Bir Okurun Tenk̆îdî Mektubu ve Cevâbımız
Hak̆îkat̃perver bir araştırmacı için, yaptığı neşriyâtın hüsniniyetli ve müdellel tenk̆îde mevzû olması, rahmettir, büyük nîmettir. Zîrâ, insan, sâdece kendi muhâkemesiyle, kendi kendine yaptığı tenk̆îdle, araştırma netîcesinde ulaştığı tesbît ve fikirlerin isâbet derecesini tam olarak takdîr edemez, bunların doğruluğundan emîn olamaz; hâl̃buki onlar ne kadar ciddiyetle tartışılsa, ne kadar sıkı bir tenk̆îd süzgecinden geçse, doğrulukları hakkında o kadar sağlam kanâat̃ sâhibi olur.
Elbette, o,
yapılan her tenk̆îdi haklı bulmıyacaktır; îtirâzlar üzerinde, kibre kapılmadan,
samîmiyetle teemmül edecek, kendi bilgileri, kendi delîlleriyle onları
tartacak, haklı bulduklarını kabûl̃, dîğerlerini reddedecekdir.
O, bu yolda,
hattâ sûiniyetle yapılan tenk̆îdlerden dahi istifâde edebilir. Çünki bunlardaki
zayıf muhâkemeler, çürük delîller de, ona, kendi delîllerinin sağlamlığı
hakkında bir fikir verebilir.
18 yaşımızdan
beri, demek ki 55 senedir yaptığımız neşriyâtta hep bu zihniyetle hareket
ettik, müdellel tenk̆îdler temennî ettik; ne var ki temennî ettiğimz cinsden
tenk̆îdlerle ancak istisnâî olarak karşılaştık. İlmî Zihniyetin ve Felsefî
Tefekkürün neşvünemâ bulmadığı bir memlekette zâten başka türlü olabilir miydi
ki!
Velhâsıl,
okurlarımızdan tek tük de olsa, mektub aldığımız zaman, hep bu iştiyâk, bu
beklentiyle onları okuyoruz. Allâh’a şükür ki nazarımızda büyük kıymeti hâiz
mektublardan tamâmen mahrûm değiliz!
Geçenlerde,
-ismi bizde mahfûz- muhterem bir okurdan uzunca bir tenk̆îd mektubu alınca, onu
da aynı beklentiyle okumıya koyulduk. Maâlesef, bu mektubda, aradığımız,
istifâde etmek istediğimiz müdellel tenk̆îdleri bulamadık!
Mâmâfih, mezk̃ûr
mektub, insanda hürmet ve takdîr hissi uyandıran nezîh bir üsl̃ûbla kaleme
alınmıştı. Yine de, sâdece bununla kalsa, onu ve ona verdiğimiz cevâbı
neşretmeyi, bunları okurlarımızla paylaşmayı düşünmezdik.
Hâl̃buki,
düşündük ki, bu mektub bir model kıymetini hâizdir. Şöyle ki: Türkiye’nin
Totaliter Rejiminin Maârifince yetiştirilmiş milyonlarca insan benzeri şekilde
düşünmekte ve inanmaktadır. Binâenaleyh, bu mektub, Türkiye’de milyonlarca
insanın kaleme alabileceği mâhiyette bir nümûnevî mektubdur ve bu mâhiyetteki
bütün tenk̆îdlere, bütün düşüncelere bizim verebileceğimiz cevâb da, mezk̃ûr
okura verdiğimiz cevâb gibidir; bu bakımdan bizim cevâbî mektubumuz da bir
modeldir.
İşte bu
sebeble onları okurlarımızla paylaşmayı faydalı buluyoruz.
***
Muhterem okurun mektubu
Muhterem
okurun mektubunu, aşağıda, -paragraflar ilâve etmek sûretiyle yaptığımız
müdâhale hâric- aynen naklediyoruz.
“Sayın
Alparslan bey, iyi günler.
“Yenisöz
gazetesinde Atatürk hakkında yazdığınız yazıları okudum. Yazılarınızda
Atatürk'ün siyonist Yahudilere sempati duyup yardım ettiğini ifade ediyorsunuz.
“Halbuki Atatürk'ün kısa hayatında devlet ve
millete hizmet etmekten başka bir amacı yoktu. Atatürk'ün yaptığı köklü
değişimler, Atatürk'ün tasarladığı değişimler değildi. Zaten Osmanlı
Devleti'nin gerileme ve dağılma devirlerinde devlet yöneticilerinin
düşündükleri çözüm önerilerinin yirminci yüzyıla yansımış durumuydu. Atatürk
sadece ortaya çıkan durumdan yararlanarak ve şartların olgunlaşmasıyla
değişimleri yapmıştır. Geçmiş devirlerde düşünülüp de yapılamayan değişimler
kurtuluş savaşından sonra hızlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Atatürk'ün
yaptığı inkılapları sebep göstererek zan altında bırakmak yanlıştır.
“Hiç
kimse ülkesinin dünya[da] geri kalmasını, hiç bir ülkenin etkisine girmesini istemez.
İşte bundan dolayı ülkenin ve yurttaşlarının Atatürk ve silah arkadaşlarına bir
vefa borcu vardır.
“Mustafa
Kemal ve arkadaşları isteseydi bir kenara çekilir, günlerini gün ederlerdi.
Osmanlı Devletinin son döneminde yaşadığı talihsizlikler son asker neslinin
omuzlarında kalmış, genç yaşlarında ülkenin sorumluluklarını
yüklenmek zorunda kalmışlardır. Ülkenin işgal edilmesini onurlarına yediremeyen
kurmay subaylar, hayatlarını ve ailelerinin güvenliklerini de tehlikeye atarak
memleketi işgalden kurtarmaya girişmişler, mücadeleden başarıyla çıkmışlardır.
Bu insanlara ancak saygı duyulur. Bunlar yıllar geçse de saygıyla ve rahmetle
anılır.
“Her insanın zayıf yanları olabilir, her insan eleştirilebilir. Kişilerin
sadece kusurunu aramak için yapılan çalışmalar ve onları degersizlestirmeler
kimseye bir şey kazandırmaz.Onun için bu dünyayla bağlantısı kesilmiş, cevap
verme imkanı kalmayan insanlar hakkında değerlendirme yaparken dikkatli olmak
gerekir.”
Bizim cevâbî mektubumuz
Bolu, 28 Ağustos 2022,
Pazar
Muhterem V.
Bey,
Her şeyden
evvel araştırmama gösterdiğiniz al̃âka ve tenk̆îdlerinizi nezîh, nâzik bir
üsl̃ûbla yaptığınız için size teşekkür ederim.
Bununla
berâber, araştırmamı daha dikkat̃le mütâl̃âa etmenizi ve neşrettiğim vesîkalar
ve bunlara müstenid tesbîtlerim üzerinde derinlemesine düşünmenizi temennî
ederdim…
Efendim,
senelerdir yaptığım Kemalizmi sorgulayıcı neşriyât, bütünüyle, müsbit vesîka ve
delîllere müsteniddir. Ben, piyasayı tutmuş hemen bütün muharrir, gazeteci,
hattâ akademisyenlerin kısm-ı âzamı gibi, kanâat̃lerimi ileri sürerek
efk̃ârıumûmiyeyi yönlendirmiye çalışmıyorum; sâdece ve sâdece, insanlarımızı,
yarım asrı aşkın bir zamandır devâm eden araştırmalarım netîcesinde ulaştığım
vesîkalar ve bunlara müstenid tesbîtlerim üzerinde düşünmiye dâvet ediyorum.
Bütün hayâtıma istikâmet veren düstûr, “Hakîkate tâlib ve tâbi olmak ve Hakîkat
uğrunda mücâdele etmek”dir. Binâenaleyh, benim, hayâtta Hakîkatten başka tabum
yoktur!
Hâl̃buki bu
ilmî zihniyet ve ahl̃âkla yaptığım araştırmalarım karşısında, bir kişi çıkıp
da: “Sizin istinâd ettiğiniz vesîka veyâ aklî delîl, ilmî kıymeti hâiz
değildir, çünki… Binâenaleyh yanılıyorsunuz!” demiyor, diyemiyor…
Hak̆îkat̃ten
başka tabum olmadığı için, herhangi bir tesbîtimde yanıldığım bana ilmen isbât
edilse, bil̃âtereddüd ve derhâl̃ ondan vazgeçerim!
Maatteessüf
böyle bir tavırla hiç karşılaşmadım! Umûmiyetle, insanlar, tabularına
dokunulduğu, delîllerle ortaya konan hak̆îkat̃leri kabûl ettikleri takdîrde
fikir-inanc dünyâları alt üst olacağı, hayâtlarının seyri değişeceği için (yânî
“conformisme” îcâbı), Hak̆îkat̃
Dâvâsı güden insana düşman oluyorlar. İlmin neredeyse esâmesinin okunmadığı bir
memlekette zâten ak̃si hâl̃ şaşırtıcı olurdu!
1980’li
senelerde, Rivâyetci (o zamânlar, sehven, “Şerîat̃ci” diyordum) İsl̃âm
Tel̃âk̆k̆îsini ağır bir şekilde tenk̆îd ve mahk̃ûm ettiğim için, Millî Gazete’de, üç gün boyunca, bana
ateş püsküren, beni “Mürted” îl̃ân eden bir tefrika neşredilmişti. Dikkat̃
ettim; o mîadı dolmuş Dîn tel̃âk̆k̆îsine müteveccih hiçbir tenk̆îdime mukâbil
delîller serdederek cevâb verilmiyor, sâdece ben hak̆îkat̃leri gözler önüne
serdiğim için bana öfke duyuluyordu…
Dediğim gibi,
bunlar beni şaşırtmıyor: Ne de olsa, “doğru söyliyenin dokuz köyden kovulduğu”
bir memlekette yaşıyoruz!
Kemalizm ve
müessisi hakkındaki tesbîtlerim de böyledir. Mesel̃â Mustafa Kemâl̃’in, pek
mühim bir Siyonist lider olan Moşe Haim Becarano ile sıkı ahbâblığını ortaya
koyan vesîkalar neşrediyorum. Bu vesîkaların “kıymetsiz” olduğu isbât edilmiyor
da, “Sen, Mustafa Kemâl̃’in Siyonizmle, Siyonistlerle münâsebetini nîçin bahis
mevzûu ediyorsun?” diye kızılıyor!
Kezâ, Mustafa
Kemâl̃ için, Pâris’de bir Sefarad havrasında, İnönü ik̆tidârının da resmen
temsîl edildiği bir cenâze âyini yapıldığını isbât eden neşriyât yapıyorum; bu
pek mânîdâr hâdise üzerinde düşünülmüyor da, bana, “Sen nîçin bu târihî ifşââtı
yapıyorsun?” deniliyor…
V. Bey,
Mustafa Kemâl̃ ve Kemalizm hakkında bütün yazdıklarınız, resmî neşriyâtla
şekillenmiş şahsî kanâat̃lerinizden ibârettir. Hâl̃buki şahsî kanâat̃leri
tartışmak, fuzûlîdir, hayırsızdır; çünki bu tartışmalar, -ilmen, hattâ felsefî
olarak- bir şey isbât etmez, sâdece nefsâniyetleri körükler…
Benim size
tavsıyem, kendime ve herkese de tavsıye ettiğim gibi, Hak̆îkat̃e tâlib ve tâbi
olmak ve Hak̆îkat̃ uğrunda mücâdele etmekdir. Fazîlet yolu budur! Fazîletli bir
insana yakışan, bizzât, Memleketimizde beşikden mezara kadar devâm ederek
hepimizin beynini yıkıyan Kemalist Propagandayı, Kemalist dogmaları, Kemalist
şablonları, Kemalist Totaliter Rejimi sorgulamaktır!
Samîmî
mektubunuz, beni, size uzunca cevâb vermiye yöneltti. Senelerdir bu mevzûda
binlerce sayfalık neşriyât yaptım; bunlardan hiç olmazsa bir kısmını dikkat̃le
okuyunuz, üzerlerinde düşününüz ve bir yalanımı veyâ bir yanılgımı yakalarsanız,
beni îkâz ediniz; ahl̃âksızlığımı veyâ hatâmı derhâl̃ kabûl̃ etmiye, Allâh’tan
ve okurlarımdan af dilemiye hazırım!
Bâk̆î sel̃âm
ve’d-duâ!
***