22 Mart 2018

Cemaatler ve cinnet panayırı 1

Hoca Efendi Kartelası başlıklı üç ardışık yazı fark edilsin ya da edilmesin temas ettiği hususlara ilişkin basında pek çok değiniye sebep oldu. Üstelik bu etkiden bağımsız olarak sahada dizili bâzı kilit taşlarını yerinden oynattı. Keşke bunun sebebi, üzerinde çalışılan kurban kitlenin gözlerinin açılması olsaydı. Ama sadece oyunu kuran cellatlar ile perdeye gölgeleri yansıtılan kuklaları tedirgin oldular ve ifşânın derinliğini anlamak, ayrıca koşulların el verdiği ölçüde önlem almak için farklı usullerle boy verdiler. Bu hengâmede devlet aklı da kimileri için hiç beklenilmeyen bir çıkış yaparak “ben buradayım” dedi. Devletin gerçekten ne kadar burada olduğunu ve ağır şekilde enfekte olmuş yaraya kudretinin ne derece nüfuz edebileceğini yakında göreceğiz.

İhsan Şenocak, Alpaslan Kuytul, Nurettin Yıldız'la ilgili olarak yaşananlar, Cübbeli Ahmet ile Fatih Nurullah namlı yeni sürüm bir şeyhin sergilediği mide bulandırıcı kavganın sahne performansı, Adnan Oktar'a ve A9 televizyonuna gösterilen ilk etkin reaksiyon ve yaptırım, Ahmet Yasin Bursevi adıyla bilinen başka bir şeyhin uzay mekiği Challenger'in cıvatalarının bir zikir meclisinde gevşetilerek düşürüldüğü iddiasının haberleştirilmesi, tamamıyla bu yazılarda temas edilen hususlarla ilgiliydi. Tezgâhın sahipleri işlerliği yeniden test etme ve korumaya alma ihtiyacı hissederken devlet de eş zamanlı olarak ilk defa rahatsızlığını izhar etti.

Başta Türkiye olmak üzere bütün İslam dünyasında dini sosyolojik zeminin özel olarak tasarlanmış şeyh ve hoca efendilerle mayınlanarak kontrol altına alındığını söylemiş ve Fetullah Gülen'in bu alanda katiyen bir istisna olmadığını, birbiriyle didişir görünenler de dâhil olmak üzere hepsinin özerk görünümlü ama aynı mahfile bağlı hücreler hâlinde çalıştıklarını belirtmiştik. Yaşananlar sonrasında birbirlerinden tamamen farklı kutup ve kulvarlarda olduğu düşünülen Cübbeli Ahmet lâkaplı Ahmet Mahmut Ünlü, Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, Siyer Vakfı kurucusu Muhammed Emin Yıldırım, İFAM Kurucu Başkanı İhsan Şenocak, gazeteci Nevzat Çiçek ve İHH Başkanı Bülent Yıldırım'ın bir araya gelerek toplantı yapmasını hem dindar hem de seküler cenahtan pek çok kişinin oldukça şaşırtıcı bulması içinde debelendiğimiz kolektif körlüğe işaret ediyor.

FETÖ Kültünün en karanlık operatörlerinden Tuncay Opçin'in attığı “Nurettin Yıldız, sıradan bir isim değildir. 15 Temmuz gecesi, Doğan Medya Plaza'nın çevresi Yıldız ve adamlarının kontrolündeydi. Tıpkı İstanbul Emniyet'in Vatan'daki binasının İHH'lılarca korunması gibi” abes ve hiçbir şekilde gerçeği yansıtmayan tweetinin okyanus ötesinden fırlatılmış güdümlü bir torpil olduğunun, neyi perdeleyip nereye vurduğunun ve kimleri korumaya aldığının sıradan kalabalıklarca anlaşılamaması gibi. Nitekim toplantıya çağırılanlar da yaşananları “15 Temmuzun bedelinin kendilerine ödetilmesi” olarak yorumladıklarını duyurarak “al da at” diye verilen kodlanmış ara pasını gole çevirmişlerdi. Gol üzerine ayağa kalkan tribünlerdeki amigoların tezahürat ve destek niyetine söylettiği kesik ve dağınık heceleri birleştirince bakalım kimlerin diline özgü pelesenk sloganlarla karşılaşacağız.

Diğer üç yazıda söylediklerim orada duruyor. Şimdi yeni sözler söylemeye veya söylenmişleri açmaya devam edelim.

Türkiye'de bilinen cemaat, tarikat, dini vakıf ve derneklerin şaşırtacak derecede ezici çoğunluğu yuvalarımıza konulmuş guguk kuşu yumurtasıdır. Merhum Hasan Karakaya'nın geçmişte FETÖ kültünün bir özelliğini tasvir için kullandığı bu benzetme maalesef diğer pek çok dini görünümlü cemaat/vakıf/dernek için her açıdan câridir. Muhtemelen bilirsiniz; guguk kuşu kendi yumurtasını, hedeflediği başka kuşların yuvasına kaşla göz arasında bırakır. Bunu yaparken yuvanın gerçek yumurtalarından bir kaçını da aşağıya atar. Yuvanın sahibi olan talihsiz kuş kendisinden olduğunu zannettiği hâlde aslında düşmanlarından olan yumurtaların üzerinde kuluçkaya yatar ve onları korur. Yumurtadan çıkan yeni guguklar buldukları ilk boşlukta yuvanın gerçek yavrularını ve yumurtalarından geriye kalanları yok eder. Yuvanın talihsiz anne- baba kuşu, kendilerinin zannettikleri guguk yavrularını besledikçe aslında düşmanlarını büyütür ve varlıklarını zayıflatırlar. Düşmanlarının semiren ve büyüyen ebatlarının yanında kendi gövdeleri gittikçe cılızlaşır. Emeklerini, nesillerini, yuvalarını, umutlarını kaybetmekle kalmaz, kendilerinin ve yavrularının cellatlarını beslerler.

Genelde İslam Dünyası'nın özelde Türkiye'nin dinsel yaşam alanı, düşmanlarımız tarafından bırakıldığı hâlde bizim zannettiğimiz, beslediğimiz, koruduğumuz cemaat, tarikat, vakıf, dernek görünümlü, gugukvâri ve tahripkâr yapılarla dopdolu.

İşleri sâdece Müslümanları kontrol etmek ve zayıflatmak değil! En büyük görevleri hakikati çirkinleştirmek ve küfrün İslâm'la ilgili iddialarında haklı çıktığı sanrısını tedricen ve sezdirmeden zihinlerde tahkim etmek.

Anlatacağım.