VF kat sol
VF kat sağ

12 Şubat 2021

CHP DÖNEMİ'NDE AYDIN-İKTİDAR İLİŞKİLERİ (2)

(….) Millî Şef döneminde İnönü, CHP’nin değişmez genel başkanı olarak, meclise girecek kişilerin belirlenmesinde tek yetkili kişi olmuştur. Seçimlerde mebus adayı olacak kişilerin isimleri tek tek İnönü’nün onaylamasına sunulur ve eğer bir değişiklik yapılacak ise İnönü tarafından yapılır ve böylece listeler kesinleşmiş olurdu. (...) Mebus adaylarının belirlenmesinde daha ziyade tanınmış kişilere, bilim ve sanatla uğraşanlara ve hükümete yakın olan gazetecilere öncelik verilmekteydi. (...) Millî Şef’e yaranan bürokratlar, CHP’nin yayın organında yazan gazeteciler ve yazarlar yaptıkları hizmetin karşılığını meclise girmek suretiyle görmekteydiler. Dönem aydınlarından A. Şükrü Esmer Millî Şef’ce tayin edilen mebus adaylarının müntehibi saniler tarafından seçilirken uyulması gereken kuralları şöyle açıklıyordu: “Bu şartlar altında Türk seçmeninin ilk vazifesi adaylar listesine değiştirmeden rey vermektir. Partiye itimat edilmelidir. Demokrasinin bugünkü icabı budur.” (7) Fikri Tüzer de aynı bakış açısını bir başka açıdan ifade eder: “Tek fırkalı kalmanın aziz ve mübarek vatanımızın yüksek menfaatlerine uygun bir siyaset olduğu teslim edilir.” (8)

Mora doğumlu Y. Ziya Ortaç’ın Ordu’dan, Kahire doğumlu Y. Kadri Karaosmanoğlu’nun Manisa’dan, İstanbul doğumlu çok sayıda kişinin Kars’tan, Elazığ’dan milletvekili olması bu dönemin meclisin komedi teşkil eden bir başka özelliğiydi.

Nitekim Kuvay-ı Milliye’nin önde gelen komutanlarından Kazım Karabekir Paşa 2. Meclis’i oluşturan mebusların kişilik çizgilerini ve mebus oluş şekillerini anlatırken o günün siyasi atmosferine de dikkat çeker: “Ne söylenirse söylensin alkışlamaya hazır olanların başında yeni meclise seçilen bütün karargâh heyetiyle hazıra konmuş devletliler vardı.

...Bir taraftan İkinci Meclis’e girebilmek için bilgi, emek ve seciyesi ile tanınmış olmaktan ziyade sadakat ve baş eğme ile temayüz etmiş olmak ve türlü vasıtalarla Gazi’ye hulul  etmek işe yaramıştı. Mektuplarla, şiirlerle M. Kemal Paşa’ya bir düziye tekrarlanan sözler muayyendi. ‘Bizi sen kurtardın. Ne emir buyururlarsa keramettir.’ Ve bir sürü methiyeler...

...M. Kemal Paşa’dan başka ortada kimse bırakılmadı. O kurtardı, o kurtaracak teranesi, hazıra konmak isteyen dalkavukların dillerinde destan oldu. Artık her akşam aleminde onun yüzüne karşı methiye yarışı aldı yürüdü. Dışarıda kendi emekleriyle hayatlarını fakirce kazanabilen bu zümre, pek az müstesnasıyla şimdi devlet hazinesinden zenginleşiyor, ihsanlara garkolarak aristokrat bir tabaka halini alıyordu. (9)

Öte yandan, sistemin kurucusu M. Kemal Atatürk, dönemin aydınları tarafından Kemalizm şeklinde ifade edilmeye başlanılan ideolojiden hoşlanmıyor, bunu açıkça hissettiriyordu.

M. Kemal Atatürk’ün Kemalizm kavramından pek hoşlanmadığını sık sık ifade etmesine karşın üniversitelere konmuş İnkılap Tarihi derslerinde Kemalizm bir ideoloji olarak öğrencilere sunuldu. (10)

Çünkü, M. Kemal ABD Büyükelçisi’nin günlüğünde ifade ettiği tesbit ve notların yabancısı değildi. Bu yeniden örgütlenme Halk Partisi’ni faşist prensipleri üzerine kurulu bir politika ve eğitim organizması durumuna getirecek, faşizm Türkçe’ye çevrilince yeni bir Kemalizm’e eşit olacak. (11)

Kurucu ve dönemin yabancı şahitleri böyle düşünürken, bazı dönem aydınları ısrarla tanrılaştırma ve ülkeyi bir ideoloji etrafında birleştirme hususunda çabalıyorlardı. Dönem ideologlarından Ş. Süreyya Aydemir’in bir gerekçesi de bulunuyordu: İnkılabımızı oturtmaya ve Atatürk’ü putlaştırmaya mecburduk. (12)

Putlaştırılan sadece M. Kemal değildi. M. Kemal’in halefi, Millî Şef İnönü de dönemin aydınlarının ifadeleriyle yarı ilah bir konuma getirilmekte gecikmiyordu: ...Vatan coğrafyası içinde dolaştıkça, her adım attığı yerden bir yıldız kümesi ezilmiş gibi, zafer ve hürlük aydınlığının fışkırdığını gördüğümüz büyük adama bizim ve dünyanın tam bir inancı vardır.

(...) O, insanlığın ferdî değil maşerî yönünü temsil eden, toplumun bir din gibi ortaklaşa kabul ettiği bir kahramandır. (13)

Yine Millî Şef İnönü’nün herhangi bir şekilde ve konuda söylediği bir nutuk tarihî bir konuşma niteliği taşırdı. Hatta ne söyleyeceği önceden bilinmeyen konuşmaları bile tarihî olarak ilan edilir ve gazetelerde büyük puntolarla müjdelenirdi. (14)

Bu genel takdimden sonra şimdi de tek parti sistemini ve o dönemi yücelten; aydın onuru gereği yapılan bir yanlışlığı sorgulamak ve uyarmak yerine destek olan bazı sembol aydınlarımızı mercek altına alalım:

Y. Kemal, Şair mi Mebus mu ?     

Üsküp doğumlu olmasına rağmen, mecliste Urfa mebusu olarak bulunan Y. Kemal Beyatlı, muhtelif ülkelerde de büyükelçi olarak görev yapar. O dönemde iktidarın yayın organı olan Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde günlük yazılar yazan ünlü şairin Nureddin Paşa olayı üzerine kaleme aldığı yazılar dikkat çekicidir. Bir doktora tezi olarak incelenmiş Nureddin Paşa olayı özetle şöyledir:

TBMM, 1 Kasım 1924 yılında 2. Dönem milletvekillerinin tesbiti için  seçim yapılmasına karar verir. M. Kemal Paşa, adayları bizzat kendisinin seçeceğini ilan eder. Kurtuluş Savaşı komutanlarından Nureddin Paşa’da Bursa milletvekili olarak M. Kemal’e başvurur, ancak bu talebi kabul edilmez. Nureddin Paşa bunun üzerine Bursa’da Halk Fırkası atanmış adaylarının karşısında bağımsız olarak aday olur ve kazanır. Halk Fırkası’na mensup seçmenlerin oyuyla milletvekilliğini kazanan Nureddin Paşa’nın bu tavrı iktidarı rahatsız eder. Nureddin Paşa’nın halen asker olması (başka askerler olmasına rağmen) gerekçe gösterilerek Bursa seçimleri iptal edilir ve yeniden yapılır. Bağımsız aday olarak seçime giden Nureddin Paşa, aksi yönde yapılan tüm girişimlere rağmen yeniden seçilir. (15)

Böyle bir olay karşısında bir aydın olarak millet iradesinin yanında yer alması gereken Y. Kemal, Cumhuriyet Halk Fırkası bakışıyla olayı değerlendirir: Muhalefetin her fikri ve her işi gibi, bu iddiası da menfi bir mahiyette olduğu için mugalataya gayet elverişli ve kolay bir oyundur. Fırkamız, milletin itimadını haiz olduğu için henüz Müdafayı Hukuk namını taşırken ordular kaldırdı. Fırkamızın kuvve-i kahiresi kendini geçen seçimde olduğu gibi bu geçirdiğimiz büyük seçimde de bir an denedi mi? Bir kimsenin boğazını sıktı mı? Bir kimsenin kafasını patlattı mı? (16) Bugüne kadar yalnız bir yerde, Bursa’da inkılap fikirlerine muarız (?) bir namzed ekseriyet kazandı. Nureddin Paşa’nın Bursa şehrinde bugünlük galebesi haddi zatında ehemmiyetsizdir... Nureddin Paşa’nın seçimi gibi bir hadiseye son defa şaşmış oluyoruz demektir. (17)

Gün gelir talihin rüzgarları ünlü şairimiz Yahya Kemal’i İstanbul’dan bağımsız milletvekili adayı olarak karşımıza çıkarır. Bu  kez Y. Kemal sorgulayan değil, sorgulanandır. Y. Kemal’i ağır ifadelerle sorgulayan şahıs da yine tanıdık bir sima olan Peyami Safa’dır: 1943 yılında İstanbul’da milletvekilliği için ara seçim yapılmış, bu seçimde Y. Kemal bağımsız olarak adaylığını koymuştu. Cumhuriyet Halk Partisi seçime resmen katılmıyor, fakat el altından Hakkı Tarık Us’u destekliyordu. Peyami Safa, seçimden kısa bir süre önce Vakit Gazetesi’ne geçmiş, gazetenin sahibi H. Tarık’ı övmeye ve Y. Kemal’i kötülemeye başlamıştı. Buna karşılık A. Emin Yalman Vatan Gazetesi’nde Y. Kemal’in büyük boy resimlerini yayınlıyor ve birinci sayfaya şöyle manşetler atıyordu:

“Ey İstanbul halkı, büyük şair Y. Kemal kendisine olan sevgini göstermeni bekliyor. Seçim günü sandık başına git ve reylerinle Peyami Safa’ya gerekli cevabı ver.” Peyami Safa’nın yazılarında ise şöyle cümlelere rastlıyorduk: “Ey İstanbul halkı, sen şair değil, mebus seçeceksin. Sekiz sene mecliste oturup ta bir defa söz almayan, senin dertlerini, meselelerini dile getirmeyen bu adamı yeniden meclise gönderme!” (18)

Peyami Safa, halka “Sen şair değil mebus seçiyorsun. Senin dertlerinle sekiz yıldır ilgilenmeyeni bir daha meclise gönderme” derken herhalde onun şahsında nice yıllar şair ve yazar sıfatıyla mecliste bulunan ve halkın derleriyle ilgilenmeyen diğer onlarca atanmışı da kastediyordu.

(Devam edecek)