10 Temmuz 2017

Çanakkale kadar Boşnak ve Bosna kadar Türk

Geleceği geri getiremeyiz, gelecekten ders almaksa her zaman mümkündür. Müslüman Boşnaklara “Türk” diyerek onlardan Kosova'daki Sırpların intikamını almak için azgınca bir hırsla saldıran çetniklerin nihai olarak Srebrenitsa ile dibe vuran zalimliklerinin sene-i devriyesindeyiz. Zulüm gölgesi olmayan, anlatılamayan ve gevezeliğe hiç gelmeyen bir şeydir. Mazlumun dili bağlı, gönlü hicranlı ve boynu büküktür. Bu bakımdan Boşnakların bu büyük acısını paylaşırken  "Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız." diyen bilge ruh Aliya İzetbegovic'in aklımıza miras bıraktığı öğüt gölgesinde düşünmek gereği aşikârdır. Derdimiz Boşnak kardeşlerimizin acısını bir kin ateşine odun yapıp nefislerimizi coşturmak, hamaset pompalamak, onları ne kadar düşündüğümüzü ya da herhangi bir şeyi göstermek değildir. Acının dili her dilde aynıdır, zulüm her inançta aynı şekilde lanetlenir, mazlumiyet tüm lügatlerde mazlumluktur. Burada dilenen gökyüzünün altında şeytanı utandıran ve tarihin kusup içinden atmak istediği zamanların hatırasını vicdanımızda hissederek kardeşlerimizin gözyaşına gözyaşlarımızı katarak geleceğe yürürken kin ve intikam arayarak değil alınacak dersleri okuyup idrakimizi güçlendirerek yolda olmaktır.

Srebrenitsa'daki Türklerden intikam alan sırplar 500 yılın hesabını gördüklerini zannederek çocuk, kadın ve erkek demeden binlerce canımıza kıydılar. Bebekleri katl ettiler; bir bebek uğradığı zulmü hangi dille, mezheple, dinle anlatır beyler! Tecavüze uğramış bir kadının yaşayıp hissettiklerine hangi ilaç devadır, hangi şarkı şiir bunu anlatabilir, hangi hüzün bunu hissedebilir, hangi güneş doğabilir bir annenin katil edilen evladının ardından, eşinin hatırasına sarılan bir kadını hangi sevda güldürebilir beyler! Hangi milliyet, diyanet, insaniyet bu acılara retorik bir çözüm bulabilir. Boşnaklar goygoyu ile ırzı çiğnenen genç bir kızın geleceğine hangi renkleri katabilirsiniz. Söz burada bitmez asıl burada başlar beyler ve bayanlar! Çanakkale'de yatan bir Boşnak orada ne arıyorduysa bizim Bosna'nın acısıyla hem demliğimiz ondandır. Çanakkale kadar Boşnak ve Bosna kadar Türk olmaktır bizim kârımız.

Çaresiz ve kimsesiz kalınan zamanların ahını hangi özür telafi eder, hangi parayla acıları yok edebilirsiniz, hangi antlaşma zulmün karasını temizler, zalimi hangi mahkemenin adaleti mahkûm edecek? Güneş doğmayacak, yarınsız hayatlara aydınlık olacak bir sözünüz var mıdır? Bütün bu acılar ve hicranlar dilimizi ve gönlümüzü yaralarken bizi kendimize yine Aliya getirir; "Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır." Unutmamak ve hatırlamak tekrarlanmaması için şarttır. Bu olayı hatırlamak gelecek adına bir aydınlık ve şahsiyetimize bir ahlak verecekse bilinmeye değerdir. Değilse Bosna, Boşnak ve Soykırım gevezelikleri yürekleri kan insanlara inanın hakaret gibi gelecektir. Mazluma en ağır şey, uğradığı zulmün yabancısı içmediği şarabın sarhoşu hamların gevezeliğidir.

Azerbaycan'da Ermeni kurşunu ile sonsuzluğa uçan Zehra bebek, Suriye'de yitirdiğimiz binlerce bebek ve Bosna'da kanatlanan nice bebeklerin ahı elbet bir gün semayı titretir ve yıkılır zalim saltanatlar, ama daha önemlisi tüm bu canlar bizi daha çok insan edebiliyor mu? En son Sakarya'da kendilerini bizim insanlığımıza emanet etmiş Suriyeli 9 aylık hamile Emani Al-Rahmun (20) ve 10 aylık bebeği Halaf Al-Rahmun'un katl edilişleri ve onları muhafaza edemediğimiz için Allah'ın bizden hesap sormamasını diliyorum. Beyler sapla samanı karıştırmayın, kadın ve çocuk bizim kültürümüzde kutsal emanettir, erkek yanında kadın ve çocuk varken terbiyesizlik etse bile yan bakmamak bizim töremizden değil midir? El alemin katil ettiği bebeklere kadınlara kızıp ağlarken biz durup kendi insanlığımıza da bir dönüp bakmalı mıyız yoksa? Bizim olduğumuz yer bebekler için en emin yer midir? Kin ve intikam peşine düşmeden ama hamakata da saplanmadan, unutarak tekrar zulme uğramayacak bir idrake sahip olmak meselemiz midir? Şah Hatayi sözü ile “Özün eğri ise yola zararsın derdini yetişmiş dermân ararsın maslâhatın nedir şârı sorarsın sarraf olmayınca girme şâra sen kapudan çıkınca köşe gözetme için karartıp da dışın düzetme” Özü eğri olanların sözüyle doğrulmaz bu alem. Bu yazıdaki bunca söz de umarız Boşnak kardeşlerimizin hatırlarına saygıda kusur etmemiştir. Sarraf olmadan şara girdiysek affola. Vesselam.