BİR ÇENTİK AT TARİHE-4

İnsanlığın, Kur'ân'ın anlattığı tarihle bağlantısı kurulmamıştır. Lâkin Kur'ân nerdeyse, bu ilişkiyi çivilemek için inmiştir.

"Kur'ân'la, insanın durumu mutlak bir açıklığa kavuşturulur." diyor, Nuri Pakdil.

"İnsanın durumu" ifadesi bize geniş bir bakış açısı sunuyor. İnsanın doğumu, hayatını idamesi, insanın insanla, toplumla doğayla, Yaratıcısıyla ilişkisi, seçim özgürlüğü, tercihleri, başkaldırma hakkı, bu dünya, öte dünya, ölümden sonra dirilme inancı, tüm davranışlarından herkesin mutlaka yargılanacağı inancı; Kur'ân'la mutlak bir açıklığa kavuşmuştur.

Fu'lân bâbında çok okunan şey: Kur'ân…

İnsana "niçin varolduğu"nu sürekli açıklayan kitap…

Seçimin gereğini vurgulayan, insanın kendi kendini yoğun bir özgürlükle kurduğunu anlatan kitap…

Hiçbir şeyin unutulup gitmemesi için Yaratıcı katında bir yedeği bulunan kitap…

"Er-Rahman/ alleme'l-kur'ân" sırrınca insandan önce yaratılan bütün varlıklara da belletilen öğreti…

"Halaka'l-insan/allemehü'l-beyan" hükmünce insana şükretmenin inceliklerini kavratan kitap…

Ve belki en mümeyyiz vasfı insana "düş kurma"yı öğretmesi olan kitap…

 

DÜŞSÜZ MİLLET TEZSİZ MİLLETTİR...

Düş kurmak; insanın çok-geçişli hayatını doğru okuduğu bir tezin üstüne oturtması. Düşsüz toplum, tezsiz toplum… Allâh, bütün elçilerine hayatı ona göre yorumlayacağı ve insanları ona davet edeceği bir düş vermiştir. Düş, peygamberliğin kırkaltıda biri olan bir görüş tarzıdır.

"Ben, atam İbrahim'in duası, kardeşim İsa'nın müjdesi ve annem Âmine'nin rüyasıyım. Annem rüyasında içinden çıkan bir nurun Şam diyarı saraylarını aydınlattığını söylemişti. Peygamber anaları hep böyle rüyalar görürler." (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 4/127-128)

Peygamber anaları hep böyle rüyalar görürler… Ne onarıcı bir ifade. Hem tesbit hem bir ince telkin. Anaların soyları için kutlu rüyalar görmesi edeptendir. Ataların kutlu dualar etmesi, (2/129) kardeşlerin kardeşini kendine tercih etmesi, (61/6) hep "düşlü millet" olmanın gereğidir.

İnsan durmadan sormalı kendine; ümmeti için, milleti için, insanlık için en son ne zaman kutlu düşler kurduğunu…

Yeni dünya düzeni, kutlu düşlerimiz üzerine kurulacak. "Düş"ler kurulunca, Mevlâ'yı bulmaya yaramayan "akl ü fikr" yıkılacak, us yenilecek, bilinç tazelenecek, düşleri yoran kalemler bilenecek...

"İkra' bismi rabbikelleziy halak/ Halekal-insane min alak/ İkra' ve rabbükel-ekrem/ Elleziy alleme bilkalem/ Allemel-insane ma lem ya'lem/ Kella innel-insane leyatğa/ Erra a hustağna/ İnne ila rabbikerrü'câ" Alak, 96/1-8.

Yaratan Rabbinin adıyla oku!/ İnsanı bir kan pıhtısından yarattı!/ Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir/ O Rab ki kalemle yazmayı öğretti/ İnsana bilmediği şeyleri öğretti/ Hayır! Doğrusu insan azgınlık eder/ Kendisinin muhtaç olmadığını zannettiği için/ Muhakkak ki dönüş mutlaka Rabbinedir…

"İnne'd-dine indallahi'l-İslam"...

Âdem'den Hâtem'e (aleyhümüsselam) Âllah katındaki geçerli yasalar bütünü El-İslam'dır. Lâkin ön-belgelerde, varoluş bilinci sınırlı bir seviyede tutulmuştur. İnsanla, insanın bütün açmazlarıyla sözün ve yazının içiçe ilişkisi, bu kadar açık ifade edilmemiştir.

Kur'ân'la, yükleneceği sorumluluğu anlama mertebesine getirilmiştir insan. İnsan, kendisine daha önce bilmediği şeylerin öğretildiği bilgisini Kur'ân'dan öğrenmiştir. Kendini Rabbinden müstağni sanırsa, azacağını da anlatan Kur'ân'dır.

İnsan "dünya"ya gelmekle şaşkındır. Daimi bir varoluş şoku içindedir. Bunun için ona ruhsal ihtiyaçlarını sürekli hissettirmek gerekmektedir. Ehliliğin/ev-cilliğin şartlarını şaşırdığı için, bir daha denesin diye 'yaban'a gönderilmiştir insan. Allâh, "Âdemoğlu"na verdiği nimetlerin donuk hâle getirilmesine razı olmaz. Olmayacaktır da. Zira yaratış ihtişamını sergileyen Allâh, insandan sürekli olağan-üstü olana dikkat etmesini istemiştir. İnsan ise, bu tarifsiz fevkalâdeliklerden alalâdelik çıkarmak bahtsızlığını seçegelmiştir.

 

ALLÂH TARİHİ PEYGAMBERLERİN ELİYLE YAZMIŞTIR...

Ne ki insanı onarmaz; o El-İslâm değildir; Töre dışıdır. Bir sürçen atın başı kesilmez. İnsan, üst üste hep hep sürçmektedir. İmanın çilesini çekmediği için bir ayağı hep inkarda kalmıştır. İmanını kontrol ettireceği eksperlere ihtiyaç hâsıl olması zarûrettendir. Hatta denetleme gücü kazanabilmek için en çetin denetlemeden geçenler de yine onlar olmuştur. Düşen kınanmadığı gibi, düşüşsüz insan da, övgüyü haketmiyor. Düşmek, öğrenmenin doğasında var çünkü. Mesele, düştüğü yerden nasıl kalkacağını bilmek...

Âdem gibi; buğdaya talip olup düşde gördüğü güzellik ve iyilik iddialarından uyanmalı insan.

İbrahim gibi; ruhunu koruyarak inkârların ateşine bulanmalı.

Yusuf gibi; dilinde zikrullah inmeli eşyanın karanlığına.

Peygamberler Hâtemi'nin naklini işitince hayretler içinde kaldığı Ashâb-ı Kehf gibi; uykunun şartları yerine uyanıklığın dinamik kanunlarını yürürlüğe sokarak çıkmalı mağaradan.

 

İLK RÖNESANS TUFANDAN SONRADIR...

Hz. Âdem ve Hz. Nuh arası, insanın, zamanı yani kaderi tam da hissedemediği bir dönemdir. İlk rönesans, Nuh'un Gemisi'nde başlamıştır. Tam inanmış adamlar bir araya gelince bir "gemi" olurlar; Eşya, insanın üstüne sel olup boşaldığında, eşyanın taşkınlığına karşı yek-vücut olanlardan yeni bir nesil türemiştir. İnsan, zamansızlıktan zamanın kıyısına çıkmıştır tufandan sonra. Suya direnen insan, aile olmayı çoğalmayı öğrenmiştir.

İnsanın su ile imtihanı toprakla olan denenmesinden çetin olmuştur. Toprak zaman zaman Allâh'ın buyruğundan çıkan bir kısım insanlıktan intikâmını almıştır. Su ile imtihan ise amansızdır. Hz.  Âdem ile El-Hayy sırrını öğrenir insan. Hz. Nuh ile ise süregelirlik sınavından geçerek El-Kayyum'a dayanmayı kavrar.

"Ben" diyecek bir şeyi kalmayıncaya kadar bütün elementer yapılarla denenecektir insan. Tarihi, peygamber maceralarına ilişik olarak okumanın önemi burdan kaynaklanıyor.  Bunun içindir ki tarihi, tefsir okuyarak anlamlandırmaya alışmış çocuklar, yüksek kültürlerin dere-beylerine karşı esas duruşa geçmekte zorlanmıyor.

 

TARİHİ TEFSİR OKUYARAK BÜYÜYEN ÇOCUKLAR REDAKTE EDECEK...

"Andolsun ki Biz her ümmete "Allâh'a kulluk edin ve putlara tapmaktan uzaklaşın" diyen bir rasûl gönderdik…" (16/36)

Tefsir okuyarak büyüyen çocuklar, Töre Hatırlatıcıları gördüklerinde onları azalarındaki nurdan tanıma melekesi geliştirerek yukardaki yasaya intibaklarını her zaman göstermişler.

Nuh'un Gemisi'ne binenlerden tertemiz bir nesil türemiştir yeniden. Medeniyet kurucu kök-düşünceler, kök-duygular, kök-inançlardan tohumluk alınmıştır gemiye. Kök-inançlar, bir gemi olmuştur kurtuluşa bayrak açan.

Nuh'un oğullarının macerası, insanlık tarihini yakından ilgilendirmektedir. Sam, Ham ve Yafes'in serüveni, 21. yy eşiğinde Tek-Hakikat bayrağını kimin taşıyacağını tesbit açısından heyecanlı bir anlatı sunuyor insanlığa. Nuh'un torunları içinde Hakk'ın Medeniyeti'ni yeniden tesis edecek olanları, şeytâni sistemlere direnişlerindeki asalet ve ferasetten tanımak mümkün olacaktır kanaatindeyiz.

"Rabbüke'l-ekrem"in üstüne titrediği insan-talebeleri yeni bir tedrisat formatı bekliyor. Peygamber-eklemli soylu ruhlar, devasa ekranlardaki cesur yürekler olarak yeniden sahne alacaklar.

5N 1K oyununda, dün destan kahramanı yerine konan dev-adamların heybetiyle, şanıyla peygamber torunları olduğu ortaya çıkacak; belki…

Belki, Tepe-Göz'lerin saltanatı yerle bir olurken, olanlara en az şaşıran Yafes'in son çocukları olacak.

Usta buyruğu, "Bir çentik at tarihe/ haydi uzat/ ellerini gelir bulur ellerim" diyordu. Her çentikte on onlarca cesur yürek elimizden tutmaya devam ediyor.

Hazır, modern eğitim kodlarını hakiki olanlara doğru esnetme faaliyeti içerisindeyken, her biri bir külliye değerinde "usta"ların varlık yorumlarına daha bir sıkı tutunmak gerekiyor.

Mesela tarihe attığımız çentikler çerçevesinde Sezai Karakoç'un Yitik Cennet'i çağa-bakan peygamber eksenli bir insanlık tasavvurunu algılamada, bir ön eşik olarak görülebilir.

Hz. Nuh'un, Hz.İbrahim'in ve Hz. Hâtemel-mürselîn'in üç-töreli torunları, yani İlâhi Site kurucusu uygarlığın son çocukları, toplumsal düşsüzlüğümüze ilaç olacak heyetin kapısında bekliyor.

"Neyse ki yarın var/ Umutların en sevdiği gün" diyor Sezai Karakoç. Kalemle Yazmayı Öğreten'e hamd etmenin yollarını arayanların da "bugün" en sevdiği gün. Çünkü "yarın", bugün düşlediklerimizden oluşacak!..