24 Eylül 2018

Çamlıca ve İGA Kulesi Ne İfade Eder

İnsanlık tarihi boyunca yüksek bina yapmak ve benzeri şekilde en büyük, en yüksek, en uzun, en süslü, en görkemli gibi inşai faaliyetlerde bulunmak hep önemsenmiştir.

Tapınaklar, piramitler, zigguratlar, gökdelenler, kuleler, katedraller ve benzerleri.

Hep, gücün, iktidarın ve zaferin sembolü olmuşlardır.

Bu yapıları gerek tasarlarken gerekse inşa ederken ortaya konan amaç normal ve adil bir aklın rastgele fark edemeyeceği gizli gerçekler içermektedir.

İçerdikleri mesaj ve semboller ile onu gören, seyreden, kullanan, içine girenler ve benzerleri açısından ister fark etsinler ister fark etmesinler ağır bir algı bombardımanı gerçekleşmektedir.

Hayranlık ve şaşkınlık bunlardan en masum olanlarıdır.

Korku, endişe, baskı, ezilmişlik ve itaat gibi durumlar esas amaçlanandır.

Mesela bir Yunan tapınağı yapıldığı ve kullanıldığı ilk zamanlarda içine girilemeyecek şekilde, sadece tören esnasında önünde duracağınız bir şekilde kurgulanmıştır. Sadece din adamlarının dev gibi büyük sütunlardan oluşan tapınağın içinde bulunabildiği ve insanların ancak tapınağa adak olarak kurban sunabildikleri, büyük kirişlerden, üçgen alınlı süslü bir alından oluşan dev gibi bir tapınak.

Mesela Didim'de bulunan Apollon Tapınağı. “Tanrıların Anadolu'daki evi” diye tabir edilen tapınak ve benzerlerinin olduğundan daha büyük, uzun ve yüksek görünmesi için yapılan mimari hileler ile yapımları için yüzlerce yıl çalışılması da ayrı bir gerçektir.

Aynı şekilde Mısır'daki piramitleri düşünün. İnsan ölçeğinin çok ötesinde büyüklükte, tonlarca ağırlıkta binlerce taşın üst üste konulmasıyla, statik olarak uzun yıllar ayakta kalabilmesi için en uygun şekillerden biri olan piramit şeklinde inşa edilmişler ve içinde sadece yaptıranın mezarı ile hazineleri bulunmakta. Firavunların bu yapıları inşa etmek için nasıl bir teknik kullandığı ve ne kadar kölenin inşaat esnasında öldüğü ayrı bir meseledir.

Zigguratlar da aynı şekilde kat kat yükseltilen yapılardır. Hem Mezopotamya'da hem de Güney Amerika kıtasında. Ziggurat denince bu yapılardaki sapkın dini ritüeller, zalim krallar, yapımındaki yüksek maliyetin nasıl karşılandığı ve inşasının nasıl bir zulümle gerçekleştiği soruları akla gelir.

Bir de Gotik katedraller var. 12. Yüzyıldan itibaren ortaya çıkan ve dönemin kilise zulmünü yansıtan yapılar. Avrupalıların “dirty days” dediği karanlık yıllara ait yapılar. Yüksek sivri kemerler, ince sütunlar, uçan payandalar, büyük pencereler, dar koridorlar, piyano ve ince kilise müziği ile hep bir şaşırtmaca, korku ve ezme duygusu.

Benzer şekilde gökdelen yapıları ya da “tower” diye adlandırdığımız yapılar var günümüzde.

Artık görünür krallar ya da kilise kaynaklı din baskısı olmadığı için yüksek bina yapmanın sebebinin gösteriş, teknolojik yarış ve ihtişam gibi nispeten daha yumuşatılmış düşüncelere indirgendiği bir dönemi yaşıyoruz. Ama bu yarış da geçmişten gelen dini sembollerden ezoterik tavırdan ya da sübliminal mesajdan ayrı değerlendirilemez.

Hepsi bir zaferi anlatmaya çalışıyor.

Geçmişten günümüze bu yapıların tamamının: yüksek, uzun, büyük, geniş kavramlarını nasıl kullandıklarını, geometrik formlarını, içerdiği süsleme ve sanat sembollerini, bulundukları yerleri, kimler tarafından hangi amaçla yapıldığını, nasıl bir teknoloji kullanılarak inşa edildiğini rastgele bir akıl ve yaklaşımla değerlendirmemiz yapılacak en büyük hata olacaktır.  

Ki şu an İstanbul'da yapılan iki tane kule de bu açılardan değerlendirilmelidir.

Kralların, firavunların, onların arkasındaki sahte tanrıların ve paganistlerin geçmişte olduğu gibi günümüzde de tüm dünyayı dönüştürmeye ve yok etmeye çalıştığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu mücadelenin oynanan oyunlarla en yoğun bir şekilde ülkemiz üzerinde gerçekleştirilmeye çalışıldığı bir ortamda, batının en doğusu ve doğunun en batısı İstanbul, her açıdan çok önemli bir noktada bulunmaktadır.

Yaşadığımız sıkıntılar açısından daha ne kadar dibi göreceğimizin belli olmadığı, heyecanla ve tarihten esinlenmelerle silkinişe ve uyanışa doğru yürüdüğümüzü düşündüğümüz bir konjonktürde Arz-ı mev'udçu Siyonist Evangelist akılla açıktan cephe savaşı yaptığımız bir gerçektir.

Ancak bu sırada 4. Sanayi devrimini üstlenen paganist, küreselci, yapay zekâcı, teknolojici, bir yol bir kuşak projesinin sahibi şeytani akılla olan mücadeleyi kaçırdığımızı üzülerek görüyorum. Bununla birlikte ülkemiz için kurtuluş olduğunu düşündüğümüz yatırımlar ve bu yatırımların finans modellerinin hataları dışında bir de toplum bilincine kazıdıkları sübliminal semboller var ki çok acı.

Kadim dünyayı temsil eden İstanbul'un yeni bir sembole ihtiyacı olmadığını belirtmemiz gereken ön kabulle eğer bir sembol olacaksa da İslam'ın ve yeni Türkiye'nin dünyaya barış ve huzur mesajını içermesi gerektiğini söyleyerek devam edelim.

Bu kapsamda teknolojik olarak bile gerekliliği sorgulanan, yılana benzeyen Çamlıca'daki yüksek kulenin Çamlıca Camisi üzerinden dünyaya verilmeye çalışılan mesaja karşılık çok büyük bir hançer olduğunu ve

Büyüklüğü, yerine getireceği fonksiyonu, bir yol bir kuşak projesi içindeki konumu, bulunduğu konum yüzünden yapılan tartışmaları ile 3. Havalimanının yani İGA Kulesinin başkaldıran bir yılanı ve erkliği sembolize eden formu da başımızın belada olduğunun bir göstergesidir. 

Ülkemiz üzerinde oyun oynayan şeytani aklın hangi zaferlerini sembolize etmektedir?