Bükemediğin eli öpmek
1980 öncesi Türkiye’nin ideolojik haritası şu şekildeydi: Bir tarafta sağcılar/ülkücüler (Solcular, ülkücülere faşist diyorlardı); diğer tarafta solcular/devrimciler/sosyalistler (sağcılar solculara komünist diyorlardı) Bunlardan başka çok aktif olmamakla beraber MTTB’ye bağlı varlıklarını sürdürmeye ve sahneye çıkmaya yeni yeni çabalayan dindarlar/İslamcılar/akıncılar vardı.(Solcular İslamcılara da faşist; sağcılar ise bunlara yeşil komünist diyorlardı.)
Sağcılar/ülkücüler;
mevcut düzenden yana, devletin çıkarlarını korumaya çalışan, kendilerini
ülkenin bekçisi ve koruyucusu olarak gören ve bu şekilde antikomünist olarak
mücadele eden gruptu. Solcular/devrimciler/sosyalistler; antifaşist, mevcut
düzene karşı, antiamerikancı; komünist/sosyalist sistemi ve mevcut düzenin mutlaka değiştirilmesini
(devrimle) savunan bir gruptu. Diğerleri ise adından da anlaşılacağı üzere dini
görevlerini yapmaya çalışan, mevcut yönetimde İslam’a aykırı olan uygulamaların
ortadan kaldırılmasına yönelik çaba harcayan bir gruptu.
O zamanın moda
söylemlerini en çok solcular dile getiriyor ve antiemperyalist söylemleri sık
sık haykırıyorlardı. Bu tür söylemlerin başında; ”Kahrolsun Amerika, “Natoya
hayır, “6. filo Akdenizden defol” gibi sloganlarla boy gösteriyorlardı.
İşin ilginç tarafı o zaman partiler de doğrudan adı geçen gruplara destek
veriyorlardı ve bu gruplar da kendilerini partinin gençlik kolları gibi
görüyor, öyle mücadele veriyorlardı. Sol gençlik CHP ve türevleri olan partilerin
yanında yer alıyor ve parti lehine kıyasıya uğraş veriyorlardı. O dönemde
Ecevit solun lokomotifi durumundaydı.1974 Kıbrıs Harekatı’nda kendini Kıbrıs’ın
fatihi ilan etmiş ve “Karaoğlan” takma adıyla anılıyordu.
1974-1980
yılları arasında bu çekişme ve hesaplaşma nedeniyle Türkiye’de 5388 kişi
öldürüldü. Bu aslında bir iş savaştı. Kardeşi kardeşe kırdırma savaşı... 6.
filonun gitmesi için yapılan protestolarda bile çok sayıda kişi öldü.
Tetikçiler emperyalist devletlerdi. Bugün olduğu gibi! Bugün bile biz bu
emperyalist devletleri dost gibi görüyor ve onlara yanaşıyorsak bu bizim işin
gerçeğini göremememizden ya da unutkan oluşumuzdan kaynaklanıyor.
Batı ülkeleri; “Bizim
kaşımıza gözümüze aşık değiller.” Onlar Firavun’un yöntemini kullanıyorlar.
Firavun, İsrailoğullarını zayıflatmak için erkek çocuklarını doğar doğmaz
öldürüyor, hatta daha annesinin karnındayken annelerin karnına şişler batırarak
öldürtüyor ve böylece onları güçsüzleştirip birbirinden ayırarak “parçala,
böl ve yut” taktiğiyle halkı zorbalıkla kendi egemenliği altında tutuyordu.
Bugünkü emperyalistler de gözlerine kestirdikleri ülkeleri böylece
egemenlikleri altına alıp onların zenginlik kaynaklarına el koyarak sömürmeye
devam ediyorlar. Günün birinde o ülke insanları bunun farkına varıp itiraz
edeceklerini sezer sezmez de bir bahaneyle başlarına çullanıyor ve halkı
birbirine düşürerek, birbirine kırdırarak veya düşman kamplara bölerek
sömürüyor. İşte örnekler: Irak, Mısır, Libya, Suriye, Afganistan, Pakistan...
Köprünün
altından çok sular mı geçti, dünya mı değişti bilmiyorum ama yıllarca
karşılarına alıp kavgasını verdikleri ABD ile bugün solu temsil ettiği
iddiasındaki CHP’nin genel Başkanı sıfatıyla Kılıçdaroğlu ABD’ye ziyarete
gidiyor ve oradaki lobilerle görüşüyor, onların görüşlerini alıyor. Acaba ben
çok mu kötü niyetliyim diye kendi kendimi zor tutuyorum. İçimden, şimdi
Kılıçdaroğlu Amerikalılara: ”Eğer izniniz olursa ben aday olayım mı, beni
destekler misiniz? Desteğinize, izninize, ihtiyacım var. Yıllarca biz solcular
olarak antiamerikancılık yapmakla hata etmişiz. Aslında biz Rusya’ya
güvenmiştik. Arkamızda bize destek olacağını umuyorduk. Fakat geldiğimiz
noktada bunun boş hayal olduğunu anladık ve şimdi “Bükemediğimiz eli öpmeye
geldik!” demiş gibi bir his var! Şöyle de demiş olabilir diye aklıma
gelmiyor değil: ”Gitmiş onlardan hem özür diliyor hem de izin istiyor. Yani “Siz
izin vermezseniz ben adım atamam!” Bunlar benim tahminlerim ve içimden
geçenler... Belki de böyle bir şey söylenmemiş... Bekleyelim Türkiye’ye geldiğinde;
bize lütfedip biraz bilgi verir inşallah!
Ben de diyordum
ki bu solcular ölseler de faşist ABD’nin kapısına gitmezler. Şimdi Deniz Gezmiş
ve arkadaşları başlarını kaldırsalardı, acaba bunlara ne diyeceklerdi?
Tahminimce şunları yüzlerine baka baka söyleyeceklerdi: “Ben ve arkadaşlarım
siz Amerikancı olasınız diye mi canımızı kurşunlara hedef yaptık ve kendimizi
feda ettik? 1980 öncesi öldürülen solcu gençlerimiz siz Amerikancı olasınız
diye mi can verdiler? Amerikan 6. filosunun Akdeniz’den gitmesi için ne
mücadeleler verdik, ne canlar kaybettik...”
Ben şimdi
diyorum ki kendi kendime: Ne değişti de bu CHP’nin genel başkanı Amerika’ya
gitti? Durup dururken gidilmez ki... Bu gidişte bir karanlık köşe var ama nedir
dersiniz? Türkiye’de seçim arefesinde olmasaydı belki bu kadar dikkat
çekmezdi...
Yoksa siz,
Kılıçdaroğlu’nun Amerialılara; ”Beni aday yapın!” diye söylemeye gittiğini
mi ima etmeye çalışıyorsunuz? Tövbe
tövbe, amma da kötü niyetlisiniz be kardeşlerim... Türkiye’de alevi
vatandaşlarımız yıllardır emperyalizme karşı mücadele veriyorlar!
Antiamerikancıdırlar. Şimdi alevi kökenli Kılıçdaroğlu ABD gibi emperyalist bir
devletin ayağına mı gider?
Yakında kokusu
çıkar bu işin. “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler!” (İ.Hakkı)