14 Mart 2017

Bürokraside oligarşik zihniyet bitmeli…

En son ne demiştik?

Türkiye'nin en icraatçı liderinin ‘Benim en büyük rakibim bürokratik oligarşidir' demesinin sebebi zamanın ruhuna uymayan karakterlerle bezenmiş bürokrasinin varlığındandır.

Bu feryat, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti'nin ilk zamanlardaki idealist kadrosunun klasik olanın içinde değişip, yozlaştığının sitemini de içeriyor.

Her fırsatta bürokrasiden şikâyet eden ve birçok aksaklığa karşı yalnız bırakıldığını ifade eden birisinin kendi çevresini kastetmediği söylenebilir mi?

Doğruya doğru… AK Parti döneminde atanmış birçok bürokratın eskinin klasik bürokratlarına dönüştüğünü bugün sokaktaki insanlar dahi nicedir konuşuyor zaten.

Kuşku yok ki bu durumun oluşmasındaki en önemli sebep Partinin (FETÖ'cülerin de yardımıyla) bürokrasinin revizyonunu sistemsel bir mesele olarak görmekten vazgeçmesiydi.

İkincisi ise her ne kadar dillere pelesenk olsa da liyakat ve ehliyet prensiplerinin pratikte çok fazla dikkate alınmaması oldu.

Bu ilkelerin eksikliğiyle tabii ki bir kurumsallaşma sağlanamayacaktı. FETÖ'nün zehirlediği memur potansiyeline devletin her noktasına sızma imkanının verilmesi de bu eksikliklerin yarattığı zafiyetten kaynaklandı.

İtiraf etmeli ki bugün devletin makamlarında oturanların statükocu dönemlerin eski klasik bürokratlarının olmaması çok şey ifade etmiyor. Onların AK Parti hükümetleri sırasında atanmış olmaları da kimseyi fazla aldatmasın.

Eskinin çıkarlara odaklı ve güce meyilli bürokratik karakterleri, adeta bugünün bürokratlarına çoktan oturdukları koltuklardan, soludukları havadan, emirlerindeki insanların goygoyculuklarından nüfuz etti bile.

İktidar olmanın rehavetiyle kendi haline bırakılan yeni Türkiye'nin reformcu ve yenilikçi ekipleri, eski Türkiye'nin hantal ve verimsiz bürokratik anlayışınca adeta zehirlendiler.

Yeni sanılan bürokratlar da epeydir yeni bir adım atmak isteyeni denediğine bin pişman eden eskinin vesayetçi bürokratları gibiler. Hayatı kolaylaştıracak, geliştirecek her reforma sözde değilse de pratikte hâlâ engel çıkarıyorlar. Çıkaramadıkları yerde var olan şevki öldürmek için her yol deneniyor.

Yine siyasetçileri ağızlarındaki peynirin kapılması gereken aval kargalar gibi görüyorlar hâlâ. İş yapanın değil kendilerine bahşedilmiş güçlerin albenisine meyilli davranmayı marifet biliyorlar.

Eskiden klasik bürokratın ömrü gözüne kestirdiği bir üst makamı elde etmenin savaşıyla sürerdi. Makam için her şey mubahtı. Bugün siyasetçinin etrafında dönüp duran, zamanlarını şehirlerine gelen siyasetçiyi karşılayıp, uğurlamakla geçiren bürokratların yaptıkları ve dertleri de farklı değil.

Her memur ‘657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun kibirle beslenmiş ruhsuz, renksiz dünyasına çekilip, köreltiliyor hâlâ.

Sistemsel bir reforma uğramayan ve demokratik prensipler üzerinden kurumsallaşamayan bürokratik anlayış zehirli kara bir bulut gibi ülkemizin üzerine çöreklenmiş, bütün kaynakları heder ediyor. 

Heder etmeseler 2003 yılında ‘Türkiye'deki mevzuat kirliliğini aşmak gerekiyor. Türkiye'de bir bürokratik oligarşi var ve bu bürokratik oligarşi siyaseti bile parmağının ucunda döndürüp duruyor…' diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan;

2015 yılında ‘iktidarlar güçlü olmazsa bürokratik oligarşi iktidar olma gayreti içine girer ve ülkede her şey adeta durur. Ondan sonra siz o ülkede sıçramayı, gelişmeyi bekleyemezsiniz...'

2016 yılında ‘Siyasiler bürokratik oligarşiyi mağlup ettiğinde başarılı olabilirler. Eğer bürokratik oligarşiyi aşamazsanız, bugün git yarın gel ile karşı karşıya kalırsınız...'

2017 yılında ‘Birçok yerde ben patinaj yaptım, özellikle bürokratik oligarşi birçok yerde önümüzü kesti. İnanıyorum ki mevcut sistemle çok daha fazla ileri gidemeyiz. Ama reis-i cumhurluk sistemiyle bürokratik oligarşiyi farklı bir şekilde tanzim etmek mümkün' der ve hâlâ aynı dertten mustarip olur muydu?

Lamı cimi yok bürokrasideki oligarşik zihniyet bitmeden yeni Türkiye sadece lafı güzaftır.