28 Kasım 2015

Böyle muhalefet varken başka savaşa gerek mi var?

Gerçekten çok ilginç…

Gelişen, değişen ve bölgesinde güçlenen bir ülkede Hükümet ile muhalefetin hem fikir olacağı, birlikte benzer düşünceler taşıyacağı konuların daha fazla olması beklenir. Buna en güzel örneğini yaşanan Paris katliamı sonrası Fransa göstermiştir mesela.

Fakat bu beklentiyi bizim ülkemizde görebilmek maalesef mümkün değil.

Parlamentodaki muhalefet de sokaktaki muhalefet de iktidarla öyle bir it dalaşına girmiş ki handiyse ortak fikir beyan edecekleri bir şey kalmamış gibi.

Peki, neden bu böyle?

Demokrasinin yerleşme sorunu yaşadığı bir coğrafyada doğal olarak demokratik olgunluk da istenilen düzeyde olmuyor.

O yüzden de başarıları yaşayanlarda da başarısız olanlarda da itici kibirler, rahatsız edici böbürlenmeler, bir tek ben bilirim tavırlı üstencilikler, olanı beğenmemeler, başarıyı küçümsemeler yok edici bir hastalık gibidir.

Bütün bu verimsiz tavır ve karakterler doğal olarak herkesin dem vurduğu erdemli olgunluktan nasiplenilmesine engel olur.  Kibrin karanlık tuzağına düşmeden, derviş-vari alçakgönüllülük ile hareket eden, o derece de kendine de güvenen maalesef her ortamda, her meslekte her zamanda çok çıkmaz.

İnsani olgunluğun, kâmilliğin zor bulunduğu coğrafyalarda pek tabii ki kazananlar da kaybedenler de benzer ruh hallerini yaşarlar. Yeri ve zamanı fark etse de hayatın malzemesi insan olduğundan, üç aşağı beş yukarı her durumda tezahür aynı olur.

Bizde kazanmış olmanın övüncü, başarmanın gururu üzerine örtü atılmış ve bir an dışarı çıkmaya çalışan kedi gibi insanın içinde kıpır kıpırdır.

Olgunluktan çok fazla nasiplenmemiş muhaliflerin başarıyı kıskanan ve küçümseyen, yapılanı reddeden geleneksel tavırları ise o kediyi bir an önce dışarı çıkaracak denli kışkırtıcıdır.

Yapıcı, geliştirici olmayan, günün küçük politik hesaplarına zihnini hapseden muhalefet, ülke ve millet kaygısı taşımayan boş söylemleriyle bir süre sonra hükümet ile arasına duvarlar örer.

Her ‘ak' olana muhalefetin ‘kara' demesi, yapılan her yeni işe dair ettiği kelamlara illa negatif olanla başlaması, hükümet olanda başarının getirdiği gurur ve çalımı kamçılar.

AK Parti iktidarları döneminde yaşanan bütün olaylar kronolojik olarak dizilse bahsedildiği gibi tavır sergileyen bir muhalefet ve ona karşı haklı olarak ciddiyetini kaybeden bir iktidar görmek mümkündür.

İster tam ister yarım demokrasilerde siyasete biçim veren aparatların iplerini elinde bulunduran aslında muhalefettir. Demokrasinin sürekli kendisini yenileyerek ilerlemesi de yerinde sayması da en çok muhalefetin kendisini demokrasi ile içselleştirebilme düzeyiyle orantılıdır.

İktidarların, ülke yönetme sorumluluğuyla yanlışlıklar yapması, yoldan sapması mümkündür. Başarılı olmak adına kontrol edilmesi gereken mekanizmalara harcanan dikkatin yoğunluğu yorgunluklara neden olabilir.

Türkiye, kendi içindeki olumlu gelişmelerden ve bölgede değişen stratejilerden dolayı bugün, sürekli çalışması gereken bir bandın sorunsuz akması için pür dikkat kesilen bir fabrika işçisi durumundadır. Onu yöneten hükümetin zaman zaman yorgunluktan ellerin titremesi, gözlerin kararması, zihninin dağılması normaldir. Duyarlı ve yapıcı bir muhalefetin yapması gereken bu yorgunluklarda, göz kararlamalarda, zihin dağılmalarında ülke ve millet çıkarı adına ona destek vermesidir.

Peki, bizde durum nedir?

Ülke ekonomisini daha ileri taşıyacak projeleri hedef alan Gezi olaylarında da, Paralelci Terör Örgütü'nü iktidara taşımayı hedefleyen 17-25 Aralık operasyonlarında da, Suriye krizinde de, mülteci meselesinde de, terör eylemlerinde de, Devrimci Halk Savaşı manevralarında da, Bayırbucak'ın bombalanmasında da, Rus uçağının düşürülmesinde de hep yanlış yerde durmuştur.

İşi gücü bırakan muhalefet ülkesinin hükümetiyle savaşa girmiş gibi davranmaktadır. O yüzden de insan ‘böyle muhalefet varken başka savaşa gerek var mı' diye sormadan edemiyor.