29 Eylül 2016

Canan Karatay'a Bilimsel-Pozitivist Linç

Canan Karatay, bir bilim kadını, uzman bir doktor olarak uzun zamandır ekranlarımızı dolduruyor, ne yememiz ne içmemiz konusunda tavsiyelerde bulunuyor, tıbbi konulardaki bazı fikirlerini medya aracılığıyla kamuoyunda cesurca paylaşıyor. Karatay, açıklamalarının hemen ertesinde Türkiye'de tıbbi otoriteyi elinde bulunduran bazı çevreler tarafından kınanmaya başladı, hatta bu çevreler tarafından ünvanlarını elinden almaya varacak kadar çeşitli uygulamalara tabi tutuldu.

"Tereyağı yemeyin, zararlıdır" diyenlere karşı ninelerimizin dedelerimizin yüzlerce yıldır tükettiği ve bize miras bıraktığı tereyağını savundu, endüstriyel şekere karşı çıktı ve paketlenmiş her tür gıdadan uzak durmamızı tavsiye etti. Hamilelere yapılan şeker yüklemesi konusunda uyarılarda bulundu. Netice olarak bazı kesimlerin şimşeklerini üzerine çekti. Bu kesimler Karatay'ı bilimsel olmamakla, tıbbi etiğe uymamakla, şarlatanlıkla vs. suçladılar.

Bilimsel ruhun parolası nedir? Bilim nedir? Ne değildir? Bu konuda Batı'da yapılmış tonla tartışma var. Popper, Kuhn, Feyerabend, Lakatos gibi filozoflar bilimin neliği üzerine çok fazla şey söyledi. Bu tartışmalara girersem çıkamam. Ama hülasa şunu söyleyebilirim: bilimsel gerçeklik meselesi önümüze geldiğinde asıl tartışma "gerçekliğin" ne olduğuna ilişkin tartışmayla başlar ki bu tartışma antik Yunan'a ve daha öncesine kadar geriye götürülebilir.

Peki Gerçeklik nedir? Karatay'ın gerçek dediği şeye bazı çevreler, uzmanların kahır çoğunluğu niçin yanlış veya gerçek değil diyor? Karatay kimleri rahatsız ediyor, ya da hangi tıbbi endüstriye çomak sokuyor. Bütün bunlara benim cevap vermem mümkün değil fakat genelde gerçeklik konusunda, özelde de bilimin gerçekliği konusunda bir kaç şey söyleyebilirim. Bunu yaparken de herzamanki gibi felsefeden destek alabilirim, almalıyım.

Gerçeklik hakkında yeryüzünde çok sayıda perspektif, yorum vardır. Çünkü yeryüzünde birbirinden farklı çok sayıda insan vardır. Üstelik bu perspektifler yahut yorumlar belli ihtiyaçların, arzuların, duyguların hatta çıkarların ürünüdürler. İnsan zihni, gerçekliğe ilişkin algılarını belli kalıplara döker ve yorumda bulunur. Gerçeklik hakkındaki yorumlarımızın gerçekliğe tam olarak tekabül edip etmediğini, uyup uymadığını hiç bir zaman tam olarak bilemeyiz.

Böyle diyor ünlü Filozof Nietzsche ve kendi "perspektivizm" doktirinini şu meşhur sözüyle ortaya koymuş oluyor: "Aşırı dindar olanlar hakikatin 'idealistleri'dir." Belirli bir gerçeklik bu insanlar tarafından hakikat sayılır. Hakikat arayışı onlar için mutlaktır ve onlara göre bedeli ne olursa olsun ortaya konmalıdır. Siz isterseniz onlara "Hakikat teröristleri" deyin.

Karatay lincinin altında bilimsel hakikatin en yüksek hakikat olduğuna dair inanç yatar. Karatay'ın ortodoks tıbbi fikirlere muarız fikirler ileri sürmesine bu inanca sahip olanlar tahammül edememişlerdir.

Halbuki bilim adamı tevazu sahibi olmalı ve yeni, radikal fikirlere tahammül edebilmelidir. Karatay tek kişi, muarızları ise çok sayıda. Karatay'ın söylediklerini yanlış, hatalı ya da eksik bulanlar ona yapılan lince katılmak yerİne karşı tezleriyle kamuoyunun karşısına çıkıp fikirlerini paylaşabilirlerdi. Karatay'ı, dışlamak ya da mahkum etmek yerine, onun iddialarını çürütme metodunu izleyebilirlerdi.

Türkiye'deki son derece pozitivist olan bilimsel anlayışta eksik olan şey Nietzsche'nin sözünü ettiği "çoğulcu gerçekçilik"tir. Çoğulcu gerçekçilik, gerçekliğin çok sayıda veçhesine işaret eder. İnsan, bilim Adamı, uzman, düşünür bu gerçekliğin bir yada bir kaç veçhesine hakim olabilir. Yorumları, iddiaları, gözlemleri aynı gerçekliğin bir yönünü izah ediyor olabilir. Bir kişinin yorumu bir gerçekliğin bir yönüne işaret ederken, başka birinin yorumu aynı gerçekliğin diğer yönüne işaret edebilir. Gerçeklik çok yüzlüdür. Gerçeklik hakkında yorumlar da çok sayıdadır.

Tıbbın geldiği bu seviyede, hastalandığımızda tek bir doktorun fikrini değil, birden fazla doktorun fikrini dikkate alıyoruz. Hatta hepimiz "en iyi" doktoru arıyoruz. Aslında gerçekliğe dair en yakın yorumu arıyoruz hepimiz. Ayrıca uzmanlar arasında yapılan pek çok araştırma dünyada aynı konu üzerinde anlaşamayan çok sayıda uzmanın varlığına işaret ediyor.

Karatay vakası gibi vakalarda tek doğru yorumun mevcut tıbbi otoritenin yorumu olduğunu iddia etmek, bilimin kendisine, bilimsel gelişmeye aykırıdır. Bu tavır, bilimi tapınağı haline getirenlerin tavrıdır. Karatay'a yapılan bilimist, pozitivist linçtir. Bırakın Karatay özgürce konuşsun. Siz de cevap verin.