Bireysel ve toplumsal hazinemiz: Saygı duyma ve önemsenme hakkı
İnsan olma ve insan kalma
yolculuğumuzda, göz ardı ettiğimiz pek çok gerçeklik vardır. Bu gerçekliklerden biri de “saygı duyulma
ve önemsenme” hakkını kendimize başkalarına vermemektir. Şeyh Galip konunun
önemini “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen”, “Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
dizeleri ile bize anlatır. Bu hakkın
gelişimsel bir doğası vardır. Bu hakkı, kendimize ve başkalarına verirsek
hem bireysel hem de toplumsal olarak pek çok sorunun önüne geçmiş oluruz.
Saygı
duyulma ve önemsenme hakkı, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi gibi pek çok uluslararası sözleşmede yer almaktadır. Bu hak, her
bireyin doğuştan sahip olduğu ve diğer insanlar tarafından kabul edilmesi
gereken önemli bir haktır. Bu hak;
bireyin kişilik özelliklerinin, ilgilerinin ve değerlerinin tanınması, onurlu
bir şekilde muamele görmesi ve kendisinin olduğu gibi kabul edilmesi gibi pek
çok anlamı içerir. Bu hakkın arka planında, bireyin toplumsal bir varlık
olduğu gerçeği yer alır.
Saygı duyulma ve önemsenme hakkı,
gelişimsel açıdan incelenebilir. Öncelikle
bebeklik döneminde, bu hak ele alınabilir. Saygı duyulma ve önemsenme
hakkının temelleri bebeklik döneminde atılır. Özellikle çocuk ve bakım sunucu
arasındaki ilişkide; etkileşimde tutarlılık, etkileşimde kararlılık ve fiziksel
temas bu hakkın kazanılmasında çok önemlidir. Böylece bebekler; temel
ihtiyaçlarının karşılanacağından, kendilerinin sevilen bireyler olduklarından
ve çevrelerindeki insanların da güvenilir insanlar oldukları gerçeğinden emin
olurlar. Bu emin olma duygusu onlarda saygı duyulma ve önemsenme duygusunu
pekiştirir. Çocukluk döneminde, çocuklar
yavaş yavaş annelerinden ve babalarından bağımsızlaşırlar. Bu dönemde
çocuklar; kişiliklerini ve birtakım becerileri geliştirirler. Soysal beceri,
problem çözme becerisi ve başa çıkma becerisi bu becerilere örnektir. Bebeklik dönemine göre çocuklar; akrabalar,
aile üyeleri, arkadaşlar ve öğretmenler gibi pek çok kişi ile sosyal
etkileşimler içerisinde olmaya başlarlar. İşte bu süreçte saygı duyulma ve
önemsenme hakkının önemini bilinçli olarak anlamaya başlarlar. Çünkü toplumsal
ilişkiler çocukların saygı duyulma ve önemsenme haklarının öğrenilmesi için
fırsatlar sunarlar. Bu süreçte de ailenin önemi yadsınamaz. Çocuklar aileden
öğrendikleri ihtiyaçlara dikkat etmek ve bakım sunmak gibi özellikleri kendi
toplumsal çevrelerine yansıtırlar. Bu özellikler ile saygı duyulma ve
önemsenmeyi somutlaştırırlar. Ancak kendi ailelerinin bu konuda model olmaları
önemlidir. Ergenlik döneminde, bireyler
birey olma yolunda ilerlerler. Bu noktada akademik başarı, aile ile
ilişkiler; özerklik, kimlik, fiziksel ve benlik gelişimi gibi pek çok alanda
gelişimlerini sürdürürler. Ergenler saygı
duyulmayı ve önemsenmeyi, kendi değerlerinin ve kimliklerinin bir parçası
olarak görebilirler. Bu özellikleri psikolojik yapılarının bir parçası haline
getiren ergenler, kurmuş oldukları ilişkilerde de davranışlarına yansıtırlar.
Bu noktada bilişsel, toplumsal ve ahlaki gelişimin ilerlemesi, ergenlere saygı
duyulma ve önemsenme konusunun önemi hakkında önemli iç görü sunar. Yetişkinlik döneminde bireyler, bağımsızlık
kazanıp kendi yaşamını düzenlemeye başlarlar. Kimlik keşfi ile birlikte
aşk, iş ve dünya görüşü gibi alanlarda kendilerini netleştirirler. Saygı duyuma
ve önemsenme hakkının aradığı ve yansıtıldığı alanlar, iş hayatı ve romantik
ilişkiler olarak karşımıza çıkar. Daha önceki dönemlerde edinilen kazanımlar bu
dönemde yaşama aktarılır. Bu dönemde bireyler ebeveynler olarak, çocuklarına saygı duyulma ve önemsenme hakkı
konusunda model olurlar. Yaşlılık
döneminde bireyler, artık kayıplarla birlikte yaşamlarına devam ederler. Bu
kayıplar, fiziksel ve zihinsel alanlarda, toplumsal yaşamda kendisini gösterir.
Yaşlılar, yaş ve fiziksel kısıtlamalar nedeniyle bazen dışlanabilir veya ihmal
edilebilirler. Ancak, yaşlılık dönemi boyunca da bireyin saygı ve önemsenme
hakkı vardır. Toplumun yaşlı bireylere saygı göstermesi ve onları önemsemesi,
yaşlıların yaşam kalitesini artırır. Ayrıca, yaşlı bireylerin tecrübelerinden
faydalanılması ve katkılarının değerli olduğunun kabul edilmesi, saygı ve
önemseme duygusunu güçlendirir.
Saygı
duyulma ve önemsenme hakkının önündeki engeller nelerdir? Birincisi; ihmal, istismar ve fena muamele
yaşamaktır. Yetişkinler ve diğer bireyler tarafından ihmal ve istismar
edilen kişiler, saygı duyulma ve önemsenme hakkını kendilerine ve başkalarına
vermezler. İkincisi, çeşitli kişilik bozukluklarına sahip olmaktır. Özellikle
antisosyal, narsistik, sınırda kişilik bozukluğu gibi kişilik bozukluklarına
sahip olan bireyler saygı duyulma ve önemsenme hakkını başaklarında görmezler.
Gerçekte kendilerinde de görmezler. Üçüncüsü, zorlayıcı ve aşağılayıcı
iletişime maruz kalmaktır. Bireyin aile içinde veya sosyal çevresinde
sürekli eleştiriye maruz kalması, aşağılanması veya zorlayıcı bir iletişim
tarzıyla karşılaşması, saygı duygusunun gelişimini engeller. Sürekli
eleştirilen veya hor görülen bir kişi, kendisine değer verilmediği hissine
kapılır. Dördüncüsü, travmatik
deneyimlere maruz kalmaktır. Travmalar, bireylerin benlik bütünlüklerine
zarar verirler. Bireylerin kendilerine saygı duymalarını ve kendilerini
önemsemelerini engellerler. Örneğin şiddete maruz kalan bireyler, kendilerini
çok değersiz hissederler. Beşincisi,
toplumsal baskıya ve ayrımcılığa maruz kalmaktır. Bireyin toplum içindeki
belirli bir grup veya kimlik nedeniyle ayrımcılığa maruz kalması, saygı duyulma
ve önemsenme duygusunun gelişimini olumsuz etkiler. Irk, cinsiyet, din veya
diğer özellikler temelinde ayrımcılığa uğramak, bireyin kendini değersiz
hissetmesine ve diğerlerinden ayrılmış bir şekilde algılanmasına neden olur. Altıncısı, yetişkincilik davranışlarına
maruz kalmaktır. Bireyler, çocukların hiçbir şeyden anlayamayacağı, onların
karar verme güçlerinin olmadığı gibi bir anlayışla yetişkincilik davranışları
sergilediklerinde çocuklarının saygı duyulma ve önemsenme haklarını ellerinden
alırlar. Yedincisi, madde bağımlığına
sahip olmaktır. Alkol ve uyuşturucu bağımlıları, maddenin etkisi ile
etraflarındaki insanlara saygı duymazlar ve onları önemsemezler. Sekizincisi, ahlaki açıdan gelişememektir. Saf
çıkarcı ve gelenek öncesi ahlaki gelişim döneminde yer almak, bireyin
başkalarına saygı duymasını ve başkalarını önemsemesini engeller. Dokuzuncusu, yalnızlıktır. Bireyler,
sosyal destek kaynaklarını kaybettikleri zaman saygı duyulma ve önemsenme
haklarından da uzak kalırlar. Onuncusu,
kapitalist sistemde yaşamaktır. Yarışmacılığa ve tüketime dayalı bir toplumsal
düzende insanın değeri ya tüketim ya da
üretim nesnesi olmasına bağlı olarak şekillenir.
Saygı duyulma ve önemsenme hakkının
bireylerin ellerinden alınmasının pek çok olumsuz sonucu vardır. Bunlardan ilki bireylerin, kendilerini
değersiz hissetmeleridir. Bu hakkın bireylerden alınması onların
kendilerine olan güvenlerini sarsar ve özsaygılarını düşürür. İkincisi, duygulanım sorunlarının
yaşanmasına neden olur. Bireylerin depresyon ve anksiyete gibi bozukluklar
yaşamlarına neden olur. Üçüncüsü,
çeşitli kişilik bozuklukları yaşamaktır. Saygı duyulma ve önemsenme hakları
ellerinden alınan bireyler; bağımlı, kaçıngan ve obsesif kompülsif kişilik
bozukluğu gibi bozukluklar yaşarlar. Başkalarının saygı duyulma ve önemsenme
haklarını çiğneyenler ise, narsistik ve Makyavelizm gibi çeşitli kişilik
bozukluğu örüntüleri sergilerler. Dördüncüsü,
suça yönelmedir. Bireyler, başkalarının yaşamlarına ve mülkiyetlerine saygı
duymayarak hırsızlık, adam öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme gibi suçları
işlerler. Beşincisi, yalnızlık
yaşamaktır. Saygı duyulmayan ve önemsenmeyen bireyler, topluma ve
kendilerine yabancılaşırlar. Bu durumun bir sonucu olarak yalnızlık yaşarlar. Altıncısı, çatışmalar yaşamaktır. Bu
bireyler kişi içi ve kişilerarası çatışmalar yaşarlar. Yedincisi, ego gücünün zayıflamasıdır. Saygı duyulma ve önemsenme
hakkını kendinde görmeyenlerin ego güçleri zayıflar. Sekizincisi, pasif saldırganlık tepkileri vermektir. Bu bireyler,
kendilerinden zayıf olan kişilere saldırırlarken kendilerinden güçlü
algıladıkları kişilere karşı da pasif tepkiler verirler.
Saygı
duyulma ve önemsenme hakkını geliştirmek için neler yapılabilir? Bu konuda
yapılacak işlerden en önemlisi bireyin kendisini düzenlemesidir. Bu noktada
birey, saygı duyulma ve önemsenme hakkında birtakım düşünceler edinebilir. Bunlardan ilki, karşılıklılık; insan
hakları ve etik değerler ile empati temelinde düşünmektir. Bu bağlamda
bireyler: “Saygı duyulma ve önemsenme
hakkı olan biriyim çünkü ben başkalarına saygı duyuyorum ve onları
önemsiyorum. Bu nedenle de başkalarından da bana saygı duymalarını ve beni
önemsemelerini istiyorum. Ben yapabildiğime göre başkaları da bana
gösterebilir. Bu nedenle saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan
biriyim” şeklinde düşünebilirler. İkincisi,
bireyin başarıları ve yetenekleri doğrultusunda düşünmesidir. Bu bağlamda
bireyler: “Saygı duyulma ve önemsenme
hakkı olan biriyim çünkü kendimi ortalamanın üstünde geliştiren biriyim,
başarılıyım ve işimde iyi biriyim. Saygı duyulmak için birtakım koşullar
gerekiyor. Bahsettiğim koşullara sahip olduğum için saygı duyulma ve
önemsenme hakkı olan biriyim” şeklinde düşünebilirler. Üçüncüsü, düşünce özgürlüğü ve demokrasi temelinde düşünmektedir. Bu
bağlamda bireyler: “Saygı duyulma ve
önemsenme hakkı olan biriyim çünkü demokratik bir toplumda yaşıyorum. Bu
toplumda insanların birbirlerinin düşüncelerine ve görüşlerine saygı duymaları
gerekir. Aksi takdirde demokratik bir toplum olma koşulu gerçekleşmez. Bu
nedenle saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan biriyim” şeklinde
düşünebilirler. Dördüncüsü, sahip olunan
olumlu özellikler temelinde düşünmektir. Bu bağlamda bireyler: “Saygı
duyulma ve önemsenme hakkı olan biriyim çünkü saygısızlığı ve önemsenmemeyi hak
edecek bir şeyler yapmam gerekir. Oysaki ben namuslu, dürüst, güvenilir,
objektif, çalışkan, merhametli, iyi kalpli, zeki, sadık ve saygılı biriyim.
Sahip olduğum tüm bu olumlu özellikler saygı duyulma ve önemsenme hakkı
olan biri olduğumun en önemli kanıtıdır” şeklinde
düşünebilirler. Beşincisi, barış ve uyum
içinde yaşamak temelinde düşünmektir. Bu bağlamda bireyler: “Saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan biriyim çünkü
çatışmalardan uzak kalmak ve barış içerisinde yaşamak için bu gerekli bir koşuldur.
Kişisel ve toplumsal süreklilik için insanlar birbirlerine saygı duymalı ve
birbirlerini önemsemelidirler. Bu nedenle saygı duyulma ve önemsenme
hakkı olan biriyim” şeklinde düşünebilirler. Altıncısı, farklılaşma temelinde yaşamak şeklinde düşünmektir. Bu
bağlamda bireyler: “Saygı duyulma ve
önemsenme hakkı olan biriyim çünkü dünyada birtakım güzelliklerin ortaya
çıkması için farklılıklara saygı duymak ve insanları önemsemek gerekir. Daha güzel
bir dünya için hem ben hem de başkaları farklılıklarımızı önemseyip ve
birbirimize saygı duyup yaşama devam etmeliyiz. Daha iyi bir yaşam için
saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan biriyim” şeklinde düşünebilirler. Yedincisi, psikolojik olgunluğunun önünün açılması
noktasında düşünmektir. Bu bağlamda bireyler: “Saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan biriyim çünkü saygı duyulmaz ve
önemsenmez isem kendi içime kapanırım. Bu durumda yeteneklerimi ve
kabiliyetlerimi geliştiremem, kendimi gerçekleştiremem. Kendimi gerçekleştirmem
ve psikolojik açıdan olgunlaşmam için saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan
biriyim ”şeklinde düşünebilirler. Sekizincisi,
yakın ilişkilerde güveni sağlama açısından düşünmektir. Bu bağlamda bireyler: “Saygı duyulma ve önemsenme hakkı olan
biriyim çünkü insan ilişkilerinin en önemli özelliği güven duymaktır. Güven
duymanın yolu da saygı duymaktan ve önemsenmekten geçmektedir. İnsanlar benimle
ilişki kurmak istiyorlarsa ya da ben başkaları ile ilişki kurmak istiyorsam o
zaman mutlaka saygı duyulmalıyım ve saygı duymalıyım, önemsenmeliyim ve
önemsemeliyim. Sağlıklı insan ilişkilerinde yer alabilmek için saygı
duyulma ve önemsenme hakkı olan biri olmalıyım” şeklinde düşünmelidirler.
Din ve maneviyat açısından da konu ele
alınabilir. Öncelikle, ilahi dine
inanıyorsak hiçlik âleminden bizi varlık âlemine getiren, bitki ve hayân olarak
değil de insan olarak yaratan; bize insan olma onurunu yaşatan, her an her
dakika bize bakım ve destek sunan (örneğin günde ortalama 25.000 kez nefes almamıza
neden olan) sonsuz güç, ilim, rahmet ve hikmet sahibi olan Yaratıcımıza saygı
duymalıyız ve Onu önemsemeliyiz. Bu konuda bu şeklide davranan bireyler,
Rad Suresi 21. ayette: “Onlar, Allah’ın
korunup gözetilmesini emrettiği hususları gözetir, Rableri huzurunda derin bir
saygıyla ürperir ve hesaplarının kötü çıkmasından korkarlar” ve Enbiya
Suresi 90. ayette: “Biz de onun duasını
kabul buyurduk; hanımını doğuma elverişli hâle getirerek ona Yahya’yı
bağışladık. Gerçekten onlar, hayırlı işler yapmakta birbiriyle yarışan, sevap
umarak ve azabımızdan korkarak bize yalvaran, bize karşı pek derin bir korku ve
saygı içinde bulunan kimselerdi” şeklinde tanımlanmaktadırlar. İkincisi, ilahi dinlere göre Allah’a en çok
saygı duyan varlıklar peygamberlerdir. Bu konuda Al-i İmran Suresi 45.
ayette: “Hani melekler demişti ki:
“Meryem! Şüphesiz Allah sana, kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor. Onun ismi,
Meryem oğlu İsa Mesih’tir. O dünyada da ahirette de şerefli, itibarlı ve Allah’a
yakın kullardan olacaktır” şeklinde ifade edilerek Hz. İsa üzerinden konu
ele alınmaktadır. Üçüncüsü, insanlar
içerisinde de peygamberler en çok saygı duyulmayı hak eden bireyler olarak
görülmektedir. Bu konuda Fetih Suresi 9. ayette: “Ta ki ey insanlar, Allah’a ve Resul’üne iman edesiniz, O’nun dinine ve
Peygamber’ine yardım edesiniz, O’na ve Peygamber’ine saygı gösteresiniz ve O’nu
sabah akşam tesbih edesiniz!” şeklinde ifade edilmektedir. Dördüncüsü, ilahi dinler kutsal kitaplara
da saygı duymayı önermektedirler. Bu konuda Haşir Suresi 21. ayette: “Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağın tepesine
indirseydik, sen onu Allah korkusundan başını eğip paramparça olduğunu
görürdün. Biz bu misalleri insanlara veriyoruz ki, etraflıca düşünüp gerekli
dersi alsınlar” şeklinde ifade edilmektedir. Beşincisi, ilahi dinlere göre saygı duyulmayı ve önemsenmeyi hak eden
insanların birtakım özellikleri vardır. Bu özelliklere örnek olarak Al-i
İmran Suresi 199. ayette: “Ehli-i kitap
içinde öyleleri vardır ki, onlar Allah’a, size indirilene ve kendilerine
indirilene iman ederler. Tam bir teslimiyet, büyük bir saygı ve gönül ürpertisi
içinde Allah’a teslim olmuşlardır. Allah’ın ayetlerini değersiz dünya menfaati
karşılığında satmazlar. İşte onların Rableri yanında mükâfatları vardır.
Şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.” şeklindeki özellikler
verilmektedir.
Sonuç
olarak insan gerek maddi gerekse manevi olarak, saygı duyulmayı ve önemsenmeyi
hak eden bir varlıktır. Ancak her şeyin bir bedeli vardır. İnsan olmanın bedeli de hem saygı duyarak
hem önemseyerek hem saygı duyularak hem de önemsenerek yaşamaktır. Bu
noktada benmerkezci düşünme şeklinden uzaklaşarak bakış açısı alarak yaşamak
gerekir. Bu; bize, mutlu bir yaşamın
anahtarını verdiği gibi çatışmalardan uzak bir yaşamın anahtarını da verir.