BU ÇANTANIN ÖNEMİNİ BİLİYOR MUSUNUZ? "FERAŞET CANTASI"
İstanbul’dan Medine’ye uzanan peygamber sevgisi
FERAŞET VE ZEVRAK ÇANTASI NEDİR?
Ferâşet, ferraşlık hizmetidir. Ferraş yayıcı döşeyici, süpürücü, kısaca
hizmetkâr demektir. Mekke ferâşeti Kâbe-i Muazzama‘nın, Medine ferâşeti de Hz.
Peygamber(s.a.v.)‘in kabrinin temizlik işleriyle vazifeli olan kişiler
demektir. Zevrak ise Mekke‘de zevrak adı verilen topraktan imal edilen
destilerle, hacılara zemzem dağıtan sakalara denir. İşte bu kişilere böyle
mukaddes yerleri temizleyip, süpürdükleri ve hacılara zemzem dağıttıkları için
o yerlere gidemeyip imrenen, o mukaddes yerlerin hizmetçisi olsam razıyım,
yeter ki oralarda olsam diye düşünen bazı insanlar bu ferraş ve zevrakları
kendilerine vekil tayin ederek onlara durumlarına göre altın ve gümüş paralar
gönderirlerdi. Onlar orada kendilerine vekâleten dua etsinler, oraları
kendileri adına temizleyip, zemzem dağıtsınlar diye. Kendileri Mukaddes
topraklarda zemzem dağıtır gibi, oralarda dua eder gibi, o mukaddes yerlere yüz
sürüp, elleriyle oraları temizler gibi.
Surre alayı ile yalnızca padişahın ve saray erkânının hediye ve paraları
gitmezdi. Mü‘minlerden her kim dilerse hediye gönderebilirdi. Onların da
hediyeleri gönderilen yere ulaştırılırdı. Bu hediye ve paralar "Ferâşet
Çantası" denilen çantaya konurdu.
ÇANTANIN İÇİNDNE NE VARDI?
Surre Alayı, İstanbul’dan, padişahların, saray mensuplarının, devlet
erkânının ve halkın, Mekke ve Medine’nin Seyyid, Şerif, ulema ve fakirlerine
gönderdiği, “Ferâşet Çantası” adı verilen çantalarda şunlar bulunurdu: Paralar ve hususî hediyelerin (kaftanlar,
pırlanta yüzükler, elmaslar, inci tesbihler, avizeler, kandiller, kılıçlar,
paha biçilmez Mushaflar, yünlü dokumalar, halılar, gülsuyu vb.) yanında Kâbe
örtüsünü (Kisve-i Şerif) ve kutsal yerlerin bakımı ve temizliğini yapacak olan
personeli (ferâşetleri) de götüren; karşılığında da zemzem, gümüş yüzük,
misvak, kına, sürme, hurma vb. getiren, aslında bir tür hayır/yardım
kervanıydı.
ÇANTALAR ÖZEL HAZIRLANIRDI
Bu çantaların bir yüzünde gönderenin, diğer yüzünde ise alıcının adı ve
adresi yazılı daha doğrusu kırmızı meşin üzerine siyah ibrişim ile işlenmişti.
Bu çantalar içine mektupla beraber konulan paralar önce zarfa konurdu.
Zarfların üzerine de nereye gidecekse ona göre ya "Allah kıyamet gününe
kadar Mekke Şehri‘ni mükerrem kılsın." Veya da Allah Medine Şehri‘ni
kıyamet gününe kadar nurlandırsın." Diye dualar yazılırdı. Ferâşet çantası
olmayanlar da olanların çantalarına zarflarını verirlerdi. Sonra bütün bu
zarflar Ferâşet Çantasına konularak Evkâf Nezâreti (Vakıflar Genel Müdürlüğü)‘
ne makbuz karşılığı teslim edilirdi.
Bu Ferâşet çantaları Hac dönüşü adresleri üzerinde yazılı
olan sahiplerine içinde hediyelerle geri getirilirdi. Çünkü Hac‘dan bu paraları
alan o kişiler, gönderenlere teşekkür mukabilinde; zemzem, gümüş yüzük, misvak,
kına, sürme, kürdan, öd ağacı, kurs (güzel kokulu bir takım maddelerden
yapılmış, bir nevi mum gibi tütsü), hurma ve benzeri ufak tefek hediyeler
yollarlardı.
Bütün bunlar, o yılın surre ve ferâşet defterlerine
kaydedilirdi. Kaybolan veya henüz bulunamayan defterler hâriç, 16. yüzyılın
sonlarından 20. yüzyılın ilk on yılına kadar beş bin civarında surre defteri
bulunmaktadır.
PADİŞAHLAR DA
SAÇLARINI GÖNDERİRLERDİ
Padişahlar Saçlarını Neden Gönderirlerdi? Osmanlı padişahlarının, Hz.
Peygamber (s.a.v.)’e hürmet ve muhabbetlerinin bir ifadesi olarak Surre
Alayları ile beraber gönderdikleri çok özel emanetlerden biri de “saçları” idi.
Padişahların saçlarını kesen Berberbaşılar, bunları gümüş bir kapta yıkadıktan
sonra kurutur ve buhurla tütsüleyerek küçük bir sandıkta saklarlardı. Hac
zamanı geldiğinde ise, içinde saçların bulunduğu sanduka mühürlenir ve
Surre’yle birlikte kutsal topraklara gönderilirdi. Alay, Medine’ye vardığında saçlar,
Peygamber Efendimizin mübarek kabirleri etrafında uygun bir mahalle, dualarla
gömülürdü. Bu anlamlı geleneğin ihtiva ettiği mana ve mesaj şuydu: Padişahlar,
Sevgililer Sevgilisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya karşı yüreklerinde
taşıdıkları sonsuz muhabbet ve sadakatin nişanesi olarak, bedenlerinden bir
numuneyi, bir tutam saçlarını sunuyorlardı.
400 KİŞİ İLE ÇIKAN
KERVAN 70 BİN KİŞİYE ULAŞIRDI
Kelime anlamı “para kesesi” olan Surre, özel bir birlikten müteşekkil,
başında “Surre Emini”nin bulunduğu (bir rivayete göre 470 küsur kişilik) bir
alay eşliğinde gönderilirdi ve resmî bir teşrifat ve merasim tertiplenerek
uğurlanırdı. Surre Medine’ye ulaştığında
toplam hacı adayı sayısı 70 bin kişiye kadar ulaşırdı. Surre’nin başında giden
gösterişli dişi deve, Peygamberimizin kutlu devesi “Kusva”yı; devenin taşıdığı,
üzeri altın, gümüş ve kıymetli taşlar, yazılar ve nakışlarla bezenmiş “Mahmil-i
Şerif”, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ailesini taşıyan “Mahmil”i temsil
ederdi.
MAHMİL-İ ŞERİF NEDİR?
Kare şeklinde tavanlı, ahşap direkli, içinde kaime (oturma
yeri)bulunan, dikdörtgen gövdeli, piramidal çatılı, Surre Devesinin üzerine
yerleştirilen araca mahmel veya mahfil denir. Bu mahmil; kisve denilen, üzeri
altın ve gümüşle bezenmiş yazılar, nakışlar, ipek püsküller ve kıymetli
taşlarla süslenmiş bir atlasla kaplanır. İstanbul‘dan gönderilen mahmile "Mahmil-i Hümayun", Kahire‘den
gönderilene "Mahmil-i Mısrî"
denir. Mahmiller Peygamberimiz (s.a.v.) ve ailesinin taşındığı mahmillere
benzetilerek kutsiyet atfedilmesinin yanında gönderildikleri ülkelerin
bağımsızlık, hükümranlık sembolleridir.
Kaynak: http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=370568