Bu adam da benim babam
-HAYAT OKULUNUN BİLGE ÖĞRETMENİ-
Aziz okuyucularım,
“Vefanın babası evladın babaya olan vefasıdır.” hakikatinden
hareketle bu yazımı varlık ve bahtiyarlık sebebim merhum babama tahsis edecek,
bu vesile ile vefat etmiş büyüklerimizi hayır ve rahmetle yad edecek, hayatta
olan büyüklerimize de sıhhat ve afiyet içerisinde hayırlı ve uzun ömürler niyaz
edeceğiz.
Baba, zor zamanlarda sırtımızı dayadığımız dağdır. Hiç ummadığımız
bir anda imdadımıza yetişen membadır. Gölgesinde dinlendiğimiz ulu bir çınardır
baba. Susuzluğumuzu gideren serin bir pınardır baba.
Öpülecek elin, gidilecek yolun, her daim sevilip sayılacak o aziz kulun
adıdır baba.
O bir esenlikler ülkesidir. O, hayat okulunun evladına adanmış
bilgesidir.
-YAŞADIKÇA ANLIYOR, ANLADIKÇA ÖZLÜYORUM-
Merhum babamı kaybedeli tam 21 yıl oldu. Vefat ettiği o günü bugün
gibi hatırlıyorum. Annemin feryadı, kardeşlerimin hıçkırıkları hala
kulaklarımda yankılanıyor. Geçen yıllar sadece ona olan hasretimi artırıyor.
Onu her yerde arıyor, her zaman anıyorum. Onu bugün daha da iyi anlıyorum.
Yokluğuyla hüzünlenip, bazen oturup ağlıyorum.
Hasılı kelam yaşadıkça
merhum babamı anlıyor, anladıkça da özlüyorum.
-GARİBAN, ÇALIŞKAN, MÜTEVAZİ-
Merhum babam hayatı boyunca yoksulluk ile mücadele etti, durdu.
Gariban bir kimseydi. Bir işçi maaşı bile yoktu. Şu dünyada bir gün
görmeden geldi ve gitti. Hep sevenleri
ve sevdikleri için yaşadı. Kırıldı, fakat kırmadı. İncindi fakat incitmedi.
Çektiği acılar sesine sirayet etmiş olacak ki merhum çok güzel türkü söylerdi. O ehil bir
aşçı, marifetli bir işçiydi. Elinin lezzeti ile dilinin sohbetine doyum
olmazdı.
-NASIL MUTLU OLUYORSAN ÖYLE YAŞA-
Merhum babam, ilkokul mezunu idi. Fakat insanı ve hayatı okumayı
çok iyi bilirdi. Merhum zarif ve arif bir insandı. Bize dünyamızı mamur edecek
pek miras bırakamadı. Fakat her biri hazine değerinde nice hayat dersleri
bıraktı.
Rahmetli hep şöyle derdi:
“Evladım, ben maddi sıkıntılar yüzünden gençliğimi doya doya
yaşayamadım. Şayet imkan bulursan gençliğini ve hayatını doya doya yaşa. Harama
düşmemek kaydıyla nasıl mutlu oluyorsan öyle yaşa. Kimlerle huzurluysan onlarla otur kalk. Nereyi seviyorsan oraya yerleş’’
-BABALARI BENİM, HOCALARI SENSİN-
Hiç unutmam. 18 yaşındaydım. Babam beni yanına oturtup elini
omzuma koyarak şöyle dedi:
“Yavrucuğum ben elhamdülillah Müslümanım. Fakat çocuklarıma
öğretecek kadar bir din eğitimi alamadım. Sen hafızsın, imam hatiplisin,
dinini, diyanetini bilen bir gençsin. Bundan sonra kardeşlerinin babası benim,
hocası sensin.”
-DEĞİRMEN FORMÜLÜ-
Merhum babam pek kimseyle tartışmazdı. Bir tartışmanın fitili
ateşlendiğinde şöyle der çekilirdi:
“Arkadaş ben değirmenciyim. Şunu bilir şunu söylerim. Sen bilirsin
deyince değirmende kavga olmaz.’’
-HAFIZA SİGARA YAKIŞMAZ-
Şayet bugün sigara ve nargile gibi
herhangi bir kötü alışkanlığın müptelası değilsem bu direncimi merhum
babamın şu hikmetli yaklaşımına borçluyum.
Çocukluktan gençliğe adım attığım o yıllarda bir gün bir arkadaşım
“bir kereden bir şey olmaz” diyerek bana bir sigara verdi. Sigara içtiğimizi
gören bir yakınım bu durumu babama haber verir. Akşam eve geldiğimde babam
aynen şöyle dedi:
“Evladım, şayet sigara
içeceksen bunu gizli saklı yerlerde içme. Gel beraber içelim, fakat bu meret
içilecek şey değildir. İsraftır, zarardır, hastalıktır. Bir hafızın ağzına
sigara asla yakışmaz.”
-AĞRI KESİCİ CÜMLE-
Görme engelli olmam münasebetiyle
çocukluğumda çok fazla bir yerlere takılır, düşerdim. Bundan dolayı da
sık sık ayaklarım, kollarım kırılır, başım yarılırdı.
Bu vaziyette eve geldiğimde Annemin feryadı ve hıçkırıkları bana
aldığım yaradan daha acı gelirdi.
Merhum Babam her seferinde hiçbir şey olmamış gibi yanıma gelir.
Anneme döner ve şöyle derdi;
“Hatun! neden bu kadar çok ağlıyorsun? Delikanlı adamın başına böyle
işler gelir ara sıra. İnsan düşe kalka büyür. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır.’’
Babamın bu soğukkanlı davranışı, güven ve cesaret veren
sözleri bana bir ağrı kesici gibi gelir,
çektiğim bütün acıları unuttururdu.
Evet, bu hayatta defalarca kollarım ve ayaklarım kırıldı. Fakat
merhum Babamın insana öz güven aşılayan o asil duruşu sayesinde hamdolsun bir
kere olsun onurum ve kalbim kırılmadı.
-EN BABA TESELLİ-
Köyümüzde bir görme engelli Yusuf amcamız vardı. Bütün köylüler
gibi babamda Yusuf amca ile yakından ilgilenirdi. Kırk yaşına kadar normal gören
Yusuf amcanın o yaştan sonra görememek hayli zoruna gidiyordu. Bir yolculuk
esnasında durumu babama şöyle anlatmış:
“Emrullah’cığım. Kırk yaşından sonra engelli olmak çok zor. Hayat
insana çok ağır geliyor. Herkese yük olduğumu hissediyor, adeta kahroluyorum”
Bu serzeniş üzerine merhum Babam, Yusuf amcaya hikmet ve ibret
dolu şu soruyu sorar:
“Yusuf amca, biz öyle biliyor ve inanıyoruz ki, dünyada göremeyen
müminler ahirette görecekler. Ya dünya ebedi olsaydı sen hep böyle kalsaydın
halin nice olurdu?”
Bu söz üzerine Yusuf amca şöyle der:
“Emrullah’cığım hiç öyle düşünmemiştim. Bu söz bana teselli olarak
yeter de artar bile.”
Merhum babamın bu hatıra ile aslında Yusuf Amca’dan çok beni
teselli etmek istediğini yıllar sonra anlayacaktım.
-BU ADAM DA BENİM BABAM-
Fatih Kısaparmak’ın özelde kendi babasını, genelde bu toprakların
çilekeş babalarını anlattığı “Bu adam benim babam” isimli o güzel türküyü
dinlemeyenimiz yok gibidir.
Usta sanatçı “Bu adam benim babam ‘’dedi. Bendeniz de okuduğunuz bu yazıyla sanatçıya çapraz bir nazirede bulunarak ‘’Bu adam da
benim babam’’ dedim.
Merhum Babamla birlikte bütün gelip geçenlere konup göçenlere Rabbimden
nihayetsiz rahmet diliyorum.
Mekanları cennet, makamları ali olsun…