19 Nisan 2022

Bir Modern Öcü Milliyetçilik

Bir kavram özündeki işlevden(iç dinamizm) yoksun kaldıkça yahut hayat beklentilerini karşılama noktası (dış dinamizm) yoksunlaştıkça ona dair aitliğimiz ya silinir veya söylemci bir hale dönüşür. Söylemcinin sonundaki o ci, cü ekleri bir kavrama/isme eklendiğinde, çoğu kez, esas mefhumundan soyutlanmış olarak o kavram dilimize pelesenk olup kalmanın ötesinde mana taşımaz ve hayatta kendisinden beklenen işlevinden mahrum bir hale gelir. Modern zamanlar gelenekli pek çok telakkimizin bu yolla fosilleştiğine yahut modern kavramların içinde gelenekteki mefhumlarımızın zaafa uğradığına şahit oldu ve olmakta. Yahut o kavrama karşı belli perspektif ve ön yargılardan kaynaklı bakışlarımızla aslında o kavramın mefhumunda olmayanları ona yükleyerek kavramı desteklemek yahut kötülemek amaçlı faaliyetler o kavramı yozlaştırıcı yahut yavanlaştırıcı bir etki yapmaktadır. Bir de son bir durum var ki o hepsinden ilginç ve yamandır. Bir fikre müntesiplik iddiasındakilerin kelam-amel dengesizliği ile sözler ile fiillerin tezat teşkil edecek şekilde oluşması en ideal görülen veya sanılan kavramların bile fersudeleşip itibarsızlaşmasına yol açmaktadır. Böylece kavram ya fosilleşmekte yahut hurafeye dönüşmektedir.

Bir nazariye, teori, fikir çerçevesi, ideoloji vs. kendi teorik zemininde çok ideal tekliflerle gelebilir. Lakin hayata akseden bundan farklı bir durum ise ağzınızla kuş tutsanız milleti gerçek olduğunuza, sahici ve samimi olduğunuza inandıramazsınız. Bu bakımdan büyük harflerle ifade edilen yüksek söylemler tarih ve hayat karşısında sınanmadan ne olduklarını tam olarak değerlendirmek güçtür. İnsanların o değeri pespaye etmesi söz konusu olsa da sade akıllar derin felsefe ve tefekkür ile bakmadıklarından hatta tenakuzlarla dolu o fikrin nazariyesini değerli bulsalar da ortalarda gezenlerin haline bakıp o fikir ile yan yana görünmeyi zül addedebilirler. Nice değerli kavram belki de bu sebeple hayatımızdan kayıp gitmiştir. Kendi ahlakından sorumlu olmayan her fikir hayat içerisinde bu sınavda yolda kalıyor gibi bir tecrübeyi ifade etmek de yanlış değil sanki. İşte burada işaret veya ima edilen kavramlarımızdan biri de milliyetçiliktir.

Milliyetçilik, ülkemizde lafzıyla modern mefhumuyla tarihi bir kavramdır. Bu kavram benimseyenler kadar öcü gibi kaçanların da olduğu bir durumda değerlendirilmektedir. Bu cümleden milliyetçilik kavramını eleştirmek sadedinde ülkemizde bazı yaklaşımların söz konusu olduğunu görmekteyiz. Bunlardan ilki milliyetçiliğin insani değerleri görmezden gelen bir etnik bencillik olarak ırkçılığa, faşizme indirgendiği bakış açısıdır. Enternasyonelci bakışlar bu kavramın modern bir kan ve kafatası severcilik olup insan olma değerimizi yok saydığını söyleyerek bu kavrama yükleniyorlar. Ülkede aşırılık, ırkçılık yahut faşizmde bahsedecekleri zaman eleştiri babında milliyetçilik yükseliyor deniyor. Orada yaşanan şeyin ırkçı bir taassup olduğunu ifade etmek yerine milliyetçiliği ayakaltına almayı tercih ediyorlar. Bu durum özellikle son zamanlarda çoğulculuk maskeli yahut etnik yerelcilik yaygaralı bazı söylem çevrelerince çok istismar edildi. Burada buna cevap vermek yerine giriş mahiyetinde verdiğimiz bakış açılarımızdan milliyetçilere düşen sorumluluğu ifade ile iktifa ediyoruz. Zira bir fikir hayatta müntesiplerine nispetle konuşulur, hayat pratiği bunu getirir. Herkes hayata bir mütefekkir bir filozof gibi bakmaz. Milliyetçiler şöyle zaten diyerek milliyetçilik yargılanıp yadırganabilir. Öte yandan Türkiye’de milliyetçilikle alakalı ciddi şeyler yazan düşünce adamlarının bu saplantıyla bağdaşmayan bir nazari çerçeve ortaya koyduklarını söylemekle yetinelim. İkinci olarak, milliyetçilik kavramına bakışta ortaya çıkan yapı söküm yahut mefhum yakıştırması ise otoriterlik hatta diktatörlük mefhumunda milliyetçiliği kullanıyor olmalıdır. Filanca milliyetçi oldu, falan grup milliyetçi davranıyor yahut feşmekân parti de milliyetçilik yükseldi denirken söylenen tam da bu otoriterleşme iddiasıdır. Bunun ötesi ise keyfilik, hukuk tanımazlık, serazatlık hatta serseriliğe varan bir çizgide bu kavramın okunmasıdır. Bunu başka kavramlarla ifade yerine doğrudan belki de Avrupa’da vaki gerçeğine uygun olarak oradan kopyalama ile ülkemizde de bu kavrama dair böyle bir yakıştırma da bulunuyorlar. Bu mefhumu ile milliyetçilik bağnaz, çağdığı, baskıcı, taşralı, kaba bir anlayışın temsil ettiği tutumu anlatan bir kavramdır. Elbette kavram fetişi olmaya gerek yok hayat dinamiktir, fikirler gelişir burada üzerinde durduğumuz ülkemizde büyük çoğunluğun anladığı manada milletine ve devletine bağlılık manasındaki bir kavramın yozlaştırılması durumudur. Üçüncü olarak ise, milliyetçilik dine alternatif bir rejim söylemiymiş gibi gösterilerek, seküler bir kültürcü put olarak da anlaşılmaktadır. Bu kafaya göre milliyetçiler rejimin borazanı olarak ırkçı ve otoriter bir kafa ile düşünmekte ve hareket etmektedirler. Anti-hümanisttirler ve çevre vs gibi duyarlıkları da yoktur. Dine karşı olan iç emperyalist kurduğu düzende din yerine bunları ikame etmiştir. Milliyetçilik maddeci bir söylemdir. Aslında bizim medeniyetçi milliyetçilik olarak teklif ettiğimi çerçeve ve mefhum tüm bunların karşısında bir anlayışı gösteremeye çalışan bir yaklaşımla konuyu ele almaya çalışmış idi. Medeniyet sabitesi, hedefi olmadan yapılan her faaliyet ya günü kurtarmak yahut pusulasız denizlerde yol bulmaya çalışma olmayacak mıdır?

Milliyetçiliğe dair tüm bu bakış açıları kendi merkezinde ve perspektifinde elbette eleştirilebilir. Milliyetçiliğin kendisine dair teorik yahut pratik eleştiriler getirilmesi de diğer yandan olasıdır. Kavram fetişi saçmadır. Her iki tarafın iddialarına farklı argümanlarla cevaplar verilebilir. Polemik kapısı açılıp ortaya bir cedel pazarı kurulabilir. Milliyetçiliği bu mahiyette anlayan ve ifade eden tüm zihinlerin en büyük karinesinin ise hayat içinde bu fikri savunduğunu ifade eden müntesiplerin kavramı yozlaştıran halleri ve sözleri ile tezat teşkil eden amelleridir. Yukarıda bahsedilen milliyetçiliği ötekileştiren tüm söylem sahipleri ile sohbet ettiğinizde bu gerçeğin yüzünüze söylendiğini görürsünüz. Hatta derseniz ki milliyetçilerin içindeki sağduyulu çevreler de sizin gibi düşünüyor, bunları tasvip etmiyor alacağınız cevap hayat içinde o kötü manzaraları gösterenler ile neden kendilerinin yan yana gelmeleri gereksin ki olacaktır. Bir öcü haline gelen, getirilen milliyetçiliğe dışarıdan bakanların nazarlarındaki şaşılık kadar müntesip olanların vaziyetindeki gel gitlerin de bunda etkili olmadığını söylemek mümkün müdür? Gerçeği arayan kimse hurafeleşen bir kavramı yahut mefhumuna hurafeler dolan bir gerçeği benimsemek istemez. Bu bakımdan milliyetçiliğe öcü gibi bakan bahsettiğimiz algılar ne kadar kendi aklınca meseleye haksızlık ediyorlarsa milliyetçilik hatta ülkücülük ahlakını samimiyetle ve dikkatle gösteremeyenler de bu kavramın vebalini omuzlarında taşıyorlar. Bu sadece milliyetçilik değil bu manada insani varoluşumuzu ifade eden herhangi bir yanımıza dair konuşan herkes için geçerlidir. Herkes hayatın ve tarihin aynasında kendisine bakmalıdır. İnsanlara fayda sağlamak için ortaya dökülen kavramlar tersine bir vaziyeti tevlit ediyorsa orada düşünmek zamanıdır. Bir de modern zamanlar kavramlarının hakikati bölücü parçalayıcı rolü ve etkisini de unutmamak gerekir. Varlığımızın bir parçasını olumlarken diğer yanları kenarda unutmamak da gerekir. Doğu-batı arasında bölünen zihinlerimiz buna dikkat etmelidir. Hülasa iğne ele çuvaldız bize…

Kendi eliyle yaptığı putlarını acıktığı zaman yiyen cahiliye adamının halini de burada hatırlamak gereklidir.

Ahlakını yitiren belki ahlakçı olur ama ahlaklı olur mu bilinmez?

Vesselam