Bu kürtler ne istiyor?

13 ya da 14 yaşımdaydım. Güneydoğulu komşumuzun benden biraz daha küçük 2 kızı evimize misafir gelmişti. Yaşı küçük olan ablasına bir şey söylerken anlamadığım bir dilde konuştu. Ablası kızardı, kardeşini azarladı. “Bir daha Kürtçe konuşma” dedi. Şaşırdım. Hem Kürtçe bilmesine, hem Kürtçe konuştuğu için azarlanmasına… Ablası açıklama yapmak zorunda hissetti. “Biz Kürt'üz ama Kürtçe konuşmak yasak, duyarlarsa babamı hapse atarlar.” Başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki. Nasıl yani, bir insanın ana dilini konuşması suç olabilir mi? Hem de hapse atılacak kadar büyük bir suç? Çok ama çok şaşırdım, üstelik inandırıcı da gelmedi bu durum çocuk kalbime. Akşam babama sordum, “Kürtçe konuşmak yasak mı” diye. Evet dedi, yasak. Bir anlam veremiyordum bu saçma sapan yasağa. Ben de Kürt doğabilirdim, hepimiz Kürt olabilirdik. Bir dil niye yasaklansındı ki?

Aradan yıllar geçti. Büyüdüm, Kürt arkadaşlarım oldu, köyleri yakıldığı için, baskı gördükleri için büyük şehre göç etmek zorunda kalan… Hepsinin acı dolu hikâyeleri vardı ve inandırıcı gelmezdi bazıları. Daha doğrusu inanmak istemezdim bu kadar kirli bir dünyada yaşadığımıza…

Zaman geçti, çevremdeki Kürtlerin sayısı arttı. Bazıları çok yakın arkadaşım oldu, bazıları komşum, tanıdığım… Bir de Kürtlerin yaşadıkları acıları dert edinen dostlarım vardı. Oturup kitaplaştırdılar göç hikâyelerini. “Malan Barkirin” dediler kitabın adına da. Yüreğim, okuduğum gerçekleri kaldırmakta çok zorlandı. Hayatım boyunca öyle yoğun empati kurmuştum ki Kürtlerle, o acıları kendi bedenimde, yüreğimde hissettim satır satır…

Etnik kimliğini bir cüzzamlı gibi taşımaya mahkûm edilmek ne acıydı Allah'ım…

Hem de öz yurdunda…

Başörtüsü yasakları döneminde hissettiğimiz ikinci sınıflık duygusunu Kürtler hayatları boyunca hissediyorlardı ve bu gerçekten büyük haksızlıktı.

Bugün de aynı düşüncedeyim, çok acılar çekti Kürt halkı.

Telafisi kolay olmayan, tamiri imkânsız acılar…

Sonra Uludere olayı yaşandı. Kar-kış demeden yola düştük, köylerinde ziyaret ettik Gülyazılı ve Ortaköylü anneleri. Gözyaşlarımız birbirine karıştı. Aynı dili konuşuyordu kalplerimiz, barış istiyordu onlar da bizim gibi…

Çözüm süreci başladığında çok ama çok sevindim..

“30 yıllık acının birkaç yılda telafi edilemeyeceğini” biliyordum herkes gibi. Edilemezdi de zaten…

Sonraki 2 yıllık dönemde süreci baltalamak isteyenler çıktı. İnadına çatışma ortamı yaratmak isteyenler… O dönemde yaşanan birçok olayı, saldırıyı duymazdan geldik “aman zedelenmesin bu barış süreci” diye… Kolay değildi 30 yıllık bir kavgaya sünger çekmek ama başarabilirdik. Önemli olan masum Kürt çocuklarının, bu ülkenin evlatlarının büyüdüklerinde benzer acılar yaşamamalarıydı.

Sonra ne olduysa oldu. Çatışmalar mahalle bazında iç savaşlara dönüştü. Şehit haberleri rutin haberler haline geldi, evini ocağını terk etmeye mecbur bırakıldı yüzlerce Kürt aile, çocukları okulsuz, öğretmensiz kaldı…

Bugün geldiğimiz noktada, PKK'yı, YDGH'yi destekleyen Kürtlerin ne istediğini, ne amaçladığını algılayamıyorum.

HDP'nin seslendirdiği “özerklik, öz yönetim” nasıl bir kazanç sağlar benim Kürt kardeşime, etnik ayrımcılığı körüklemekten başka?

Daha iyi bir yaşam mı vadeder?

Adil olmadıktan sonra istediği kadar kendi milletinden olsun başındaki yönetici, neye yarar?

Neden İslam kardeşliğinde, olmadı insanlık zemininde buluşmayı denemiyoruz?

Neden etnik kökenlerimizi Allah'ın kitabında buyurulduğu gibi “tanışma vesilesi” kılmıyoruz birbirimize?

“Topluca Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın. Düşmandınız, kalplerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimetiyle kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı” ayetini KURTULUŞ REÇETESİ olarak kullanmıyoruz.

O ateş çukurları, her sokağın başına kazılan hendekler nasıl bir yarar sağlıyor bölge halkına?

Ve nedir bölge halkının uzun vadede hedefi?

Gerçekten artık anlayamıyorum.

Hayatımın neredeyse tamamını, kendimi onların yerine koyarak geçirdiğim toplumla arama hendekler kazıldı, tuzaklar kuruldu.

Ama biliyorum ki Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

Ve kardeşliğimize kurulan tuzakları ondan başka bertaraf edecek de yoktur.