19 Ekim 2022

Bükemediğin eli öpmek

1980 öncesi Türkiye’nin ideolojik haritası şu şekildeydi: Bir tarafta sağcılar/ülkücüler (Solcular, ülkücülere faşist diyorlardı); diğer tarafta solcular/devrimciler/sosyalistler (sağcılar  solculara  komünist diyorlardı) Bunlardan başka çok aktif olmamakla beraber MTTB’ye bağlı varlıklarını sürdürmeye ve sahneye çıkmaya yeni yeni çabalayan dindarlar/İslamcılar/akıncılar vardı.(Solcular İslamcılara da faşist; sağcılar ise bunlara yeşil komünist diyorlardı.)

Sağcılar/ülkücüler; mevcut düzenden yana, devletin çıkarlarını korumaya çalışan, kendilerini ülkenin bekçisi ve koruyucusu olarak gören ve bu şekilde antikomünist olarak mücadele eden gruptu. Solcular/devrimciler/sosyalistler; antifaşist, mevcut düzene karşı, antiamerikancı; komünist/sosyalist sistemi  ve mevcut düzenin mutlaka değiştirilmesini (devrimle) savunan bir gruptu. Diğerleri ise adından da anlaşılacağı üzere dini görevlerini yapmaya çalışan, mevcut yönetimde İslam’a aykırı olan uygulamaların ortadan kaldırılmasına yönelik çaba harcayan bir gruptu.

O zamanın moda söylemlerini en çok solcular dile getiriyor ve antiemperyalist söylemleri sık sık haykırıyorlardı. Bu tür söylemlerin başında; ”Kahrolsun Amerika, “Natoya hayır, “6. filo Akdenizden defol” gibi sloganlarla boy gösteriyorlardı. İşin ilginç tarafı o zaman partiler de doğrudan adı geçen gruplara destek veriyorlardı ve bu gruplar da kendilerini partinin gençlik kolları gibi görüyor, öyle mücadele veriyorlardı. Sol gençlik CHP ve türevleri olan partilerin yanında yer alıyor ve parti lehine kıyasıya uğraş veriyorlardı. O dönemde Ecevit solun lokomotifi durumundaydı.1974 Kıbrıs Harekatı’nda kendini Kıbrıs’ın fatihi ilan etmiş ve “Karaoğlan” takma adıyla anılıyordu.

1974-1980 yılları arasında bu çekişme ve hesaplaşma nedeniyle Türkiye’de 5388 kişi öldürüldü. Bu aslında bir iş savaştı. Kardeşi kardeşe kırdırma savaşı... 6. filonun gitmesi için yapılan protestolarda bile çok sayıda kişi öldü. Tetikçiler emperyalist devletlerdi. Bugün olduğu gibi! Bugün bile biz bu emperyalist devletleri dost gibi görüyor ve onlara yanaşıyorsak bu bizim işin gerçeğini göremememizden ya da unutkan oluşumuzdan  kaynaklanıyor.

Batı ülkeleri; “Bizim kaşımıza gözümüze aşık değiller.” Onlar Firavun’un yöntemini kullanıyorlar. Firavun, İsrailoğullarını zayıflatmak için erkek çocuklarını doğar doğmaz öldürüyor, hatta daha annesinin karnındayken annelerin karnına şişler batırarak öldürtüyor ve böylece onları güçsüzleştirip birbirinden ayırarak “parçala, böl ve yut” taktiğiyle halkı zorbalıkla kendi egemenliği altında tutuyordu. Bugünkü emperyalistler de gözlerine kestirdikleri ülkeleri böylece egemenlikleri altına alıp onların zenginlik kaynaklarına el koyarak sömürmeye devam ediyorlar. Günün birinde o ülke insanları bunun farkına varıp itiraz edeceklerini sezer sezmez de bir bahaneyle başlarına çullanıyor ve halkı birbirine düşürerek, birbirine kırdırarak veya düşman kamplara bölerek sömürüyor. İşte örnekler: Irak, Mısır, Libya, Suriye, Afganistan, Pakistan...

Köprünün altından çok sular mı geçti, dünya mı değişti bilmiyorum ama yıllarca karşılarına alıp kavgasını verdikleri ABD ile bugün solu temsil ettiği iddiasındaki CHP’nin genel Başkanı sıfatıyla Kılıçdaroğlu ABD’ye ziyarete gidiyor ve oradaki lobilerle görüşüyor, onların görüşlerini alıyor. Acaba ben çok mu kötü niyetliyim diye kendi kendimi zor tutuyorum. İçimden, şimdi Kılıçdaroğlu Amerikalılara: ”Eğer izniniz olursa ben aday olayım mı, beni destekler misiniz? Desteğinize, izninize, ihtiyacım var. Yıllarca biz solcular olarak antiamerikancılık yapmakla hata etmişiz. Aslında biz Rusya’ya güvenmiştik. Arkamızda bize destek olacağını umuyorduk. Fakat geldiğimiz noktada bunun boş hayal olduğunu anladık ve şimdi “Bükemediğimiz eli öpmeye geldik!” demiş gibi bir his var! Şöyle de demiş olabilir diye aklıma gelmiyor değil: ”Gitmiş onlardan hem özür diliyor hem de izin istiyor. Yani “Siz izin vermezseniz ben adım atamam!” Bunlar benim tahminlerim ve içimden geçenler... Belki de böyle bir şey söylenmemiş... Bekleyelim Türkiye’ye geldiğinde; bize lütfedip biraz bilgi verir inşallah!

Ben de diyordum ki bu solcular ölseler de faşist ABD’nin kapısına gitmezler. Şimdi Deniz Gezmiş ve arkadaşları başlarını kaldırsalardı, acaba bunlara ne diyeceklerdi? Tahminimce şunları yüzlerine baka baka söyleyeceklerdi: “Ben ve arkadaşlarım siz Amerikancı olasınız diye mi canımızı kurşunlara hedef yaptık ve kendimizi feda ettik? 1980 öncesi öldürülen solcu gençlerimiz siz Amerikancı olasınız diye mi can verdiler? Amerikan 6. filosunun Akdeniz’den gitmesi için ne mücadeleler verdik, ne canlar kaybettik...”

Ben şimdi diyorum ki kendi kendime: Ne değişti de bu CHP’nin genel başkanı Amerika’ya gitti? Durup dururken gidilmez ki... Bu gidişte bir karanlık köşe var ama nedir dersiniz? Türkiye’de seçim arefesinde olmasaydı belki bu kadar dikkat çekmezdi...

Yoksa siz, Kılıçdaroğlu’nun Amerialılara; ”Beni aday yapın!” diye söylemeye gittiğini mi  ima etmeye çalışıyorsunuz? Tövbe tövbe, amma da kötü niyetlisiniz be kardeşlerim... Türkiye’de alevi vatandaşlarımız yıllardır emperyalizme karşı mücadele veriyorlar! Antiamerikancıdırlar. Şimdi alevi kökenli Kılıçdaroğlu ABD gibi emperyalist bir devletin ayağına mı gider?

Yakında kokusu çıkar bu işin. “Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler!” (İ.Hakkı)