30 Mart 2017

Bir yuvarlak meşinin ardına gizlenen karanlık endüstri

John Robinson ‘Komplonun Delilleri / Proof of Consipiracy' adlı kitabında şunları yazar: İlluminati, daha ilk günden bütün dinlerin ve bütün ahlakî değerlerin kökünü kazımaya, evlilik yeminlerini yok etmeye, eğitim yaşını en alt seviyeye düşürerek ve çeşitli araçları kullanarak çocukların eğitimini ailelerin elinden almaya, çocukları, ailelerinden ve değerlerinden koparmaya, kitleleri futbol üzerinden kamplaştırmaya niyetlendi

Robinson'un yıllar önce kayda geçtiği gerçek, bir bir tahakkuk etti. Sadece söz edilen başlıklar değil, daha fazlası yapıldı. Ancak biz bugün Galatasaray tartışmaları üzerinden kitlelerin hem afyonu, hem de savaş aracı olan futbolun değerlendirmesini yapalım.

FETÖ'cü Hakan Şükür ve Arif Erdem'i üyelikten atmamak için alın teri döken, bu konuda önce aidatını ödemediği için üyeliğini silerek tepkileri ölçen, oyunun tutmayacağını anlayınca da kulüp tüzüğünün ‘milli güvenliği tehdit' ile ilgili maddesini çalıştırmak zorunda kalan spor şirketi de dâhil olmak üzere pek çok futbol kulübü, düşmanı oldukları Sultan Abdülhamid Han zamanında Yahudi, Mason ve Sabetayistlerin ağırlıklı olduğu İttihatçılarca kurulur.

Futbol denilen şeyin adı spor ise de, kendinin sporla hiçbir ilgisi yok. Milyonlarca insan, bu uğurda hipnotize edilerek soyuluyor, kamplaştırılıyor. Aileler parçalanıyor, dostluklar koparılıyor. Görünüşte yuvarlak meşinin ardında koşan 20-25 kişi, gençlerin dudaklarını uçuklatan paralar kazanıyor. Gerçekte ise dev gibi kirli para ve akıl almaz şeytanlıkların döndüğü bir endüstri ile karşı karşıyayız.

Bir kişinin kendi halinde futbol oynaması konumuz değil, ölçülü olmak şartı ile bir mahsuru olmasa gerek. Ancak bugünkü futbol endüstrisinin amacı, spor eğitimini ve herhangi bir değeri korumak değil. Yegâne amacı; futbol endüstri üzerinden siyasi, iktisadî ve sosyal devşirimlerde bulunmak.

Küreselleşme adıyla dünyayı kendisi gibi ahlaksızlaştırma mücadelesi veren, -kabul edelim ki önemli ölçüde başarılı da olan,- arsızlığın, hayâsızlığın, hadsizliğin ve değersizliğin kurumsal adı olan LİBERALİZM, Christian Authier'in tabiriyle emri altına aldığı futbolu bir Troya/Truva atı olarak kullanıyor.

Bir yuvarlağın arkasına sığınılarak icra edilen bu fiilde, milyonlar ve hatta milyarlar, maddi ve manevi varlıklarını ve dahası ahlakî değerlerini kaybederken, küçük bir azınlık servetine servet katıyor, karalarını aklıyor.

İSTİLA TEŞKİLATI VE 40 MİLYON EVSİZİN ARENALARA GÖMÜLEN HAKKI

Şunu kabul edelim ki, istila edilmiş bir endüstri var karşımızda. Belki de istila edilmemiş, istila için kurulmuş bir teşkilat bu.

Ne yazık ki, devlet bana sormadan bu alana devasa kaynaklar aktarıyor. 40 milyon Türk, ülkedeki meskenlerin yüzde 80'ini elinde tutan rantiyeci ve stokçu merhametsizlere ev kirası ödemek için bir ömür çürütürken, devlet evsizlerin mesken sorununu çözmek yerine, artık adına ‘ARENA' denilen vahşi kapitalizmin mabetlerine oluk oluk servet akıtıyor.

Şahsen ilgililerden öbür dünyada hakkımı isteyeceğim. Bunu yapanlar da hesap günü için 'kırtas malzemelerini' yani kalem kâğıdını yanında götürsün…

Futbolla ilgili şöyle bir soru var: Liberalizm futbolu kullanarak üzerimize yürüyüp hayatımızı mı istila ediyor, yoksa futbol mu kapitalizmi biçimlendirmekte? Aslında bu sorunun bir önemi yok... Soruyu dileyen dilediği biçimde sorsun! Çünkü soruyu hangi şekilde sormanız ya da meseleye hangi zaviyeden bakıyor olmanız, sonucu değiştirmiyor.

BİR İSTİLA ARACI OLARAK FUTBOL

Futbol; tıpkı dolar, hamburger ve kola gibi küreselcilerin bir istila aracı, kültürel işgalin ve şeytan imparatorluğunun bir oyuncağı.

Sahada koşturan gençler de bunların paralı askeri yahut sözleşmeli köleleri. Ortada ‘arena' adı verilen bir sirk var. Sözleşmeli köleler bu sirkte oynarken, iki kampa ayrılmış seyircilerin ortak sesi (tıpkı Yunan arenalarındaki gibi) ‘PARÇALA!'

Bu istek arenada yükselmeye devam ederken, arka planda birileri bir şeyleri parçalıyor. Fakat kimse neyin parçalandığının farkında bile değil. Kimisi aksini söyleyebilir. Dileyen dilediğini söylesin. Oysa sektörün ‘gizli' lağımlarının kokusu her yeri sarmış...

Bu sektörün kurallarını belirleyen ve denetleyen kurumlarının en tepe yöneticilerinden oluşan 20 FIFA yetkilisi, daha 2 yıl önce yolsuzluk ve rüşvet aldıkları için tutuklanmış ve 8 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

‘Ne güzel işte denetleniyor, ceza almışlar' deyip geçebilir, ya da ‘şeytan bunun neresinde' diye sorgulamaya devam da edebilirsiniz. Karar sizin!

Sakın unutmayın, her çocuk doğar, büyük, yaşlanır ve ölür. Devletler, imparatorluklar da böyle. Şeytanîlerin liberal kapitalizm imparatorluğu da er geç çökecek. Lakin çökerken sizi de altında yok edebilir. Altında kalmadığınız zannıyla bu dünyada yırttığınız hükmüne varabilirsiniz. Ama bu öbür âlemde de kurtardığınız anlamına gelmez.

Bu yüzden önce kendimizi, sonra çocuklarımızı, en nihayetinde de hanemizi ve raiyyetimizi korumak mükellefiyeti var hepimizin üzerinde...

*******************************************

REGÂİB KANDİLİ VE KANDİLLER

Mesnetsiz ve cılız itirazlara rağmen, biz Anadolu medeniyet ve irfanının izini sürüyor ve Regâib, Miraç, Mevlid gibi kandil gecelerini ihya ve tebrik ediyoruz. Herkesin ihya etmesini de diliyoruz. 

Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle diyor: Yaptırdığı câmilerin kandillerini kendi elleriyle yakan, imâretlerinde pişirttiği ilk yemeği kendi eliyle fakirlere ve gariplere dağıtan Orhan Gazi'nin yarı evliyâ çehresi bu destanın asıl merkezidir.

İlimden, irfandan ve dahi izandan ya nasiplenmemiş, ya da nasibi az olanları mı dinlemeli, rıza-ı Bârî için ömrü at sırtında cihad meydanında geçmiş dedem Ertuğrul, Osman ve Orhan Gazileri mi dinlemeli, yoksa da seyyie defteri kabarıkları mı dinlemeli? Dileyen dilediğini seçme hürriyetini sahip.

Bu gecelerin ihyası için ileri sürülen Vehhabî ifrat ve mugalatalarına kulaklarımız tıkalı. Osmanlı irfan ve hikmeti bilmiyordu da bu cahiller mi biliyor?

Bu gecelere hürmeten bir geceliğine bile olsa meyhaneler kapanıyor. Bu geceler hasebiyle pek çok kişi içki içmiyor, başka günahları işlemiyor. Bu bile bu gecelerin ihyasının bereketi için yeter de artar bile. Kaldı ki, pek çok kimse bu gece hürmetine televizyon illetinden kurtuluyor, ya da pek çok kanal, şer yayınlarına ara veriyor. Milyonlarca insan, Kur'an-ı Kerim'e, namaz, oruç gibi nafilelere yöneliyor. Salat-ü selamlar okuyor. Dertleri bunların yapılmaması ise bilsinler ki mani olamazlar.

Elbette her gün, her gece, her ay yani her an Allah'ındır. Bize düşen vaktin kıymetini bilmek, zamanın şuurunda olmak ve anı değerlendirmektir. Bilvesile üç aylar ve Regâib Kandilinizi/Gecenizi tebrik ederiz. İnsanlık için berekete ve hayra vesile olmasını Zat-ı Zülcelal (c.c.) Hazretlerinden niyaz ederiz.