05 Mart 2019

Bir belediye neden seri katillik yapar?

Tayyip Erdoğan'ın kendine ya da onun bizzat seçerek kalabalıkların önüne çıkarttığı diğer isimlere yönelik olarak gösterilen toplumsal teveccühün, üzerinden geçen çeyrek asırlık süreye rağmen aşınmamış olmasını kimilerinin bir türlü okuyamadığını görüyorum. Hâlbuki onun İstanbul'un belediye başkanı olarak halkının karşısına çıktığı 1994 Yılından bu yana milletinin üstünde oluşturduğu güçlü bağlılık ve sahiplenme duygusu sadece Türkiye'nin değil yerkürenin tarihsel ve politik kodlarında hem köklü hem kalıcı değişiklikler yapmaya başladı. Teveccüh de sadakat de sınanmanın örsünde pek çok sıkıntının bitimsiz balyoz etkisinde biçimlendi ve örneğin 15 Temmuzda çeliğine çifte su verildi. Milyonlar liderlerine, liderleri de ardında duran milyonlara davaları için tereddütsüz ölüme yürüyeceklerini karşılıklı olarak ispat etti.  Lider ve halkı arasında kan kardeşliğiyle teyit edilen bir ahitleşme var artık.

 Her ne kadar halk bazı isimler ve tercihler konusunda liderini anlamakta bazen güçlük çekse ve yorulsa da, son raddede güvenini ve nihâi sevgisini asla kaybetmedi. Bu sâdece Tayyip Erdoğan'da gördüğü, sevdiği kıymetli özellikler sebebiyle değil çok uzun süre tahammül etmek zorunda kaldıkları devlet adamı, siyasetçi ve bürokrat tiplemesinin üzerlerinde oluşturduğu travmatik etki ve tecrübe edilen kâbusvâri geçmişle de ilgilidir.  Acımasız, beceriksiz, muhteris, kaba ve tüm mukaddeslere düşman bir zihniyetin mümessillerinin yeniden kolektif haysiyetimizin üzerinde tepinmesine mâruz kalmak korkusu ve milletin yeniden hiçleştirilme kaygısıdır. Bakın size bir örnek üzerinden anlatayım...

Bir belediyenin seri katillik yapmasından bahsedince muhataplarımın aklına hemen 1993'de Ümraniye Çöplüğü'nde yaşanan ve otuz dokuz insanımızın öldüğü korkunç patlama geliyor ama değil! Evet, uygarlığın en asgari kazanımlarını bile bu ülkeye taşıyamayıp İstanbul'u susuzluğa ve pisliğe mahkûm eden alabildiğine ilkel ve vahşi bir CHP (SHP) mantalitesinin çöp toplama/depolama yöntemiyle, eski Türkiye'nin kişi başına ancak üç bin dolar milli gelir düşen feci yoksulluğu birleşince dünyada eşi benzeri görülmemiş o rezilliği ve utancı yaşamıştık. Çöplükteki barakalarda aileleriyle yaşayan ve atıkları toplayarak geçimini sağlamaya çalışan insanlarımızdan otuz dokusu sıkışan metan gazının patlamasıyla havaya uçtu. On iki tanesinin cesedi bile bulunamadı; patlamanın şiddetiyle buharlaştılar… Ama bu bir toplu katliam; seri cinayet değil, seri cinayet kadar acımasız da değil! Dolayısıyla bahsedeceğim mevzû bu değil…

Size herkesin unuttuğu hatta yaşanırken çok yakından tanıklık edenlerin dışında kalanların hiç fark etmemiş olabileceği CHP ( o zamanki adıyla SHP) belediyesine âit bir dizi seri cinayeti anlatacağım.  Çöp patlamasıyla aynı yıl dönemin İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen belediye otobüsleri için bir takım tercihli yollar oluşturdu. Türkiye'de daha kaliteli otobüsler üretildiği hâlde ısrarla eski Yugoslavya ve Macaristan'dan alınmış klimasız, kaba ve hantal İkarus marka belediye otobüsleri hükümet ortağı SHP'nin müdahalesiyle yollarda kanunlara aykırı olarak plâkasız dolaşıyordu. Plakasız çünkü CHP'li (SHP) belediye aldığı bu otobüslerin gümrük ve KDV vergilerini öde(ye)mediğinden mülkiyeti gümrüğün üzerinde kalmış ve tamamının (1227 adet) plakası ancak Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı sırasında ödenerek takılabilmişti. Yakın yerlere gidiş için tek, uzak yerlere gidiş için çift bilet alacağız diyerek başlatılan uygulama iddiaya dayanak teşkil etmesi için bırakılan bir-iki göstermelik hat dışında tamamen çift bilete çevrilmiş dolayısıyla korkunç bir zam oldubittiye getirilmişti. Bu biletleri merdiven altlarında basan uzantısı çeteler eliyle başta PKK olmak üzere bâzı sol örgütler astronomik gelirler elde ediyordu. SHP'li belediyenin sahtesi üretilemez diyerek ürettiği biletlerin tıpkıbasımlarını piyasaya çıktığı günün akşamı çeteler de satmaya başlıyor dahası bâzı İETT bayilerinde bile bunların sürümleri veriliyordu. Her neyse o yıllar işte! Biz seri cinayetlere dönelim…

Tercihli yollardan biri de İstanbul Fatih'deki Fevzipaşa Caddesi'ne âit bir bölümdü. Yavuzselim'den başlayan ve Macarkardeşler Caddesi'nin başına kadar uzanan bir tercihli yol! Ancak ciddi ve vahim bir sorun vardı; Caddenin enlemesine yarısı onlarca yıldır alışıldığı üzere Veznecilerden Edirnekapı'ya doğru tek taraflı gidişi olan bir yoldu. Diğer yarısı ise iki taraflı olarak hem gelen hem giden otobüslere hasredilerek çift yönlü yapılmıştı. Yâni şehirli insanın alışkanlıklarıyla biçimlenmiş zihinsel algısını felç eden bir düzenleme! Bir tek bizim vatandaşlarımız değil, yoldan karşıya geçmek isteyen turistler bile yalnızca Edirnekapı istikametine gidişi olan yoldan geçerken sola bakarak caddenin ilk yarısını geçip ortadaki refüje çıkıyor ve diğer yarısı için ise dünyanın her yerinde olduğu gibi diğer yöndeki istikamete, yani sağa bakıp uygunsa geçişe başlıyor ve böylece artarda felâketler yaşanıyordu. Bir, iki, üç, dört… Sayı değil bunlar, insanlar ölüyor!  Artık yetkililerin insan algısıyla zıtlaşan ve dikkatini bloke eden bu uygulamayı kaldırmasını beklersiniz değil mi? Hayır, beş, altı, yedi, sekiz… İş dönüşü yorgun işçi, memur, öğretmen babalar ölüyor, anneler ve okuldan dönen çocuklar ölüyor, sakat kalıyor. Yerlere saçılan paketler, kese kâğıtlarından dağılan meyveler ve ekmekler çakılıyordu hafızamıza… Neredeyse her gün kazalar görüyoruz. O sıralar Türkiye'de ambulans bir kamu hizmeti sayılmıyor bile… Kazazedelerin bilinci yitik bedenleri vatandaşlar tarafından karga tulumba bindirildikleri özel araçlarla hastanelere yetiştirilmeye çalışılıyor. Kimileri içinse sadece üzerlerine örtmek için gazete aranıyor ve polisle savcı bekleniyor. Ne şikâyetler ne de dilekçeler kâr etmiyor. Çünkü sıradan bir Türk'ün canının hiçbir ehemmiyeti yok. Sanki bu ölümler olmaya devam etsin diye körü körüne ısrar var…

1994 Seçimlerinde Tayyip Erdoğan belediye başkanı oldu ve daha göreve başladığı ilk hafta oradaki çarpık tercihli yol düzenlemesini kaldırdı. On beş gün sonra caddeye İETT şoförleri tarafından asılmış bir pankartı hatırlıyorum. “Yanlış tercihli yol düzenlemesi kaldırılalı 15 gün oldu ve ne ölümlü ne de yaralanmalı tek bir kaza olmadı! Biz katil değiliz. Halkımıza bunu gösterdiği için yeni başkana teşekkür ederiz.” Otuzdan fazla ölümlü kazayı yaklaşık bir sene boyunca büyük bir pişkinlikle izleyen açıklanması güç ve karanlık bir pespayelikle, göreve başlar başlamaz ilk iş olarak insanlarının hayatına kast eden bu uygulamayı yok eden irade arasındaki farkı anlayabiliyor musunuz?

İşte millet bunu anlıyor…