17 Mart 2017

Çanakkale ile Varolmak

Sene-i devriyesine ulaştığımız Çanakkale zaferini hatırlarken bu topraklardaki biz kadar eski, 950 yıl kadar kadim zihnimiz ve güne kadar sürüp gelen varlığımızla bu toprakları Türkiye yapan Müslüman Türkün mevcudiyetini yeniden düşünürüz. Hayat örgümüz içindeki mebde, meaş ve mead döngümüzü düşünürken kökenlerimizin bizi var ettiği uzun zamanların içindeki gayemizi düşünürüz. Tarih babamız olarak bizi her defasında birey ve millet olarak yeniden ve yeniden inşa eder. Anamız vatanda milli düşüncemiz yeniden doğar. Metafiziğimizi tefekkür ederken günümüz anlar ve anlamlandırırız. Şairler milletlerin uzun yolunda onların serencamını ölümsüz kelimelerle resmeden sözün ressamlarıdırlar. Yahya Kemal ve Mehmet Akif Ersoy gibi yüzlercesi Türkün uzun macerasına kalemleriyle dokunarak, hatıralarını tarihe kazıdılar. Akif'in İstiklal Marşımızı milletimize hediye ettiği ve soğuk Ankara sokaklarında sırtına giyecek bir paltosu olmadan gezdiği günlerde ödüle bile dönüp bakmayı zül saydığı günlerin devamında onun Çanakkale Şehitlerimize dair yazdığı şiirini tefekküre mevzu ederek, tarih metafiziğimiz ve hayat döngümüz açısından değerlendirmek şehitlerimize ve Akif'e en değerli vefa olacaktır kanaatindeyim. Süregiden hafızamız böylece yaşamaya devam edecektir. 

MEBDE: Milletimiz varoluşunu tarih boyunca hakikate ve onun nizamını aleme yaymak idealine dayamıştır. Nizam-ı alem kızıl elmasını her dönemde benlik bilincinin esas meselelerinden birisi yapmıştır. İslam'ın ruhundaki aydınlığıyla birlikte bugüne kadar böyle devam etmiştir. Haçlı saldırıları tarihimizin en büyük kırılma noktası ve kızıl elmasına vaki en acımasız saldırılardan biri oldu. Haçlılık bir zihniyet olarak kendini güncelleyerek devam etti. İşte, Çanakkale Şehitlerine şiiri tarihi mebdemiz ve tarihi serencama dair bu durumun Çanakkale'deki son büyük tezahürünü

Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran
,O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;

mısralarıyla ortaya koyar. Türkün Çanakkale'de parçaladığı Haçlı çemberi kendini sürdürmek için her fırsatı kolluyor ve milletimizi kızıl elmasından uzak tutmak için durmadan çabalıyor. Akif'i okurken meseleye bir de bu zaviyeden bakarken onu milli tefekkürümüzün parçası haline getirmek fevkalade önemlidir.

 MEAŞ: Akif ölümsüz şiirinde olayın neliği ve niteliğini ortaya koyarken yaşananı idrakimize sunar. Bir saldırının, direnişin ve vefanın yani bu zaferi kazanan kahramanların hatırasını milli hafızamıza hiç unutmamak üzere emanet eder. Dileğinin şiirinin hamasi nutuklara meze olmanın ötesinde düşünen bir nesil tarafından geleceği adına anlayarak okunması olacağı aşikârdır. Yedi düvelin Türkün başına üşümesini, Asım'ın neslinin namusunu çiğnetmemesini ve bir Hilal uğruna batan güneşlerimizi sadece tören salonlarında sözle değil yüreklerimizde ve davranışlarımızda yaşatmamızın en büyük vefa olacağını bizlere söyler durur.

Saldırı

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,

Direniş Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.

***

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Yaralanmış tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Vefa Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvîzeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana..
.Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 

Çanakkale şehitlerinin ve Çanakkale'nin bir vatan ve namus savunması olduğunu, İslam'ın kızıl elmasını, Türkün namusunu yere düşürmeyen bu kahramanların kendi kader çizgilerinde bir hayat anlayışı ve pratiğini bizlere bıraktığını anlatan bu satırlar yürekle okunup, şahsiyetimize istinat yapmak, davranışlarımıza yansıtmak bu satırları güncellemek demek olacaktır. Akif bize bu savaşı bir şiir içerisinde olay ve olgu örgüsü bağlamında düşünelim diye miras bırakmıştır. Hovarda mirasçı olmak da, vefalı bir evlat tavrı göstermek de bize kalmıştır. Evladın dedesine vefası onun değerlerine olan bağlılık ve katkısıdır.

 MEAD: Nihayet Akif, hayat döngüsünde sonsuzluğa dönüşü öngören zihniyeti ortaya koyar. Bu kahramanların ödülünün ve ulaşacağı yerin biz fanilerin değersiz sözleri ve hareketleri ötesinde Peygamber efendimizin bizzat kendisi olacağını ifade ile bitirir. Sonsuzluk ideali ile hakikate varis olarak şahsiyetini kuranların hayatları buna şahit ve ölümleri de bunun vaad ettiğine ulaşmak olacaktır.

 Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber
,Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

 Çanakkale'yi hatırlarken, büyük dedesi Çanakkale şehidi olan bir torun olarak bu satırların naçiz yazarı fakire ve herkese düşen onların uğrunda fani oldukları değerleri anlayıp, hayata taşımak olacağı unutulmamalıdır. Çanakkale, Malazgirt ve Miryakefalon gibi vatanı kuran ve koruyan savaşlar silsilesi içinde bütünün parçası olarak görülmeli, kendi özelinde ise Türkün varlığını dünyaya ilan edip Milli Mücadelesi ile yoluna devam ettiği sürecin parçası olarak düşünülmelidir. Düşünmeye başlayınca harekete de geçeceğiz. Çanakkale otantik varoluşuyla bir beka savaşı olduğu gibi düşüncemize miras bıraktıklarıyla da bekamızın teminatı değerleri temsil eder. Çanakkale'yi geçilmez kılan da tam olarak budur. Akif'e şiiri yazdıran, Seyit Çavuş'a mermiyi attıran, Asımın neslini var kılan ruh da budur.