07 Ağustos 2023

Çalışma disiplini yahut irade terbiyesi

Aziz Sancar’ın hemen her ortamda gençlere çok çalışmalarını tavsiye ettiğini duymuş veya okumuşsunuzdur. Yine onun “Hepimizin zekâsı aşağı yukarı aynı, farkı çok çalışmak yaratıyor.” tespitini de belki duyanınız olmuştur. “Evlatlarımıza çalışmayı öneren ilk ve tek kişi değerli hocamız değil! Anne-babalar, öğretmenler ve daha niceleri onlardan sürekli bunu istiyor.” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak ödüllü bilim insanımızın dünyada çok az sayıdaki insana nasip olacak büyük bir başarı kazanmasını çoğunlukla sıkı çalışmaya ve başarısızlık karşısında direnmeye bağlaması, muhatapları için son derece önemlidir.

Prof. Sancar’ın bu tespitleri bize, biri günümüze ait, diğeri ise şimdilerden yaklaşık bir buçuk asır önce yazılmış eğitimle ilgili iki kitabı hatırlattı. Zekâların eşitliğini savunan Jacques Rancière’in “Cahil Hoca”sını şimdilik bir kenara koyalım. Jules Payot’un “İrade Terbiyesi” adlı kitabı ile devam edelim. Çünkü mezkûr eser tam olarak mevzumuzu ilgilendiriyor.

Özelde fertleri genelde toplumun geleceğini ilgilendiren hayati bir mevzudan söz ediyoruz. Çocuklar ve gençlerin bir türlü; ebeveynler ile öğretmenlerin başka türlü muzdarip olduğu bir meseleden bahsediyoruz. Uzatmayalım, meselemiz “çalışmak” için irade ortaya koymak.

Rahmetli Cemil Meriç’in “Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim.” dediği bu önemli kitapta Fransız eğitimci Payot, “İnsan iradesinin zayıf olmasının nedenlerini araştırdık, çözümün geliştirilmeye müsait duygu durumlarına dayandığını değerlendirdik.” diye belirtikten sonra eserin yazılma amacını “irademize faydalı olacak duygularımızı güçlendirmek ve zararlı olanları da uzaklaştırmak” olarak ortaya koyar.

Beş ana bölüme ayırarak bunların her birine ayrı birer kitap diyen Payot, eserinde yılların gözlemi ve deneyimi ile irade eğitimi savaşının her bir evresini ve yapılacakları tek tek anlatır. Ahlak eğitimcisi, kitapta insanların ertelediği, ötelediği, görmezden geldiği birçok sorunun çözümünün aslında o kadar zor olmadığı ve üstesinden gelinmesi gereken şeyin “irade terbiyesi” olduğunu dile getirir.

Payot’a göre hayattaki başarısızlıklarımızın tek sebebi irademizin zayıflığıdır. İsteksizlik, tembellik, şehvet, kötü arkadaşlar, düşüncesizlik ve enerjimizi başka şeylere harcamak doğamızı tamamen etkiler ancak bu tutkular gelip geçicidir. Hâlbuki insanların harekete geçmesi ve canlanması için çalışması gerekir. Çünkü çalışmak insanı mutlu eder.

Çocuklarımıza bile ders çalışma konusunda ne kadar zor bir sistem uyguladığımızı kendimiz de gözlemleyebiliriz. İşçiler kendinden öncekiler kadar çalışır. Sınava giren öğrenciler en düşük notla dersi geçmek ister. Kimse daha iyisi için çaba sarf etmez. İnsanlar avukat, hâkim, doktor bile olsa zamanla hayatlarının ilk yıllarındaki gibi zihinleri berrak değildir. Çünkü öğrenmeleri ve araştırmaları gereken şeyler artmıştır, artık onlar da monoton olarak hayata devam ederler. Hâlbuki hayatımızı çalışmadan anlamlı ve faydalı bir şekilde sürdüremeyiz.

Çalışmanın birinci kuralı her zaman çok dikkatli olmaktır. İkinci kural derin düşünme ve konsantrasyondur. Fransız eğitimciye göre, başarılı olmak istiyorsak işimizi sevmek zorundayız. Birçok insana hayat tercihi yapmasını isteseydik tabii ki sefalet içindeki bir hayatı tercih etmez; bir entellektüelin hayatını tercih ederdi. Düşüncelerimiz her zaman bir düzen içinde değil, genelde ihtilaflıdır. Düşüncelerin doğal eğilimlerin ya da isteklerin vahşi gücü karşısında bir gücü yoktur. Tekrar ve çağrışımlar olmazsa zihin her düşünceyi derin bir yere gömmektedir. Burada tefekkür ve bunun sonucunda kendimizi bulmak çok önemli kilit noktadır.

Yazar, insanın dış motivasyon kaynaklarından çevrenin önemine değinirken neredeyse herkesin aile, arkadaş çevresi ve okul hayatı gibi konulara çok çabuk kapıldığını dile getirir. Ona göre, çevreden gelen dilin gücü öyle güçlüdür ki, ondan kendini kurtarabilenler gerçekten kıskanılacak bir hayat yaşarlar. Korkularımızın ve tembelliklerimizin üzerine gitmek bizi geliştirecektir.

Zamanın nasıl kullanılacağını öğrenebilmek çok önemlidir. Ayrıca psikolojik etkileri kontrol etmeye çalışırken, insanı motive edecek şey, sağlıklı ve bakımlı bir bedene sahip olmaktır. Payot’a göre beslenme ve egzersiz gibi sağlıklı aktiviteleri de hayatımıza dâhil etmemiz, uyku saatlerimize de dikkat etmemiz gerekir. Burada savaşılacak iki düşman; şehvet ve tembelliktir. Kontrol edemediğimiz tutkular da bize zarar verir fakat ömürleri daha kısa sürelidir. Gereksiz özentiler, yanlış arkadaşlıklar, başıboş eğlenceler gençlerin içindeki ahlaki ve asil duygularını kötü bir maya gibi etkilemeye başlar. Bunların önüne geçmek ise gençlerimize faydalı idealler telkin etmek ve enerjilerini o tarafa yönlendirmektir.

Eğitim sisteminin de kişilerin iradesinde büyük etkiye sahip olduğunu dile getiren yazarımız, eğitim yoluyla insanların zayıf iradeli olabileceğinden söz eder. Liseye kadar her türlü aile ve okul denetiminden geçen çocuklar, üniversite çağına geldiklerinde tamamen yapayalnız bırakılır ve neye uğradıklarını şaşırıp boş heveslerin ve tembelliğin pençesine düşer. Çünkü ona yıllarca sorumluluk verilmemiş, aksine her daim yönetilmiştir.

Payot’a göre dünyada hiçbir şey uzun süre çaba sarf edilmeden canlı tutulamaz ve kamu yardımı olmadan aylar, yıllar boyunca devam edemez. Oysa buna çok ihtiyacımız vardır. Çünkü insan yalnız değil; sosyal bir varlıktır ve kendini topluma kabul ettirmeye çalışır. Bunu yaparken bazen toplumdaki büyük isimlerin desteğine ihtiyaç duyar. Örneğin bir öğrenci profesöre ya da bir üstada ihtiyaç duyar, heyecanının ve çalışmasının takdir edilmesini ister. Bazen de okunan kitaplar insanları yönlendirir.

Kısacası eğitimci Payot’a göre; karakterimizi değiştirebilir, irademizi eğitebilir, çağın/dönemin ve doğamızın kanunlarına dair bilgimizle kendimize hükmetme sanatında yüksek bir dereceye ulaşabiliriz.