02 Şubat 2016

Bizim Doğu’da Tekerrürü Düşünmek

Biz Türklerin bölgemize ve küreye dair istikbalî teklifimiz nedir? Bu yolda Selçuklu-Osmanlı tecrübesini gerçekten anlıyor ve değerlendirebiliyor muyuz? Bölgedeki stratejik bataklığı kurutmaya dair geçmiş odaklı değil, geleceğe dair bir tasavvurumuz var mı? Görünen o ki Şia ve Selefiye bu noktada daha vizyoner gözüküyor. Küresel destekleri de cabası. Bunu daha iyi anlamak noktasında mazide bir küçük tefekkür gezisi bugünlerde zihne küşayiş verebilir.

Selçuklular İslam dünyasının şafağında görüldüklerinde İslam dünyası bir mezhep ve etnisiteler kaosu yaşıyordu. Bir tarafta Sünni Abbasi halifeliği, öte tarafta Şii Fatımi Halifeliği. Bunun altında bugünkü ifadeyle hilafet altı gruplar diyebileceğimiz gruplardan birine bağlı devletler ve mahalli hanedanlar bulunuyordu. İran ve Suudi Arabistan dengesinde Selçuklular nerede sorusu tam burada akıllara gelmiyor mu? Amaç bugünden tarihi kurgulamak da değil bugüne göre yargılamak da. Değişmeyen bir hale işaret sadece.

Tüm bunlar oluyorken bir hilafet altı devleti olan Şii Büveyhiler Sünni Abbasilere tasallut etmiş bulunuyorlardı. Bugünde İran dört Arap baş şehrinde hükümferma olduğu iddiasıyla ortamı germeye devam ediyor.

Siyaset teorisi açısından Şia kendisinin Hz. Ali ve evladına dair velayet anlayışını sürdürdüğünden diğer tüm yapıları gayrı meşru görmekte ve yıkıcı bir rol üstlenmekteydi. Belki de Şia'nın İslam tarihinde hep ümmet içi bir aksiyoner olması bundan kaynaklandı ve kaynaklanıyor.

Bugün yaşanan İran-Suudi çekişmesinde Türkiye, İran ve Suudilerin bizimle her fırsatta yaptıkları gibi işimize bakarız, maslahatımıza olan bizim doğrumuzdur dengesi ile yaklaşmalıdır. Zira bizim tecrübe parametrelerimizin epistemolojisi tarihsel olarak bu iki güçten hiçbiriyle örtüşmediği gibi, bunlar tarihsel bakımdan Selçuklu ve Osmanlı çizgiyle çatışan iki siyasi aklı da temsil ediyorlar. Fatımi – Büveyhi – Safevi çizgisi bir eksen, Vehhabi-Suudi yapısı ise bu tarihi çakışmada diğer ekseni teşkil ettiler.  

Selçuklu-Abbasi ittifakının, Büveyhileri Fatımilere yanaştırması gibi bugün her yeni ittifak başka yakınlaşma ve kutuplaşmaları doğurmaktadır. İran-Beşşâr yakınlaşması gibi. Bu yolda, Fatımi daisi el-Müeyyed'in Büvehiler tarafından Fars'ta propaganda yapmasına izin verilmesi tıpkı İran'ın Beşşâr eliyle Suriye'ye sokulması gibidir. Hatta Şiraz'da Fatımi halifesi adına hutbe bile okunur; Rusya ve İran'ın Suriye'deki diplomasiye el koyup meseleyi yönlendirmelerine Beşşâr'ın göz yumması benzeri bir durum yaşanmıştır. Böylece Fatımiler Selçuklu tehdidini bertaraf edip, Abbasileri kuşatacaklardı; Şii hilalinin Türkiye'yi etkisizleştirip, Sünni bloğu kuşatma veya parçalama niyetine benzer bir tarihi dejavu var gibidir. Abbasilerin buradaki tepkisi ise Büveyhileri Selçuklular üzerinden tehdit etmek olmuştur. Halifeler Büveyhi-Selçuklu çizgisinde bir vekâlet savaşı yürütür gibiydiler.

1055'te Besasirî isyanını bastıran Selçuklular, Bağdat'taki Selçuklu ordusu, hem Besasirî'yi takip etmek ve hem de Musul, Diyarbakır, Sincar, şehirlerinin bulunduğu Kuzey Irak ve Suriye bölgesini Abbasi Selçuklu hâkimiyetine almaya çalışır; 1056 ve 1057'de yaşanan çatışmalar ardından Sincar'ın yeniden fethi ile Bağdad'ın bulunduğu bölgede Selçuklu-Abbasi hâkimiyeti sağlandı.

Alandaki bu yenilgi üzerine Fatımiler Selçukluları eski bir siyasetle vurma stratejisine geçtiler. Bu yolda, taktiksel olarak önce dai el-Müeyyed, Besasiri vasıtasıyla, İbrahim Yınal ile Fatımiler arasında temas kurulacaktı. Bu temaslar sırasında, ona mal, silah, para, unvan gibi, her türlü maddi ve manevi yardım vaat edilerek Sultan Tuğrul Bey'e karşı isyana ettirilip tek başına hükümdar olmaya heveslendirilecekti. Oyun hiç değişmiyor. İsyanının sonunda İbrahim Yınal Selçuklu hükümdarı olursa, bu yardıma karşılık

Fatımi hilafetine tabi olacaktı. Devlet belki ele geçirilemez lakin bu isyan devleti zaafa uğratır, güç dengesinin Selçuklular aleyhine bozulup, Suriye fetihlerinin gecikmesine yol açmıştır. Şia stratejik olarak rakibini durduramasa da yavaşlatmayı başarmıştır. Nihai olaraksa Fatımilerin yıkılması başka bahara kalmıştır. Bugünkü Suriye neyi geciktiriyor acaba?

Dolayısıyla bugün yaşanan bölgesel kutuplaşmalar ve ittifaklar ve bunun yanında yaşanan muhtelif kaynaklı iç operasyonlar bu tarihi gerçeği hatırlatan bir muhteva taşır. Bugün mezhepsel ve etnik görünümlü tüm savaşlar bölgenin istikrarsız ve kırılgan yapısı üzerinden kolayca mühendislik yapmayı sağlamaktadır. Bölgedeki Şii eksenli ve Selefi eksenli tüm kırılganlıklar, etnik temelli tüm çatlaklar bölgenin küresel güçlerin operasyon alanı olması dışında bir işe yaramadığını bize gösteriyor. Birde Müslümanların kendi kendini tüketmesi…

İbrahim Yınal yerinde bugün pek çokları var; devlet olma zannı ve zaafıyla kendini, ülkesini ve bölgesini mahvedenler. Şii-Selefi eksen ise benzer bir bölgesel fay hattı. ABD-Rusya eksenli gerilim ise bunun küresel bağlamı. İç içe geçmiş bir olaylar ağı, içinden çıkana aşk olsun. Katmanlı bir sorunlar yumağı. Beşşar yanındaki Rusya-İran tandeminde Hizbullah gibi devlet altı gruplarla işbirliğinde iken diğer yanda YPG gibi etnik, IŞİD gibi dini görünümlü devlet altı grupların ABD-Suud tandemindeki hareketleri. Bunların arasında duran Türkiye.

Galiba şunu unutmamak lazım! Tarih varlığımızın evi; İran Selçuklu iken bizim umranımıza aitti, kutsal topraklar hadimü'l-haremeyn vizyonuyla yönetilirken müşterek umranımıza dairdi. Düne dair tek fark ABD-Rusya gibi belirleyici iki unsurun dün yokken bugün olması. Lakin o devirde de Avrupa bu ilişkilere dâhil olmakta hiçbir fırsatı yitirmezdi. Haçlı zihniyeti bu noktada tevarüs edilen bir varoluş hali gibidir.

Tarih malumdur ki ayniyle değil temsiliyle tekerrür eder. Yapılar bakımında bölgemiz görüldüğü gibi geleneksel fay hatlarının dinamizmini koruduğu için aktörler, bağlamlar ve aktüalite değişmekle birlikte bazı şeyler misliyle tekrarlanmaya devam ediyor. Akif'le bitirelim;

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

 

Vesselam…