VF kat sol
VF kat sağ

11 Ekim 2018

Bir kurtarıcı beklemek

İnsan, denemekten vazgeçtiğinde, değişimi zahmetli ve uğraşı gerektiren bir çaba olarak görmeye başladığında kurtarıcısını beklemeye başlar. Var olduğu günden beri bekleyip durduğu nice kurtarıcıları oldu insanın. Topluma, inanç sistemine hatta ihtiyaçlarına göre değişti insanın kurtarıcıları.

 

Yahudiler ve Hristiyanlar kurtarıcı olarak Mesih'i beklerken, Hinduizm'e inananlar Kalki'yi, Budistler Maitreya'yı kurtarıcı olarak bekliyor. Beklenen kurtarıcıların sayısını çoğaltmak mümkün.

 

Ben “kurtarıcı” kavramına dini bir perspektiften ziyade psikolojik ve sosyolojik açıdan bakmayı tercih ettim ve kavramın insan davranışlarına ve yaşama yansımalarına dair gözlemlerimi paylaşmak istedim.

 

Günlük yaşam hepimiz için çok değerli bilgiler sunar. Değişene, dönüşene ve gelecek olana dair bilgiler içerir yaşam. Biraz dikkatli bir gözle ve açık bir algıyla bakınca herkesin yakalayabileceği detaylar. İnsana ve yaşama dair değerli dışavurumlar.

 

Bugün çoğu insanda adeta bir kurtarıcı beklentisi var.

 

Ticaretin bozulduğundan, fiyat artışından yakınan tüketiciler bu durumun değişmesi için adeta bir kurtarıcı bekliyor.

 

Çocuklarındaki kontrolsüz değişimi çaresizce izleyen anneler-babalar bir kurtarıcıya ihtiyaç duyuyor.

 

Gelecek adına umutsuzluğa kapılmış, yarın ne olacağına dair bir varsayımı ve bir planı olmayan gençlerde bir kurtarıcı bekliyor.

 

Her gün biraz daha çözülen değer yargılarından ve büyüyen ahlaki problemlerden yakınan adam da bir kurtarıcı bekliyor.

 

Artan şiddet olaylarından, insanların birbirine karşı nezaketsiz ve kaba davranışlarından yakınanlar da kurtarıcının gelmesini bekliyor.

 

Yukarıda bir kısmını örneklerle açıkladığımız sosyal problemlerin hepsinin kaynağı aynı aslında. Hepsinin öznesi “insan” değil mi? Biz değişmek ve kendimizi ıslah etmek, düzeltmek yerine bir kurtarıcı beklemeye devam edelim.

 

Bir kurtarıcı bekleme fikri insan için, sorunları çözmek yerine, değişmek yerine, düzelmek yerine daha kolay ve zahmetsiz bir olgudur. Daha önceki yazılarımda “kaçış rampası” kavramı ile açıklamıştım insanın bu halini. Evet sorunlarla, eksikleriyle, kendi yapması gerekenlerle yüzleşmek yerine daha kolay ve zahmetsiz olanı tercih ediyoruz. Bir kurtarıcı gelsin ve bizi kurtarsın. Her ne sorunumuz varsa onları çözsün. Biz etliye sütlüye karışmayalım!

 

Tüm sorunların çözümünü kurtarıcıya yükle, insan olarak gölgede yat! Bakın bu ruh halini üstat Mehmet Akif Ersoy, çok güzel ifade ediyor;

 

 

 

Hüdâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak!

Onun hazîne-i in'âmı kendi veznendir!

Havale et ne kadar masrafın olursa… Verir!

Silahı kullanan Allah, hududu bekleyen O;

Levazımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!

Çekip kumandası altında ordu ordu melek;

Senin hesabına küffârı hâk-sâr edecek!

Başın sıkıldı mı, kâfi senin o nazlı sesin:

“Yetiş!” de kendisi gelsin, ya Hızr'ı göndersin!

 

Bozulma da düzelme de bireyden başlar ve topluma yansır. Yani bugün yakındığımız, eleştirdiğimiz, şikâyet ettiğimiz her ne varsa bunu düzeltecek olan bir kurtarıcı değil, bilakis insanın kendisidir. Kendimizi düzeltmeye ve değiştirmeye başladığımızda aslında toplumu da değiştirmiş oluyoruz.

 

Bir kurtarıcı bekleme fikrinden ziyade, insan için daha faydalı ve makul olan bir kurtarıcı olmaktır. Kendisini, ailesini, diğer insanları, bir hayvanı, doğayı kurtarmak, en azından bunun için bir çaba ortaya koymak.

 

Binlerce yıllık şanlı tarihinde hep kurtarıcı olmuş, umut olmuş, zulümlerin ve haksızlıkların karşısında dimdik durmuş şanlı bir ecdadın varisleri, kurtarıcı beklemekten hala sıkılmadı mı?

 

Üstat Mehmet Akif Ersoy'un, şu dizeleriyle vedalaşalım...

 

Yeis öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.

Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!

 

Vesselam…