10 Eylül 2015

Bir Sırbistan Hikâyesi

Tarih, hatıraları kadar hatırlattıklarıyla da yolumuzu aydınlatır. Hatıraları şuurlu bir idraki ve tefekkürü kuruyorsa geçmiş geleceğin önünü açar. Sırbistan, 14. yüzyılda Sırp Sındığı ve I. Kosova Savaşları ile Osmanlı egemenliğini tanımış ve nihayetinde 16. yüzyıldan itibaren Osmanlılara 300 yıl bağlı kalmıştır. 

Bu süreçte tıpkı diğer tüm Osmanlı tebaası gibi devletin istimalet ve adalet dairesi içinde yaşamışlar ve pek çok Sırp asıllı devlet ricali Osmanlı devşirme ve Enderun müesseseleri süzgecinde damıtılarak devlet hayatında roller almışlardır. Sokollu Mehmet Paşa gibi bir portre bu ricalin en önde gelenlerinden biridir.

İbn Haldun kavramıyla intisap asabiyesi özelinde bir teşekkülü sağlayan Osmanlı devlet aklı her unsurdan ricali İslam ve Türk yapısının şartlarında hizmet verecek niteliklerle donatarak devletin doğal bir parçası halinde bunları entegre etmişlerdir.

Ülkemiz ve bölgemizin acilen bu anlam ve tarihsel birikimi güncelleme zarureti bulunmaktadır.

19.yüzyılın başına gelindiğinde ise rüzgar tersten esmeye ve Osmanlı'nın entegre unsurları Fransız devriminin başlattığı batılı bir efsunla büyülenmeye başlamış idi. Bu süreç asabiye bağlarının Osmanlı aleyhine zayıflamaya başlaması ve intisap kurumlarının artık işleyemez hale gelmiş olması nedeniyle çözülmeye başladığı görülür.

Sokollu Mehmet Paşa'yı Osmanlı yapan ruhun yerini Sırp olmak duygusu almıştı. Bu durum hasta adam Osmanlı'nın parçalanması için bir fırsat olarak da Şark Politikası kapsamında sonun kadar suiistimal edilmiştir. Ermenilerin bile isyan faaliyetleri bu Balkan hareketlerinden ilham almıştır. Nihayetinde Fransız İhtilali'nin başlattığı üst çerçeve ve zaman ruhu içinde Rusya ve Avusturya'nın güncel kışkırtmaları Osmanlı-Avusturya Savaşları'nda buranın hassas bölge haline gelmesine Osmanlılar'ın 17. yüzyıldan başlayan merkezi otorite kaybı ve Yeniçeriler gibi bölgesel idarecilerin hatalı tasarruflarının bahanesi eklenince Sırp İsyanları çıkmıştır.

Tarih burada bize bir yerde ve çevresinde çatışma ve savaş olgusunun oralarda emeli olanlara karşı uygun bir alan açtığını gösteriyor. Bugün, Suriye ve Irak özelinde yaşanan olayların bölgede oluşturduğu hassasiyet aynı sıkıntılı ve sakıncalı durumu ülkemiz içi ve dışındaki bazı unsurlar ve bunların küresel destekçileri adına beslemektedir. Buna kışkırtmaların eklenmesi ile konu hem uluslararasılaşmakta hem de yerel aktörler tarafından çözülemeyecek şekilde girift hale gelmektedir. Buna yerel otoritenin zaaf göstermesi ve yapılan hatalar eklenince ayaklanmanın meşru zemini oluşmaktadır.  Coğrafyamızın emperyalizm odağında son birkaç asırda yaşadığı serencamın genel yapısı da esasıyla budur.

Çoban Kara Yorgi önderliğinde başlayan isyan 1806-1813 arası sürmüş ve Sırplar bu ilk isyanı Avusturya ve Rusya himayesinde gerçekleştirmişlerdir. Osmanlılar 1812 Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı imtiyazlar vererek Belgrad'ı tekrar geri alırlarken Sırp isyancılar Avusturya'ya kaçmışlardır.

Buna göre Sırplar kendi içlerinde serbest kalacaklardır. Bu özerklik hamlesi ileri süreçte bağımsız Sırbistan'ın kurulmasının yolu açacaktır. Balkanlarda yaşanan tedhiş, terör ve ayaklanma parçalanmanın ilk aşaması olarak ortaya çıkmıştır. Görüleceği gibi küresel projeler sabırlıdır. Stratejilerini zaman için yerel müttefikleri ile birlikte parça parça gerçekleştirirler. Bu da tarihin bize öğrettiği diğer bir durumdur. Bugün terörist ağızlardan duyulan özerklik ve benzeri sözler bu manada tarihin öğrettikleri bağlamında düşünülmelidir.  Tarih tarihin kulağımıza fısıldadıklarını anlamadığımızda tekerrür eder.

1829'da ise ayaklanmaların sağladığı ortamda Edirne Antlaşması ile yarı bağımsızlık (özerklik) söz konusu olmuş, Batılıların desteği ile Osmanlılar 1867'de Sırbistan'dan çekilmiş ve nihayet 1878 Osmanlı-Rus harbi sonrası Osmanlı'nın Balkanlardaki varlığının yok edilmesi sürecinde imzalanan Berlin Antlaşması ile Sırbistan'ın bağımsızlığı söz konusu olmuştur. 

1882'de Sırbistan Krallığı ilan edilecektir. Tarih burada bize yerel problemlerin gelişmelerinin onları planlayan küresel güçlerin tandemindeki çatışma, harp, devrim ve benzeri sebeplerle gelişen olgunlaşan şartlarda sonuca ulaştığını öğretmektedir. Toplumsal asabiyesi parçalanan bir gruba farklı liderler ve intisaplar gösterilip birlikte yaşama müşterekleri ortadan kalktığında hiçbir topluluk diğeriyle birlikte yaşama iradesini sürdürmez. 1806'da kara Yorgi ile başlayan süreç 1882'de tamamlanmıştır. Bu emperyalist batının Osmanlı ile serencamının bir parçasıdır. Dün Sırbistan'ı savunmak zorunda kalan millet bugün ülkesi sınırları içinde terörist vekaletçiler ile başka bir mücadeleyi veriyor.  

1812-1829 ve 1878 bu üç tarih ayrıcalık, özerklik ve bağımsız kavramlarının Sırbistan'ın Osmanlıdan koparılmasında köşe taşları olarak görüldüğü zaman dilimleridir. 80 senelik bir Batılı proje ile görüleceği üzere bu topraklar koparılıp bağımsız bir krallık kurulmuştur. Rusya ve Avusturya tandeminde gelişen bu süreç yerel müttefiklerle sürdürülen bir mücadele ile sonucuna ulaştırılmıştır. Bugün PKK benzeri örgütlerin bölgesel çatışmalardan yararlanarak yeniden başlattıkları mücadele acaba yapısal özüyle önceki yaşadığımız travmalardan farklı mıdır?.

Din ve tarih dini müştereklerimiz vardır. Lakin bugün örgütün Kürt kavramına üst başlık olarak kullanılmasıyla söz konusu olan yanlışların da eşliğinde yeni bir evreye geçen saldırganlık söz konusu olmuştur. Bu hareketi aktüel görünümüyle 1980'ler menşeli olsa da özü bakımdan birkaç asırlık bir hikâyenin son halkalarından biridir. Tarihin bize anlattıkları ile bugün yaşadıklarımızı aklımızın terazisinde ölçmenin tam zamanıdır.

Ya devlet başa ya kuzgun leşe.

Biz bu filimi ilk defa izlemiyoruz lakin filime vereceğimiz tepki daha öncekiler gibi olursa sonuçlar istenmeyen noktalara varabilir. Devletimizin atıfeti de azameti de bu zorbalığı ve esareti yok edip yeniden intisap bağlarını kurmaya yeticidir. Hz. Mevlana ile bağlayacak olursak: “Cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır” sözlerindeki manayı anlayamadığımız sürece bu topraklarda medeniyet güneşini daha çok bekleyecek gibiyiz.