04 Ocak 2016

Bir din olarak kapitalizm

Kapitalizm bir dindir, sermaye biriktirmek dinsel tapınmadır. Kapitalizmi Marksist sınıf çatışmalarından okumak gerekmiyor, onu bir din olarak okumak için yeterince malzeme bulunmaktadır. Biz kapitalizme kendi sözlüğümüzde “tekasür” de diyoruz.

Bir: Servet biriktirme zühd benzeri bir “çile”yi gerektirmektedir. Bu çile ile servet biriktiren ulvîleşir: Servet toplumsal alanda birilerini kutsallaştırır.

İki: Servetin karşısında yoksullar yalvarlatılır.Yalvartıcılık=zenginlik kapitalist zümrenin “rızık bende” iddiasını haklılaştırır. Yalvartıcılık, bir dua çağrısıdır. Zenginler verdikleri bağış karşılığı “dua”nın “yöneteni” olur. Onlar işe alıp, işten çıkartan, “ekmek veren” egemenlere dönüşür. Bu “ilah” tavrıdır.

Üç: Kapitalizmin kendisine sürekli “bayram” üretmesi de “dinî”dir. Kapitalizm, ritüeli olmayan gün kalmayacak şekilde bütün yıla-zamana yayılır.

Dört: Yoksulluğu büyüterek “gökten rızık indirme”nin meşruluğu sağlanır. Fakirler her gün zengini kutsama, ona “taleplerini duyurma” yürüyüşüne çıkar. Ayin hali süreklidir

Beş: Kapitalizmin kendini ayinleştirerek sunması “kültürel” bir saldırganlık, misyonerliktir. Stadyum, sinema, AVM aslında tapınaktır. Kapitalizmin inançlıları bu tapınağı nasıl terkedebileceklerini bilememektedir. Tanrı, alış-veriş ve ayin kültüründe içselleşmiştir. Stadyumda kitlelerin dilinde bir zikir vardır. “En büyük kim?”

Altı: Kapitalist “inanan”, tapınma durumunu bilerek istemektedir. Ritüellik kazandırdığı davranışları vardır. Fetişler edinir. Bilgiyi sofuca sahiplenir ve onu kapitalizmin mantığına tercüme eder. Bilgi edinmenin “paracı” amacı vardır. “Çok okudum, ruhbanca çalıştım ve kazandım” algısıyla yaşamıştır. Sonunda “Müjde”lenmek istemektedir. Müjde, “kurtuluş-felah” çağrısıdır.

Yedi: Kapitalizmin ikonografisi markalar, logolar, paraların üstündeki semboller, kartvizitlerdeki sıfatlar ile yansıtılır.

Sekiz: Kapitalizme ait dindarlığının en büyük göstereni sarfedildiği halde eksilmeyen paracı sistemdir. Eksilen şey yoksullardan telafi edilir.

Dokuz: Kapitalizm, dindar bireyi, tüketme (bolluk) alanına taşır, yoksulluk üreterek kirletir, ağlama-deşarj tapınaklarında arındırır.

On: Kapitalist dünyanın dindarı eğitimlidir. Toplumsal şemada işçi/esnaf/zanaatkâr/çiftçi tabakadan çıkmışlık, ruhanilik iddiasındadır. Kapitalist “inanan” kendisini el emeği ile iş yapmayan “Kilise babaları” gibi konumlar. Ruhaniler gibidir ve bu nedenle “dünyanın pis işleri” ile uğraşmaz. “Pis işler”le işçi/esnaf/zanaatkâr/çiftçi tabaka uğraşır. Onlar kaderlerinde yoksulluk yazılı “zavallılardır.”

Onbir: Kapitalizmin din olarak varlık bulması tüm dünyayı sekülerleştirme gayretinden de gelmektedir. Kapitalizm “mutlak değer”leri yıkarak dinimsi başka organizasyonlar kurar. Hiçbir “mutlak değer”in kapitalizmin varlık nedenine müdahale etmesine izin vermez.

Oniki: Paranın hakimiyeti merhameti cezalandırır. Merhamet, iyilik, îsâr gibi değerleri körelten bir dinin müntesibi olarak kapitalist zümre kapalı bir cemaattir. Yoksulun “kapitalist metodlarla” zenginleşmesi, refaha ermesi istenir. Zenginlik, kapitalist ekonomi içinden gelmelidir: o, ya çok çalışmakla ya da zahidçe yaşamakla varılabilen bir şeydir.

Onüç: Çalışana parayı (rızkı) “veren” kapitalisttir. Bunun sürdürülebilmesi için birilerinin hep yoksul kalması gereklidir. Kapitalist kişi, yoksulun fakirliğinin sebebini bireysel hatalara ya da kadere bağlamaktadır. “Çalış senin de olur” der, sömürü saklanır. Kapitalizm herkesin işçi haline gelmesini dininin güvencesi görmektedir. Bu, paranın “veren eli”nin kendisi, “alan eli”nin işçi olmasını sisteme dönüştürmesindendir.

Ondört: Hepimiz biliyoruz ki çalışmakla servet elde edilememektedir. (İmar rantı buna örnektir). Kapitalistlerin hiç biri serveti kendi çalışmalarıyla elde etmemiştir. “Çalış senin de olur” retoriği menkıbedir.

Onbeş: Kapitalistler ekmek fiyatında yoksullarla eşitlik ister; fakat, yoksulların kendi oturduklarına benzer konutlara oturmasına, kendi sitelerinde komşu olmalarına tahammül edemez.

Onaltı: Kapitalist, esnaf/zanaatkar/çiftçi insanı, dininin kafiri görür. Maaş almayan veya metalara müşteri olmayan bir varlığı kabul edemez. Kapitalist işletmede (fabrika-AVM, banka) çalışan kişi metalara büyük muhtaçlık içinde kaldıkça dindarlaştırılır.

Onyedi: Bir Müslüman mimarın 1+1 veya 2+1 daire çizmesi kapitalist dindarlık inanışlarına boyun eğdiğini gösterir. Kapitalizmin evi yoktur. Kapitalizm dinine inanan kadın bu din gereği daha az çocuk doğurur. Kapitalizmin yayıldığı toplumlarda aile çözülür. Bir ev, aile için yapılabilir. Mimar, aile için ev yapmıyorsa, konut yapıyor demektir. Konut, hayâları burulmuş veya rahmi alınmış bir varlığın barınağından başka nedir?

Onsekiz: Tıpkı Kilise'nin cennet satması gibi kapitalizm de kendisi üretmediği halde mutluluğu ve tatmini-hazzı pazarlar. Parayı “çarpar.” Kapitalist dindarlık zenginlik üretmez, küresel zenginliği kendi sınıfsal-cemaatik kullanımında temerküz eder. O parazittir.

Ondokuz: Kapitalizm bir teolojidir: “Hayatın gerçek tadı”; “mutluluk yaşadığın yerde” gibi “ayetler”le (reklam spotu) fetişleri-hayalleri satar. Metalara ulaşmak “mutluluk” şeklinde kodlanır. Kapitalizmi bir din haline getiren temel neden de bu metalara ulaşma zaruretidir. İnsanın kapitalizmin metalarına muhtaç olması başka geçim ve barınma imkânı bırakılmayarak sağlanır. Muhtaçlık dindarlığın temelidir.

Yirmi: Kapitalizme sadece İslâm direnebilir. Ancak şimdiki konut-eğitim-kent-meslek-köy-ulaşım-üretim-tüketim modeliyle bu gerçekleşemez.