Çayın Yüzü Sıcak

Birçoğumuz kendini bildi bileli onun tadını da bilir. Muhabbetin refakatçisidir… Lale siluetli cam bardak ise tadını ve kıvamını tamamlar.

Muhabbetlere yarendir. Muhtevası ne olursa olsun her sohbete yakışır. Öyle olmasaydı, memleketin her “köşe başında” bir çay ocağı, kıraathane ve çay bahçesi olmasını açıklamak mümkün olmazdı. Bu mekânlarda içecek başka bir şeyler de bulunsa en çok çay içilir. İsimlerinde hep çay olan ve yalnızca çay paylaşılan yerlerdir çoğu.

Herkes sussa bir yudum çay payı kalır anlarda. O bir yudum düşünmenin, demlenmenin, dinlenmenin hakkıdır.

Her ne denirse densin, bizim memleketin sokak ve hane kültürü çay üzerine kurulmuştur. Herhangi bir içeceği değil de “çayı sevmiyorum” derseniz, insanlar merakla ve hayretle “Neden?” diye sorar. Hiçbir sebep mantıklı gelmez.

Tokluğun ve açlığın müjdecisidir çay. Onsuz sohbetler, kavurucu yaz sıcağında dahi eksik kalmış ve üşümüştür. Konuşmaktan dili kuruyanlar için en önemli ihtiyaçtır. Ekonomiktir de… Aşı az ve sade pişen evlerde bile mutlaka çay demlenir.

Çaydanlık, dem, demleme, demlenme, semaver gibi kelimeleri duymak, çay içmeye yakın bir mutluluk veriyor bu yüzden.

“Dem” kelimesi, çayın hayatımıza tadından başka en güzel armağanı...

Demlenmek, bir sözün, bir sesin, bir hadisenin ve fikrin -dünyanın gürültüsü, patırtısı ve benliğin bütün taarruzlarına rağmen- müspet bir nihayete varmak için zihindeki ve kalpteki sessiz yolculuğudur. Olan-bitenler, sükûn ve tefekkür ile arınarak üzerindeki dünya baskıları silinsin diye kendi seyirlerine terk edilirler. Derinlerde vicdan ile karşılaşırlar. Sonra sıra rıza ve teslimiyetle tanıştırmaya gelir. Bütün bu merhalelerin ardından yenilenmiş, tazelenmiş ve olgunlaşmış halleri ile yeniden yorumlanırlar. O zaman hikmete dair biz iz yakalamışlardır ve o zaman ümidi sıkıntısız taşıyabilir, “Dem bu demdir” diyebiliriz.

Belki bu anlatım çayın dem macerasına pek benzemiyor. Ama dem içinde demlenebilmiş halde yaşama hevesi, kıvamını bulmuş ve ahababı bol bir çay içiminin çok üstünde bir güzellik vadediyor insana.

“Zindandan Mehmed'e Mektup”ta “Çaycı getir ilaç kokulu çaydan/ Dakika düşelim senelik paydan/ Zindanda dakika farksızdır aydan/ Karıştır çayını zaman erisin/ Köpük köpük duman duman erisin…” diyen Necip Fazıl, çile deminde çayı kendine yâren tutmuş. Gönlü teskin eden bir ilaca dönüştürmüş. Soğuk ve kin yüklü duvarları seyrelten bir sıcaklık yayılmış muhpus hatırlarından.Onun duvarlar arasındaki seyrüseferinden teselli adına bu mısralar kalmış bize de.

Fıtratından ötürü edebiyata da, edebiyatçıya da çay lazım zira.

Attilâ İlhan'ın “Emirgan'da Çay Saati” şiiri, çayın en yakıştığı mekânlardan birinde, Emirgan'da demlenmiş olmalı. “osmanlı sehpâların gölgesindeki/ emirgân'da acılaşmak koyu bir semâverden/ çaylar gibi kararıp kaç defalarca eski/ bir şiir üzüntüsüyle müseddes biçimindeki/ çoktan unutulmuş kilitli defterlerden” demesinden belli…

Bir şeyin şiiri yazılmış ise onun için daha fazlası vardır elbet. Osmanlı'dan günümüze çay'a ilişkin eserler kaleme alınmış, alınıyor… Bunların başında “tarihte ilk” diyebileceğimiz, Seyyid Mehmed İzzet Efendi'nin Çay Risalesi geliyor. 19. yüzyılın sonlarında kaleme alınan bu eserde çayın tarihî serüveni var. Kitabevi Yayınları da nesnelere ve olgulara dair kitap serisinin içine elbette çay'ı da dahil etmiş. Çay Kitabı, Mustafa Duman'ın kaleminden hayat bulmuş. Kemalettin Kuzucu'nun Bin Yılın Çayı: Osmanlı'da Çay ve Çayhane Kültürü  isimli kitabı, çay'ı kültür imgesi olarak ele alan bir çalışma. Çaya dair yerli-yabancı birçok kitap ve yayın var elbette. Memlekette çay'a bir imge olarak yaslanan edebî çalımalar da az değil.

Çünkü biz milletçe çayı çok sevmekteyiz. O hiç değişmeyenlerimizden…

Çayın sıcak yüzü, uğrakları hatıraya dönüştüren paydası. Akşam dinlenmelerinin refakatçisi. Yol üstü molalarının köşebaşı. Gidenlerin yoldaşı, bekleyenlerin arkadaşı. Hayatlarımızın en naif bekleme, duraklama, soluklanma sebebi.

Bir demlik çay boyunca dertleşilir bizde. Bir demlik çay boyunca sabahlanılır… Kederin ve efkârın en masum eşlikçisidir. Ondan her işte bir bardak çay arar gözlerimiz. Böylece başkalıklarımızın birleştiği anları paylaşırız.

Ekim'in ortalarında, içimizi üşüten gölgeliklerde en çok hatırladıklarımızdan olunca, güzün kahverengi demlerine bir çay yazısı eşlik etsin istedik.

Allah çayseverleri çaysız bırakmasın…