15 Eylül 2015

Biz Putları yıkalı çok oldu; siz Tanrılarınızdan kurtulun!

Erdoğan'ı sahiplenmeyi putlaştırmak olarak değerlendirenler, evvela bu aklı zerk eden tanrılarından azad olsunlar. Bir taraftan beyinlerini ve kalemlerini yöneten tanrılara tapıp, öte yandan ülkenin İstiklal Mücadelesi diyle tanımlanan sürecinin sembolleşen ismini sahiplenmeyi “putlaştırmak” diye tanımlamak sağlıklı bir aklın ürünü değil.

AK Parti 5. Olağan Büyük Kongresi, 7 Haziran'da yaşanan kaybın 1 Kasım'daki yeniden seçim gününe kadar izol edilmesi için kurumsal fırsattı. 13 yıllık iktidar yorgunluğunun getirdiği amortisman kaybından, teşkilatlarda durağanlaşan enerji ve heyecana bir çok anlamda bir yenilenme ve silkelenme gerekiyordu; bunun adresi de 5. Olağan Büyük Kongre oldu.

7 Haziran'dan bu yana AK Parti'nin en büyük ihtiyacının, Erdoğan ruhu olduğunu söyledik. Mücadeleci, yenilikçi, kararlı, cesur, diklenmeden dikleşen, kucaklayıcı, dava şuurunu bireysel menfaalerin önünde tutan ruhun tekrar canlandırılması gerektiğine vurgu yaptık hep...

Elbette Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi sonrasında AK Parti bu ruhu terk etti ve reddetti demiyorum. Eşyanın tabiatına uygun bir şekilde bu ruhta oluşan deformasyonun tamiri gerekiyordu. 12 Eylül Kongresi bunun için önemli bir fırsattı.

-Tabana umut rakiplere umutsuzluk-

Peki iyi değerlendirildi mi 12 Eylül? İsimlere yönelik ön yargıları bir kenara bırakan, AK Parti'nin bu ülke için taşıdığı anlamın idrakinde olan, Erdoğan'ın millet nezdindeki itibarından rahatsızlığı olmayan herkesin buluştuğu ortak yargı “çok iyi” olduğu şeklinde.

Kongre salonunun dışına taşan 10 bini aşkın partili ve delegenin gözlerine yansıyan bir memnuniyet vardı yeni oluşan parti yönetimine dair.

Fuatavni gazeteciliği yapan kesimlerin yüzlerindeki morluk, kongre salonunun loş ışıkları arasından bile sırıtıyordu berrak bir şekilde.

Ellerini ovuşturarak, 1 Kasım öncesi tabana isyan ettirecek statükocu bir liste çıkacağı beklentisinde olanların düş kırıklıkları, listenin açıklanmasından sonraki ölüm sessizliğinden belliydi.

Siyasetin dinamikleri içerisinde elde edebilecekleri başarıyı, AK Parti'de yaşanması muhtemel kongre çatlağı ve liste krizine dayandıranlar, bu umutlarının da sönmesiyle siyaset dışı dinamiklere yönelişe geçmişti teker teker.

-Tanrılarınızdan azad olun önce-

Ancak kongrenin üzerinden 24 saat bile geçmeden, suret-i haktan görünenlerin listelere yönelik saldırıları bozdu insicamı. Tabana “diriliş” sloganıyla ses verenler, bu defa “çöküşü” tetikleyen bir mecraya kaydı.

İlginç olan bu mecradan verdikleri sesler, AK Parti'nin temel ihtiyacı olan Erdoğan ruhunu red derecesindeydi. Onun içindir ki Erdoğan'ın, kariyer basamaklarını hızla tırmanan damadı Berat Albayrak üzerinden ateş ettiler.

Gençlerin enerjisiyle kurucuların deneyiminin harmanlandığı listeye dair “gençlik” eleştirisini, Berat Albayrak'ı itibarsızlaştırma üzerine oturtarak, karşı söylemi bununla çürütme uyanıklığını seçtiler. Aslında hedef Erdoğan'dı. Nitekim bir gün sonra, Davutoğlu'nun ilk Genel Başkanlığı'nı, “Erdoğan'ın emir eri istediği iddiasıyla” birleştirerek Erdoğan'a ikinci taarruzu gerçekleştirdiler. Ne adına? Diriliş adına...

Ve onların bu pervasız taarruzunu savunanlar, onların kafalarının arka planındaki “putlaştırma” argümanını öne sürdüler.

Bu pespayeliğin üzerinde çok durmayacağım. Erdoğan'ı sahiplenmeyi putlaştırmak olarak değerlendirenler, evvela bu aklı zerk eden tanrılarından azad olsunlar. Bir taraftan beyinlerini ve kalemlerini yöneten tanrılara tapıp, öte yandan ülkenin İstiklal Mücadelesi diyle tanımlanan sürecinin sembolleşen ismini sahiplenmeyi “putlaştırmak” diye tanımlamak sağlıklı bir aklın ürünü değil.

Bu nedenle, 1 Kasım için önemli bir sinerjiye dönüşen AK Parti 5. Olağan Büyük Kongresi'ne müdahalede aciz kalan “nifak tanrılarının suret-i haktan görünen kulları” üzerinden taarruza geçişini de tarih hafızası çoktan kayda aldı bile!