BİR KURTULUŞ SAVAŞINDAN BAŞKA BİR KURTULUŞ SAVAŞINA
Türkiye, aziz vatanım, namusum, umudum, istikbalim…
Nice
memleketler gezdim, lakin senden gayrısını sevemedim. Bir seni vatanım
belledim, bir seni sevdim.
Senin mümbit
topraklarında açtım gözlerimi, al sancağının gölgesinde soluklandım, buz gibi
pınarlarınla söndürdüm içimin yangınlarını.
Fatiha’lar
okudum, belki milyonlarca şehidine…
Anamın ak saçları
gibi mübarek bildim, karlı dağlarını. Gözümü alamadım kızıl ufuklarından.
Güzel olanın
seveni çok olur, isteyeni de. Güzel olanın dostu çok olur düşmanı da…
Güzel
sevenin derdi çok olur, güzel sevenin hasmı çok olur. Bu yüzden bin yıldır
senin dirliğini, birliğini, istikbalini yıkmak için uğraşır, “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne
belâ...”
Türkiye’nin
sadece son 100 yılına bakarsanız ne kadar çok kurtuluş mücadelesi verdiğimizi
ve bu kurtuluş savaşlarının mütemadiyen devam ettiğini, bundan sonra da
edeceğini idrak sahibi olan herkes pek ala anlar.
Çanakkale Savaşı,
Kurtuluş Savaşı, Kıbrıs Harekâtı, Sağ-sol Olayları, Alevi-Sünni Kavgası, Askeri
Darbeler, Hain terör örgütünün saldırıları, Gezi Parkı Ayaklanması, 15 Temmuz
Fetö İsyanı ve şimdi de Ekonomik saldırılar.
Peki sizce
bitti mi?
Ne yazık ki bitmedi
ve bitmeyecekte. Ta ki biz yeniden cihana nizam-ı alem verene kadar, biz
hasımlarımızdan daha güçlü, daha müreffeh ve daha şuurlu olana kadar.
Tüm bu
saldırıları çok kolayca bitirmekte mümkün elbette. Mesela mabedimizden,
bayrağımızdan, hürriyetimizden, kardeşliğimizden ve yüce ideallerimizden
vazgeçer isek bu saldırılar çabucak biter.
Amma, biz
canımızdan geçer, mabedimizden vazgeçmeyiz.
Canımızdan geçer,
bayrağımızdan vazgeçmeyiz.
Canımızdan geçer,
hürriyetimizden vazgeçmeyiz.
Canımızdan geçer,
kardeşliğimizden vazgeçmeyiz.
Bugün dünyaya
özgürlük, eşitlik, insan hakkı ve refah vadeden yamyamların, bir zamanlar işgal
ettikleri Anadolu şehirlerindeki masum kadınların, doğmamış yavrularını
süngülerinde sallandırdıklarını, ağzı süt kokan çocuklarımızı boğazladıklarını
unuttunuz mu? Ben unutmadım ve asla
unutmayacağım.
Son günlerde
ülkemize yönelik saldırıların artmasının temel nedeni milli savunmada,
sanayide, teknolojide, fende ve tıpta güçlenen, uluslararası siyasette oyun
kuran ve güç kazanan, kıtalar ötesine, Asya’ya ve dahi Afrika’ya uzanan büyük
Türkiye’yi engellemek, kendi iç meselelerine hapsetmektir.
Ülkemize yönelik
ekonomik ve politik saldırıların geçtiğimiz haftalarda kurulan Türk Devletleri
Teşkilatı ile de ilişkili olduğunu düşünüyorum. Zira bu yeni oluşum ülkemiz
için çok önemli ekonomik ve stratejik fırsatlar vadediyor. Dolayısıyla
kendilerini dünya düzeninin sahibi olarak görenler ülkemizin böylesine
stratejik atılımlar yapmasını istemiyorlar.
Şayet şuurlu
ve kararlı olursak bu oyunlarda bozulacak ve inşallah Türkiye’miz dünya
üzerinde yeniden söz sahibi olacaktır. Zira bugün ülkemize dünyanın pek çok
kıtasında ve ülkesinde büyük bir sevgi ve yakınlık söz konusudur. Ortadoğu,
Asya, Afrika kıtasındaki pek çok ülke ve Avrupa kıtasındaki bazı ülkeler
bizimle önemli anlaşmalar imzaladılar ve stratejik ortak olmak istiyorlar. İHA,
SİHA gibi üstün teknoloji gerektiren çoğu stratejik silahımız pek çok ülke
ordularının envanterlerine çoktan girdi.
Bugün, batılı
ülkelerden medet umanlara merhum Aliya İzzetbegoviç’in şu sözlerini hatırlatmak
isterim; “Bunu hiç unutma evlat. Batı
hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği;
döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”
Sözlerime
Arif Nihat Asya’nın dizeleriyle son verirken, ülkemin istikbaline güvendiğimi
belirtmek istiyorum ve kahraman milletimize yüce saadetler diliyorum.
Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Vesselam…