26 May 2018

Çanakkale mahşerinden medeniyetler çatışmasına

Biri medeniyet müdafii, yıkıntılar içinden medeniyetinin ruhunu devşirmeye çalışan doğunun mazlum çocuğu diğeri hegemonyanın yıkıp sömürerek yıkıntıya çevirdiği bir medeniyeti araştıran ve onu geleceğini ipotek altına alacak çalışmalar yapan batının çalışkan çocuğu. Mehmet Niyazi Özdemir ve Bernard Lewis yakın zamanda göçtüler bu dünyadan.

Bizim dünyamızdan sessiz ama derin bir maden işçisi göçtü âlem-i bekaya. Mehmet Niyazi Özdemir fikir dünyamızın en değerli isimlerinden birisiydi. Dünyayı tanıdı ama ülkesi için yaşadı ve çalıştı. Tefekkürü ile aydınlattı. Medeniyetimizim madenlerinde anlam devşirerek geçti ömrü. Ötüken yayınlarından çocuk yaşlarımda tanıdığım bu büyük şahsiyet fikri atlasımızda silinmez yerini aldı. Millet ve Türk Milliyetçiliği gibi eserleriyle BU ÜLKE'nin çocuklarına ne olduklarını unutturmamak için yaşadı. Marmara Kıraathanesine dair yazdıklarıyla bu ülkenin bir devrinin resmini ve bir mücadelenin anatomisini çıkardı. Dâhileri ve delilerini yazdı bu milletin, hatırlattı ve hayata yeniden sundu. Kim ne derse desin, son dönem Türk aydınları denince Metafizik bakımından akla Nurettin Topçu gelmektedir sözleriyle kültür hayatımıza dair pek çok kişi yanında Topçu'ya da vefadan geri durmadı.  

İSAM kütüphanesinde kitapları arasında onunla mülaki oluşum ona dair en değerli hatıra olacaktır. İlim için yaşamanın güzel bir dersiydi onun hayatı. Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz ve öyle haşr olursunuz denmiştir. Şüphe yok ki hoca kitaplarının arasındaki o aydınlıkla alemi bekada misafirdir şimdi. Yemen, Çanakkale Mahşerinin, Plevne'nin,  yiğitleri karşılamıştır onu. Ölüm Daha Güzeldi diyerek SSCB zulmüne dokunmuştu. Tarihimizin, devletimizi ve medeniyetimizin felsefesini yaparak bize hatırlatma görevini vefayla deruhte etti. Ruhu şad olsun uçmaya vardığın yerde huzur bul inşallah. Kendisi son devir büyü mütefekkirler halkasının son temsilcilerinden birisiydi. Bu naçiz yazıyı okuyanlardan niyaz bir Fatiha ile hocamızı anmasıdır.

***

Amerikalı İngiltere doğumlu Yahudi asıllı tarihçi Bernard Lewis de göçtü bu dünyadan. Ardında pek çok eser, bir bilim insanın serencamına dair ibret ve ilhamları bırakarak fani âlemden çekildi. Uzmanlaşma açısından bir tarihçinin nasıl donanacağına dair dikkat çeken yönleri olan bu şahsı bir devletin tarihçisinin etinden sütünden nasıl yararlanacağının da numunesidir. Bunun ötesi ise bir puslu sislidir bizim ve Ortadoğu için.  

Bugün Ortadoğu'nun yaşadığı aktüel kaosun mimarlarındandır dersek bu büyük ilim insanına haksızlık etmiş olmayız. Ne gibi mi? Buyurunuz sizin değerli kanaatlerinize arz edeyim; Bernard  Lewis'in, 1957'de ilk defa kullandığı “Medeniyetler Çatışması” yaklaşımı Samuel Huntington 1980'lerin sonunda kavramlaştırdı. 11 Eylül sonrası yaşanan krizler hep bu bakış açısının mahsulüdür. Lewis'in Huntington'dan  farkı daha ziyade İslam içinde bir çatışmayı öngörüyor olmasıdır. Akıllı güç bunu bugün Daeş, Fetö gibi unsurlarıyla icra ediyor ne yazık ki.  Bernard Lewis 1992 yılında Foreign Affairs'de yayımlanan meşhur “Rethinking the Middle East” (Ortadoğu'yu yeniden düşünmek) başlıklı makalesinde Ortadoğu'da bir “Lübnanlaşma” süreci öngörür Lewis bu durumu Ortadoğunun Balkanlaşması süreci olarak da değerlendirir. Lewis Planı denen yaklaşım bugün bölgemizi sarsamaya devam ediyor. Bu plana göre Ortadoğu'daki ülkeler etnik ve mezhebi hatlara göre yeniden şekillendirilecekti. Bernard Lewis'e büyük bir hegemon gücün tarihçisiydi ve büyük güçler tarihin ve tarihçinin değerinin doktor ve mühendis kadar hayati olduğunu bilirler, sosyal bilimlere teknoloji gibi yaklaşır değer atfederler. Bir gün bizde de olacak inşallah.  

Ortadoğu kaosunun içinde ateşlerin içinden göz kırpan Bernard Lewis 1967'de Haşhaşiler İslam'da Bir Tarikat adlı kitabını yayınladı. Bu eserin Fransızca çevirisi Ortaçağ İslam Dünyasında Terörizm ve Siyaset, Almancaya Haşişiler ve Dini Katl Üzerine diye çevrilir. Yani İslam'ı ötekileştirme endüstrisinin bir ürünüdür çalışma. Yöntemi ve kaynakları ile tarihçilere bir çalışmanın örneğini sunarken perspektif ve yaklaşımları ile işse tam bir yıkın nazariyesidir. Bu bahsettiğimiz kitap 1964'te Filistin Kurtuluş Örgütü'nün kuruluşundan üç sene sonra yazıldı ve bu tesadüf değildi. Kitabın ilk sayfaların şu cümleler okuru karşılar: İslam'da suikast meselesine yaklaşımları üzerine bir rehber olarak değil, İslam'ın temelde dinle siyaseti birleştiren tarzını benimsemiş belli grupların hedeflerine giden yolda takip etmiş oldukları radikal ve şiddete dayalı rotayı ele alan örnek bir çalışma olması bakımından ön açıcı sayabiliriz.  Görüleceği üzere bugünlerin taşları o zamandan döşenmişte görenimiz olmamış. Bu çalışmasında Lewis “Hasan Sabbah ve müritleri, hoşnutsuz yığınların içindeki belli belirsiz arzuları, başıbozuk inanışları ve dizginsiz öfkeyi yeniden şekillendirip yeni bir mecraya sokarak, bu hengâmeden bir ideoloji, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir uyum, disiplin ve maksatlı bir şiddet içeren bir örgütlenme çıkarmakta muvaffak olmuşlardır… Bir bakımdan, Haşhâşîlerin tarihte bir eşi bulunmamaktadır; o da, terörün politik bir silah olarak uzun vadede planlı ve sistematik bir şekilde kullanılmasıdır.” tespitleri ile terör ile İslam'ı yanyana koyarak misyonunu eda eder. Hançer, Haşhaş ve Hasan Sabbah üzerinden bir negatif retorik kurar. İslam'ın resmidir bu.

Ermeni meselesinde gösterdiği dengeli yaklaşımı ne yazık ki Ortadoğu söz konusu olunca ve İslam mevzubahisken bir anda başka yöne çevirir Lewis. Hegemonyanın bu büyük tarihçisi yöntem ve kaynakları ile mesleki bir değer iken yaklaşımları ile tam ters yönde mensubu bulunduğu Batı çerçevesine doğal olarak hizmet eden biridir. Sapla samanı karıştırmadan görülmesi gereken bu şahsı büyük devletlerin büyük tarihçileri de oluyor sözleri ile ironik bir tanımla hatırlayacağız. Arkasında bıraktığı büyük ilmi mirası yadsımadan ama diğer yönlerini de göz ardı etmeden bakılması gereken Lewis'in toprağı bol olsun.

Yakın zamanda vefat eden bu iki tarihçi düşünürün hikâyesi çok uzar ama bu kadar kifayet edecektir. Birisi dünya çapında güçlerin tandeminde çalışan ve arz edildiği üzere yaşayan, diğeri ise mirasçılarının çar çur ettiği bir medeniyetin mazhun çocuğu. İki gölge daha hakikate çekildi bu hayal perdesinden. Özdemir bir mahşerde medeniyetini arayıp, medeniyeti manasıyla barıştıracak yangını söndürmenin derdinde iken Lewis medeniyetleri çatıştıran bir ateş makinesine ne yazık ki su taşıdı. Türk milleti Lewis'i Ermeni meselesindeki tavrıyla olduğu kadar, Ortadoğu konusundaki işleriyle de unutmayacaktır. Mehmet Niyazi Özdemir ise güzelliklerle hafızamızda hep yaşayacaktır.

Vesselam.