CHP DÖNEMİ'NDE AYDIN-İKTİDAR İLİŞKİLERİ (5)
(…..) Bir dönemin Ankara’sında M. Kemal
Atatürk’e en yakın olmayı başarmışlardan biri de R. Eşref Ünaydın’dı. Afyon
mebusu olarak atanan ve muhtelif ülkelerde büyükelçilik görevlerinde bulunan R.
Eşref, aynı zamanda Ankara’nın da renkli simalarından. Münevver Ayaşlı’da o
günlerin tanıklarından. “Efendim R. Eşref Bey ve M. Kemal Paşa’nın diğer
yakınları, M. Kemal Paşa’nın dostluğunu ve sık sık köşke gitmelerini,
sofrasında oturmalarını azami derecede istismar ederlerdi. R. Eşref “Mon chef”
(benim şefim) sözünü o kadar çok kullanırdı ki... (40)
Ayaşlı’dan Ünaydın ile ilgili bir
hatırayı nakledelim: “Ankara’da Çankaya Caddesi üzerinde yeni yapılan Macar
Sefareti’nin resm-i küşadı var. (...) Bizim masada bulunan Macar Sefiri Ruşen
Eşref Bey’e Fransızca olarak sordu: “Bir zamanlar Büyük Millet Meclisi’nde
kürsünün arkasında “Hakimiyet Milletindir” yazılı idi. Şimdi bu yazıyı neden
kaldırdınız?”
Çok zeki olmayan R. Eşref Bey bu suale
cevap veremedi ve gayet yapmacıklı Fransızca’sıyla bu yükü meclis başkanı Kazım
Paşa’ya attı. Kazım Paşa ıkındı, sıkındı, dişlerini karıştırdı ve koyu bir
Rumeli şivesiyle “O zamanlar var idi padişahlar, lazım idi o yazı, şimdi
padişahlar gitti. Lüzumu kalmadı o levhanın” demez mi?
İş bu kadarla da bitmedi, bu sefer sözü
İtalyan Sefiresi aldı, yine R. Eşref Bey’e hitaben: “İstanbul’da köprü üstünde
bile o kadar sefalet göze çarpıyor ki... Hükümetiniz buna bir tedbir düşünmüyor
mu?” dedi. Ruşen Eşref Bey cevapladı: “Eskiden tekkeler vardı. Bu işsiz güçsüz
mahluklar tekkelerde barınırlardı. Şimdi tekkeler kapanınca bunlar sokaklara
döküldüler.” dedi. İtalyan sefiresi: “O halde neden tekkeleri kapattınız. Madem
bu kadar faydalı sosyal iş görüyorlarmış.” dedi. Ruşen Eşref Bey: “Ama bu hal
yalnız İstanbul’dadır.” dedi. Bunun üzerine Çekoslavak Elçisi lafa karıştı:
“Hayır, yoksulluk yalnız İstanbul’da değil, bütün Anadolu’da var. Siz memleketi
tanımıyorsunuz, çünkü gezmiyorsunuz. Ben her sabah atla Ankara’nın civarında
dolaştığım gibi, bütün Anadolu’yu da geziyorum. Maalesef her yerde büyük bir
fukaralık göze çarpıyor.” dedi. (41)
Han Duvarları’nın Hisli Şairi
Sömürülen Atatürk kitabının önemli
simalarından biri de B. Kemal Çağlar ile birlikte 10. Yıl Marşı’na imza atan F.
Nafız Çamlıbel... Gazetecilik ve öğretmenlik yapan Çamlıbel, Han Duvarları gibi
çok önemli şiirleri kaleme alan güçlü bir şair olmasına rağmen hiçbir edebi
değeri olmayan tanrılaştırma şiirleri yazarak şair kimliğine gölge düşürmüştür.
...
Tanrı gibi görünüyor her yerde
Topraklarda,
denizlerde, göklerde
Gönül
tapar kendisinden geçer de
Hangi
yana göz dalarsa: Atatürk
...
Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden
Taptığımız
ne varsa hepsi ondan şekaldı.
...
Hiçbir ilah olmaz senden güzel
Onu
öğmüş öğmüş de yaratmış yaradan. (42)
Kadir Mısıroğlu, F. Nafız Çamlıbel ile
ilginç tanışmasını hatıratında anlatır: “M. Akif’in kucağında can vermiş olduğu
Fuad Şemsi Bey’e gittim. Ben eve gittiğim zaman ahbaplarından biriyle tavla
oynuyordu. Bir diğeri de başlarında dikilmiş onları seyrediyordu. “Bırak şu
tavlayı da dinle” dedim ve İbrahim Sabri Bey’in, Mehmed Akif hakkında tarizkar
bir şiir yazmış olduğunu, bunu kendisine okumak istediğimi söyledim. O, “Şu
oyunum bitsin” dediyse de tavlayı seyreden zat müdahale ederek benimle
münakaşaya yeltendi.
Lakin güya Akif Bey’i müdafaa edeyim derken
öyle çamlar devirdi ki onu kabil-i hitap görmedim ve sustum. “Akif yobaz
değildi, o bir sosyalistti.” gibi sözler söylüyordu zira. Bu adama ne
denilebilirdi ki. Ben hiçbir mukabelede bulunmadım. O da “Fuad ben gidiyorum”
diyerek çekti gitti. O gidince Fuad Şemsi Bey hışımla önündeki tavlayı kapadı
ve “Şu oyunum bitene kadar birşeyler söyleyip Faruk’u oyalayamadın” diye
bağırdı. Faruk da kim? Deyince “Ayol sen O’nu tanımıyor muydun? O, F. Nafız
Çamlıbel di” dedi. Faruk Nafız Bey besili bir danaya benziyordu. O ince
şiirlerin bu kalın bedenden nasıl sadır olduğu şaşılacak birşeydir.” (43)
Tüccar Yunus Nazi
Şüphesiz bir dönemin ve yakın
tarihimizin renkli simalarından biri de Yunus Nadi Abalıoğlu’ydu. 1878’de doğan
ve Rodos’ta eğitim gören Y. Nadi İttihat ve Terakki iktidarında hükümetten
paralar alarak muhtelif gazetelerde lehte yazılar yazdı. Cumhuriyet’in ilanıyla
birlikte aynı ismi taşıyan Cumhuriyet Gazetesi’ni çıkardı. (44) Bir dönem M. Kemal tarafından kurdurulan Türkiye Kominist
Fırkası’nın kurucuları arasında yer alan Y. Nadi, (45) sonraki yıllarda izlediği Nazi yanlısı politikalardan dolayı Yunus Nazi ünvanıyla anıldı. Bu dönemde
gazetesinde General Erkilet’in Alman ordularının başarı ve zaferlerini hergün
anlattığı (46) Y. Nadi’nin
Almanya’dan mali yardım aldığı daha sonra ortaya çıktı. Y. Nadi’nin bu kaygan
karakteri İngiliz belgelerine de yansıdı: “Yunus Nadi, kısa ve şişman biridir.
Herhangi bir kanada kaymaya hazır, aşırı alkol alan; genel davranışlarında
Türkler’in bile nefret ettiği ahlaki değerleri olmayan biridir.” (47)
(Talihin bir garip cilvesi; CHP’li
Yunus Nadi’nin oğlu Nadir Nadi, 1950 yılında ezeli rakipleri DP’den Muğla adayı
olur. (48) İleriki yıllarda “Ben
Atatürkçü değilim” isimli meşhur eserini yazar.)
Yunus Nadi’nin, M. Kemal ile ilgili çok
sayıda hatırası var. Ama en sık anlattığı hatırası hep şu oldu: “Sakarya
Muharebesi’nden sonra idi. Erkanı harb zabiti cepheden alınan malumatı
Başkumandan M. Kemal’e okuyordu. Malumat meyanında cephe kumandanlarından biri
Seyit Gazi’nin bilmem ne kadar şimalinde bir düşman fırkası görüldüğünden
bahsediyordu. Paşa kaşlarını çatarak: “Hayır, orada düşman fırkası yoktur ve
olamaz. Yazınız iyi baksınlar” dedi. Erkanı harp zabiti gittikten sonra orada
iki saat daha kaldım. Biz öğle yemeği yerken zabit tekrar geldi: “Haber aldım.
Filhakika orada düşman fırkası yokmuş efendim” dedi. Cephedeki kumandan gözle
görülen bir düşman fırkasından bahsederken Gazi
Paşa altıyüz kilometre uzaktan orada düşman fırkası olmadığını görüyor ve ihtar
ediyordu. (49)
Atatürk’ün Yunus Nadi’yle ilgili duygu
ve tesbitleri ise farklıdır. Uzun dönem Halk Fırkası mebusluğu yapmış İbrahim
Arvas hatıratında Atatürk’ün bu tesbitlerini şu cümlelerle ifade ediyor: Yunus
Nadi Bey’in ortak olduğu bir şirketin Müdafa-ı Milliye’ye çürük eyer takımları
ile koşun takımları sattığı ve bunların işe yaramadığı mecliste mevzubahis
oldu. Ve Yunus Nadi Bey’in mahkumiyeti ve tazminatla mükellef tutulması için
kuvvetli bir cereyan belirdi. Numaileyh birçok eşikleri öpmekle ve bin bela ile
ancak yakasını kurtarabildi. Bunun üzerine reisicumhur kendisini çağırdı.
“Yunus Nadi sen benim şerefimle oynuyorsun. Hangi Yahudi şirketini tetkik
edersek kulakların şirketin arkasında görünüyor. Sen Cumhuriyet’i çıkaracak bir
şahsiyet değilsin. Yarından itibaren gazeteyi çıkarmayacaksın.” dedi. Ertesi
gün Cumhuriyet Gazetesi kapandı. Beş-altı ay kapalı kalan Cumhuriyet
Gazetesi’ni açmak için Yunus Nadi Bey binbir eşik öptü. (50)
(Devam edecek)