceklere, aynen ve tertemiz bırakmayı sakın unutma. Çöpünü atma ve
sakın ateş yakma.”
Gerçekten Gökova, Akyaka, Marmaris
Cennet’ten bir parça. Yollar kıvrım kıvrım eğilirken, Gökova’yı Akyaka’yı
seyretmeye doyamazsınız. İmkânı olanın mutlaka gidip görmesini tavsiye ederim.
Mehmet Yorulmaz hocam soy isminin
hakkını veriyor
Marmaris müftüsü Mehmet Yorulmaz, Bozkır
İmam Hatip Lisesi’nden sınıf arkadaşımdır. Kendisini makamında ziyaret ettim.
Okul yıllarımıza geri döndük. Arkadaşlarımızdan, hocalarımızdan bahsettik.
Mehmet Yorulmaz hocam, soy ismi gibi Maşallah yorulmadan hizmet etmeye devam
ediyor. Göreve geldikten sonra hizmetlerini sayınca, çok büyük onur ve gurur duydum.
Terhis olan oğlumu birliğinden beraber
aldık. Dönüşte birlikte Marmaris’in manevi büyüklerinden Sarı Ana’yı ziyaret
ettik. Sarı Ana, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşayan büyük zatlardandır.
Marmaris müftülüğü tarafından türbeye asılan tabelada şu bilgiler yazıyor:
“Sarı Ana, Marmaris’in manevi
mimarlarından olup, yüzyıllardır halkın kalbinde sevgi ve saygıyla tarihi ve
tasavvufi bir simgedir. Bir adı da ‘Yörük Fatma’ olan ‘Sarı Ana’ muhtemelen
sarışın olması sebebiyle bu adı almıştır.
16’ncı yüzyılda yaşamıştır. 1522 yılında
Rodos’u fethetmek için Marmaris’e gelen Kanuni Sultan Süleyman, Sarı Ana’yı
ziyaret ederek fetih hakkında tavsiyelerini sorar. O da Armutalan mevkiinde
konaklayan askerlerden, halkın meyvesini izinsiz olarak alan askerleri bu sefere
götürmediğin takdirde başarılı olacaksın der. Buna uyan Kanuni, Rodos’u
fethetmiştir.
Rodos’tan dönen padişah, teşekkür etmek
için uğradığı Sarı Ana’nın vefat ettiğini öğrenir ve üzülür. Kabri üzerine bir
türbe yapılmasını ve önündeki dereye de bir köprü yapılmasını emreder. Sarı
Ana’nın bir inekten, Kanuni’nin birliklerine yetecek kadar süt sağması, hayırlı
işlerde yol göstermesi ve çeşitli kerâmetleri hâlâ anlatılmaktadır.”
Şair Ekrem Kaftan Kütüphanesi
Gazeteci şair Ekrem Kaftan abimizi
muhabirliğimin ilk yıllarından beri tanırım. Çok sayıda habere birlikte
gitmişliğimiz vardır. Kendilerinden çok şeyler öğrendik.
Ekrem Kaftan, kültür sanat
haberciliğinde uzmanlaşmış meslek büyüklerimizdendir. Kültür sanat
haberciliğinin oluşmasında emekleri çoktur.
Türkiye Gazetesi’nde uzun yıllar
hizmetinin ardından Anadolu Ajansı’ndan emekli olmuştur. Gazeteciliğinin yanı
sıra çok iyi bir okuyucu olan Ekrem Kaftan’ın yıllar içinde hazine değerinde
bir kütüphanesi oluştu.
Emekliliğinin ardından İstanbul’daki
evinde bulunan kütüphaneyi doğup büyüdüğü Denizli Tavas Vakıf köyüne (mahalle)
taşımaya karar vermiş. Aslanda bu Ekrem abinin bir hayaliymiş. Kendi
çocukluğunda ulaşamadığı kitaplara şimdiki çocukların rahat ulaşması en büyük
arzusuymuş. Bu hayali için kendi cebinden azımsanmayacak kadar para harcadığını
da hemen belirtmek isterim.
Marmaris’ten dönüşte uğradık Tavas’ın
Vakıf mahallesine. Şair Ekrem abi okula çok yakın bir yerden aldığı araziye
kütüphane yapmış. Yapana kadar da çok uğraş vermiş. Raf kısmına gelince madden
zorlanmış. 10 bin kitap koliler içinde rafların takılmasını ve o raflarda yer
almayı bekliyor.
Raflar için bazı kurum ve kuruluşlarla
görüşme yapmış Ekrem abi. Gelecek olumlu bir haberi bekliyor.
Biz gelince çok memnun oldu. Yanında
çocukluk arkadaşı da vardı. Oğlum da gazeteci ve televizyoncu olunca bir basın
gezisi yaptırır gibi heyecanla kütüphaneyi ve çevresini gezdirdi."Köyüme
Kütüphane Yapacağım" proje hayalini gerçeğe dönüştürebilmek için çok
zorlu yollardan geçmiş. O zorluklar hâlâ devam ediyor.
“İnşallah raflardan kitap seçerek
okuduğumuz günleri de görürüz” deyince Ekrem abinin yüzü güldü, gözleri
parladı.
Ortaokul ve lise yıllarında okumak için
kitap bulmakta zorluk çektiklerini hatırlatarak, “Ortaokul ve lise
yıllarında ilçede kitap satan iki kitapçı vardı ancak onlarda da aradığımız
kitapları bulamazdık. Köyümüzde zaten hiç kitap yoktu. Ben de kitap okumayı çok
seviyordum. Daha o yıllarda bir gün imkânım olursa köyüme bir kütüphane kurarak
bütün milletin hizmetine sunacağım, diye kendime söz vermiştim” dedi.
"Gençlerimizi yeniden
kitapla buluşturmaya mecburuz” diye vurgu yapan Kaftan, “Bu sebeple, her Türk
aydını, kendi üstüne düşeni yapmak zorundadır. Ben de bir yazar, gazeteci ve
şair olarak sahip olduğum bütün kitapları milletimizin hizmetine sunmaya
çalışıyorum. Bu kütüphanede okuyan, araştıran, düşünen gençlerin sayısını
artırmak birinci görevimiz olacaktır. Yeni İbn-i Sina’lar, Harezmî’ler,
Cezerî’ler çıkarmak zor değil. Gençlere hedef göstermek ve imkân vermek
zorundayız. Aksi takdirde ülkemizi ve bütün İslâm dünyasını Batı’nın
kültürel kölesi olmaktan kurtaramayız" diyerek
kütüphanelerin önemine bir kez daha dikkat çekti.
Ekrem abi sözlerinin ardından hemen
karşımızdaki okulu göstererek “Benim amacım o çocuklara yardımcı olmak.
Bizlerin bulamadığı imkânları onlara sunmak” derken gözleri dolu dolu idi.
Bu güzel köy kütüphanesinin biran önce
hizmete açılması en büyük temennimiz.