VF kat sol
VF kat sağ

12 May 2015

BİZİM 'MAHALLE'YE ÇEKİ DÜZEN GEREK!

Fetullah Gülen'e yönelik kuşkularımı ilk ifade edişim 1997'ye rastlar. Yani 18 yıl önceye...

Fetullah Gülen'in "ağlak bir meczup edasında" CIA ajanı abileceğini içeren bir yazı nedeniyle gazetecilik mesleğinde ilk cezamın karşılığı 1 yıl hapis eski parayla 700.000.000 TL idi...

Ve bugün... Özünde Küresel Nüfuz Casusluğu Örgütü olan, bu misyonun gereği olarak da güç merkezlerinin çıkarları doğrultusunda meşru hükümeti yıkmaya teşebbüs ve Küresel Casusluk iddiasıyla soruşturulan Fetullahçı Terör Örgütüyle mücadele süreci...

Halihazırda yargısal mecra ve istihbari çalışmalarla devam eden bir süreç...

Bu tür toplumsal temeli olan örgütlerle mücadelede bu iki ayak kendi başına yeterli olur mu? Elbette olmaz, olmuyor da...

Hele yargı ve yargısal sürecin adaletli yürümesi için önemli bir konumu olan kolluk da bu yapı tarafından ele geçirilmişse, bu mücadeleye kamuoyu desteği oluşturmak için medya en az yargı ve istihbarat kadar önem taşır. Zira hedef yapı, bir taraftan yargı ve emniyetteki uyuyan hücrelerini harekete geçirip devam eden yargı sürecini akamete uğratacak hamlelerde bulunurken, diğer taraftan da elinde bulundurduğu medya gücüyle algı yönetiminde büyük bir meziyet sergiliyor.

Paralel Yapı ile mücadele bloğunda iktidar tarafında görünen medyanın bu psikolojik savaş karşısındaki etki gücü ne kadar peki?

İşte filmin koptuğu yer orası...

Bu kesim medyada, Paralel Yapı'ya karşı mücadelede samimiyet testini geçebilecek kalem sayısı iki elin parmağını geçmiyor.

Bir kere sütun-sayfa sahibi kalemlerin büyük bölümü, Ergenekon sürecinde Fetullahçılarla aynı safta yer alırken, temel endişeleri vesayetçi sistemin lağvedilmesi değil, Fetullahçıların gücünden rant devşirmekti.

Bugün de o birlikteliğin ahlak dışı meyvelerinin önlerine birer şantaj malzemesi olarak konulması -ya da konulmasından korkulması- nedeniyle Fetullahçı Yapı'ya dair seslerini bir türlü yüksek perdeye taşıyamıyorlar. Kimi de açılacak davalara dair çekince ve korkuyu yenemiyor bir türlü.

Bir de 28 Şubat medyası var. Bir yandan Paralel Yapı ile mücadele söylemine bu yapının 28 Şubat'daki rolünü ekleyip, öte yandan bugünkü mücadeleyi 28 Şubat'ın biatçı kalemleri ile aynı safta yürütünce, o fotoğraf ciddi bir samimiyet kırılmasına sebep oluyor.

Bu gruba giren medyanın mantık sınırlarını zorlayan, kamuoyu oluşturmak yerine, "bu mücadeleye yönelik inancı zedeleyen" masabaşı haberciliği, Paralel Yapı'nın varlığına inanan kesimlerde bile "acaba" kuşkusu yaratmaktan başka bir amaca hizmet etmiyor.

Ve son olarak da "bu süreçte selden ne kadar kütük kaparsam o kadar kardır" mantığıyla hareket eden, bu hırsın tetiklediği öfkenin bir yansıması olarak, kendi fikirlerini eleştiren herkese Paralelci yaftası yapıştıranlar var.

Yazdıkları, söyledikleri ve girdikleri tartışmalardaki hal ve hareketleriyle meczubi fikir altyapıları ortaya çıkan bu kesim, daha çok sosyal medya tandanslı.

Psikolojik müdahaleye muhtaç bu kesim, onların bu ruh haliyle örtüşen fanatikleri üzerinden, kendilerini eleştiren, uçuk fikirlerini ve mantıksal karşılığı olmayan teorilerini çürüten herkesi Paralelci ilan ederken, itibar suikastçılığından da geri kalmıyor.

Mesela kendileri Paralel İn'lerde psikolojik travmalarını atlatmak için ritüellerde boy gösterirken, ömrü Paralel Yapı'nın zulmü altında ezilmekle geçmiş olanları, kendileri gibi düşünmedi diye Paralelci ilan ediyor.

O yüzden, vakit geç olmadan içinde bulunduğumuz medya mahallesine bir çeki düzen gerek.

"Şimdi ne gerek vardı bu yazıya, yüzleşmeyi sonraya saklasaydın" diyenleriniz olacaktır.

Bu yazıya gelecek tepkileri analiz ederseniz geç bile kaldığımı anlarsınız.

Zira eminim sosyal medya şovalyelerinden, meczubi teorilerle kendini ispat çabası içerisindeki çakma kahramanlara ve kalemini ve vicdanını bu yapının elindeki şantaj malzemelerine ipoteklemiş müptezellere varıncaya kadar hepsi, 1997'de bu yapıya dair en radikal tespiti yapmış beni de Paralelci ilan edecektir.