Bizi arkamızdan kim vurdu?
Ülkemiz sözde aydınlarının ve tarihi çarpıtmak için
ellerinden geleni ardına koymayan bir avuç kesimin çarpık bir söylemidir bu:
“Araplar 1’nci Dünya Savaşı’nda bizi arkamızdan vurdu, onlar güvenilmezdir,
onlarla iş yapılmaz, onlarla iş tutulmaz” vs… Merhum tarihçi Mustafa
Müftüoğlu’nun muhteşem bir tarih kitabı vardı.
Adı da manidardı: “Yalan söyleyen tarih utansın”… İşte bu
zihniyeti bozuk kesim için yazılacak şey de budur. Gerçi bunlarda ar duygusu,
utanma duygusu bulamazsınız. Bunların yapmak istedikleri şey, ümmet bilincimizi
ve şuurumuzu ortadan kaldırmak, kardeşlik duygularımızı törpülemek, kendi
daracık dünyalarına bizi hapsetmek ve küresel emperyalizme uşaklık yapmaktan
başka bir şey değildir.
Sosyal medya, yazılı ve görsel medya aracılığıyla algılarımızı
yöneterek tarihsel gerçeklerimizden bizi koparıp, uydurma tarihlerle kültürel
olarak hançerlemektir. 1’nci Dünya Savaşı’nda Araplar’ın Türkleri, yani
Osmanlı’yı arkasından vurma olayının tarihi gerçekliğinin arka perspektifine
bakmak, derinlikli olarak meseleyi analiz etmemiz gerekiyor. Şuradan başlayalım. Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed (sav)’in torunları olan Hz.
Hüseyin’in (ra) soyundan gelenlere Seyyid,
Hz. Hasan (r.a)’ın soyundan gelenlere ise Şerif ismi verilirdi.
Osmanlı Padişahları Resulullah’ın soyundan gelen seyyidlere
özel ihtimam gösterir, el üstünde tutar, hediyeler gönderir, hatta onlardan
bulundukları bölgelerde vergi bile almazdı. Bir diğer husus, Osmanlı devleti
kendi sınırları içine kattığı her yerde orasının üst düzey yöneticilerini
olduğu gibi bırakır, dolayısıyla küresel emperyalistlerin yaptığı gibi
asimilasyon politikaları uygulamazdı. Abdülhamid Han döneminde Hicaz bölgesinde
Şerif Hüseyin iş başındaydı. Dünyanın mikseri ve sömürge imparatoru İngilizler,
Şerif Hüseyin’e gelerek, “Sen Peygamber soyundan geliyorsun, ama Osmanlı’ya
hizmet ediyorsun, senin kanın da soyun da daha değerli.
Bu sevdadan vazgeç, eğer Osmanlı’ya karşı çıkarsan, seni
destekleriz ve buraların tüm yönetiminde de sen söz sahibi olursu” diyerek gaz
verdiler. Bu durumdan bir şekilde haberdar olan Sultan Abdülhamit, Şerif
Hüseyin’i ailesiyle birlikte İstanbul’a getirdi ve yıllarca onu bir yalıda
ağırladı, maaşını ödedi. 1908 yılında Abdülhamit Han’ın tahttan indirilmesiyle
birlikte, çapsız, vizyonsuz İttihat Terakki, Şerif Hüseyin’i tekrar aynı
bölgeye gönderdi.
Şerif Hüseyin’in yönetimi gelmesiyle birlikte İngilizler bu
kez de Lawrens vasıtasıyla bölgeyi karıştırmak için harekete geçti. Yaklaşık 4
bin 500 kişilik bir çapulcu grup, 1’nci Dünya Savaşı’nı yapan Osmanlı
Devleti’nin çok arka cephesinde,
çoğunluğu da Araplardan oluşan Osmanlı’lara saldırdı. Birincisi cephenin 1’nci
Dünya Savaşı cephesinin çok arkasındaydı, ikincisi ise saldırdıkları ise hem
Türk, hem Araplardan oluşan orduydu.
İşte ülkemiz sözde aydınlarının ve tarihi çarpıtanların
dayandıkları bu çapulcu güruhun gerilla taktiğiyle düzenli ordumuza yaptığı bu
saldırılardır. Araplar bizi neden arkamızdan vursun? Bugün Çanakkale
şehitliğine gidin, Hicaz’dan, Irak’tan, Suriye’den, Şam’dan gelen Müslüman
kardeşlerimizin yan yana, koyun koyuna yattığı mezar taşlarını okursunuz.
Türkler ve Araplar tarih içinde hep kardeş olmuşlar, aynı tarihten, aynı kökten
beslenmişlerdir.
Bugün Mekke’ye Beytullah’a (Kabe’ye) gidin, Kabe’nin
etrafını çevreleyen revakların koca Mimar Sinan tarafından yapıldığını
göreceksiniz. Araplar bizi arkamızdan vurdu söylemi, özellikle solcuların
sarıldığı bir söylemdir, ırkçı bir söylemdir. Osmanlı Devleti, Hicaz
Demiryolunu yapmış, Türk hacıların Mekke’ye ulaşımında kolaylık sağlamıştır.
Osmanlı Devleti, Suriye’de, Irak’ta, Arap Yarımadasında adımını attığı her yeri
ihya etmiştir. Gelelim tekrar Şerif Hüseyin meselesinin nasıl bittiğine…
İngilizler’in gazına gelerek, bölgenin tüm hakimi olacağını ve kendisine
bedavadan koltuk verileceğini zanneden Şerif Hüseyin’e hiçbir şey
verilmemiştir. Ama süreç içinde yaşanan iç savaşlar sonrasında bölgeyi
hakimiyetine alan İngilizler, bir oğlunu Ürdün Kralı, bir oğlunu da Şam Kralı
yapılmıştır… Daha da çarpıcı olanı Lawrens’in ve İngilizlerin gazıyla çapulcu
takımını örgütleyerek, bunu yapan Şerif Hüseyin’in oğulları, Cumhuriyet
kurulduktan sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından ülkemizde farklı
tarihlerde ağırlanmıştır. İşte, Türklerin vefakarlığı, cefakarlığı…
Sözüm ona aydın geçinenlere ve tarihi çarpıtanlara sormak
gerekmez mi? “Sizler Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten daha mı vizyonlusunuz? Siz
Atatürk’ten daha mı tarihi gerçeklerden haberdarsınız?”… Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, bizi arkamızdan hançerlediğini, arkamızdan vurduğunu iddia ettiğiniz
Şerif Hüseyin’in oğullarına yüz vermez, ülke kapılarından içeri bile sokmazdı.
Tarihsel gerçekleri kendi çarpık zihniyetinizle yorumlayarak bizlere yedirmeye
çalışmayın… Nedir bu Arap düşmanlığınız? Nedir? Bizleri Araplarla düşman
yaparak neyi hedeflemektesiniz?
Bugün Türkiye’nin yaşadığı her sıkıntıda, hala Arap diye
kendilerine sırt çevirmemiz için kendinizi paraladığınız ülkeler yardıma
koşuyor. Yaşadığımız çetin ekonomik sıkıntılar dolayısıyla hükümetimiz gittiği
her Arap ülkesinden elleri dolu dolu dönüyor, bir dizi ekonomik anlaşmayla
dönüyor. Velhasılı kelam, arızalı bakış açınızı değiştirin… Bu ırkçı
söylemlerinizden vazgeçin… Tarihi çarpıtarak insanımızın zihinlerini
bulandırmaktan vazgeçin…
Fildişi kulelerinizden ahkam keserek, atıp tutarak nereden
uydurduğu belli olmayan tarihler yazacağınıza, açın biraz da başka açıdan
yazılmış tarihsel dökumanlara göz atın. Hepsinden önemlisi: Lütfen bizim
zekamızla alay etmeyin!