26 Kasım 2017

CHP, Sağcı Bir Parti Olmaktan Vazgeçer mi?

Türkiye'nin yegane hakiki solcularından Prof. Dr. İdris Küçükömer'in Türk solu üzerine orijinal tespitleri mevcuttu. Küçükömer Hoca, bu analizleri yaparken tarihi duruş ve konumlanış açısından olaya bakar, 'CHP sağcı, gerici bir parti, DP ise solcu, ilerici bir partidir' derdi.

İşin doğrusu budur ama ne solcular bunu kabulleniyorlar ne de siyasetle meşgul olan teorisyenler bunu gündeme getiriyorlar.

Türk solcuları en ölümcül darbeleri CHP iktidarlarında aldılar halbuki. İnsan hakları, özgürlükler, hürriyetler, grev ve sendika hakkı, teşkilatlanma hürriyeti gibi temel hak ve hürriyetler, CHP'nin 'görüldüğü yerde vurulacak' kategorisine soktuğu değerlerdi.

Nitekim solcu şair Nazım Hikmet, CHP iktidarı döneminde ömür boyu hapis cezasına çarptırılarak Bursa Cezaevine kondu. Annesi Celile Hanım, oğlunun serbest bırakılması için Galata köprüsünde açlık grevi yaptı.

Solcu romancı Kemal Tahir 15 yıl hapis yattı fikirlerinden dolayı. Solcu hikayeci Sabahattin Ali, önce hapis yattı sonra bir tertiple başı odunla ezilerek öldürüldü. Solcu yazar Cevat Şakir Kabaağaçlı, Zekeriya Sertel Sinop Kalesi mahkumlarındandı.

Dönemin solcu akademisyenleri Niyazi Berkes, M. Ali Aybar, Pertev Naili Boratav, Behice Boran üniversiteden atıldılar CHP'nin iktidarı döneminde.Suçları solcu fikirler taşımaktı.

Dolayısıyla CHP, Küçükömer Hocanın dediği gibi sağcı, gerici bir partidir. Hiçbir zaman solcu ve ilerici olmadı.

Bir dönem solculuk yapmak istediler. Onun da adını 'ortanın solu' koyarak sulandırdılar, kendilerine benzettiler.

CHP bir parti değil, devletin genel müdürlüklerinden biri olmayı tercih etti hep. Görevi de bürokratik oligarşinin kazanımlarını korumak oldu.

Cezayirli mütefekkir Malik bin Nebi 'Bizim aydınımızın halka yakınlığı, elmadaki kurdun, elmaya yakınlığı gibidir' der. Yani onu tüketmek ve çürütmek üzere var olan bir canlı gibi...

CHP de bu zamana kadar halkın umutlarını tüketmekten ve çürütmekten başka ne yaptı?

CHP'nin genetik kodlarında demokrasi ve özgürlük anlayışı yoktur. Esasen CHP, ülkemizde bürokratik oligarşinin bir genel müdürlüğü gibidir. Parti olma vasfı bile tartışmalıdır.

CHP'nin tarihine kısaca göz attığımızda bu iddiamızı doğrulayacak yüzlerce vesika ile karşılaşırız.

1924'de kurulan ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası 1 yıl sonra, CHP İktidarı tarafından Şeyh Sait isyanı bahane gösterilerek kapatılmıştır.

1930 yılına kadar Türkiye, CHP'nin tek başına iktidar olduğu bir hükümet tarafından yönetildi. Bırakın bir parti açmak bir dernek açmaya bile müsaade edilmiyordu. Aksine geçmişten beri birikimi olan bazı dernekler kapatılarak yok edildi. Türk Ocakları ve Türk Kadınlar Birliği buna örnek olarak gösterilebilir.

 

1930'da Atatürk'ün emriyle kurdurulan Serbest Fırka'nın da ömrü sadece 3 ay olabildi. O günün CHP'lileri Serbest Fırka'nın Genel Başkanı Fethi Okyar'a 'Yaptığımız inkılabı korumak ve yerleştirmek için daha elli sene süngü ile idare etmek gerekirse ederiz' diyorlardı.

Serbest Fırka Genel Başkanı Fethi Okyar'ın yegane suçu, ülkeye sahiden demokrasi geldiğini sanmak ve iktidara talip olmaktı.

Halbuki CHP iktidarı, iktidarı değiştirecek bir demokrasi değil, muhalefeti idare edecek danışıklı bir demokrasi peşindeydi. Olmadı. Fethi Okyar canını zor kurtardı.

1930'dan 1950'ye kadar Türkiye'nin yönetiliş biçimine 'Faşizm' denilebilir ancak.

İçişleri Bakanı aynı zamanda CHP Genel Sekreteriydi. İllerin valileri aynı zamanda CHP İl Başkanlarıydı.

CHP'li hükümet ile devlet yekvücut olmuş, ortaya faşizm ve komünizm idarelerindeki gibi bir 'parti devleti' çıkmıştı.

Memurların parti üyesi olması yasaktı. Ancak CHP üyesi olabiliyorlardı. CHP'li İçişleri Bakanı Hilmi Uran bu tenakuzu Atatürk'e sormuş, 'CHP'den başka partilere üye olamaz' şeklinde cevap almıştı.

CHP'den başka parti zaten yoktu.Ülkede işçilerin hakkını müdafaa edecek bir sendika dahi yoktu.

O günlerde seçimler tam bir tiyatroydu. 'Müntehibi Sani Demokrasi'sine göre, millet, mebusları değil, mebusları seçecek kişileri seçiyorlardı. Bu kişiler de illerde ve ilçelerde CHP yöneticileri olan şahıslardı.

Buna rağmen Milli Mücadele kahramanlarından Sakallı Nureddin Paşa Bursa'dan mebus adayı oldu. Seçimi kazandı. Seçimi CHP iktidarı iptal etti. Nureddin paşa tekrar aday oldu, tekrar seçildi, mebusluğu ikinci defa iptal olundu.

CHP, demokrasi ve özgürlük değil, aleyhte yaprak kıpırdamamasını istiyordu.

CHP'li milletvekili General Refet Bele bir gün Meclis'te sordu: Ne yani, bir gün bu ülkede bir şahıs çıkıp liberal görüşler ileri süremeyecek mi?

CHP'li mebuslar hep bir ağızdan cevap verdiler: Tabi ki ileri süremeyecek!

1930'dan sonra Türkiye tam 16 yıl böyle yönetildi. 1946'da Demokrat Parti kuruldu. Seçimler açık oy gizli sayım şeklinde tam bir komediydi.

Buna rağmen Demokrat Parti 1950'de iktidara geldi. Ancak CHP muhalefette kalmaya alışık değildi. Bu kez darbe saatini kurdular. Darbe Saati 27 Mayıs 1960'a ayarlanmıştı.

Darbe sabahı CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Darbe kendisine haber verilince 'Ha, oldu mu?' diye bildik bir tepki verdi. Darbe lideri General Cemal Gürsel'e bağlılığını bildirdi.

12 Mart 1971 de Darbe olunca devrilmiş hükümet yerine generallerin istediği yeni hükümeti CHP'li kurmay Nihat Erim kurdu. Bu Darbe hükümetine, İnönü bakan vererek destekledi.

 

1972 yılında olağanüstü kurultayda Bülent Ecevit, kendisine karşı aday çıkınca İnönü 'Ya O, ya Ben' diye kükredi. Bir hafta önce kalp krizi geçirmişti. Kulakları ağır işitiyordu ve 80 yaşındaydı.

Delegeler Ecevit'i tercih ettiler. 'CHP delegesi kapıkulu değildir. Düzeni değiştirmeye geliyoruz' diyen, genç Ecevit, zaman içerisinde İnönüleşti.

Aradan yıllar geçti. Ecevit Başbakan oldu. Hastaydı, zor yürüyordu. 1999 Seçimlerinde Meclis'e vatandaşın oyuyla seçilerek gelmiş başörtülü bir hanımı Mecliste 'Burası devlete meydan okuma yeri değil' diyerek bir rahip gibi aforoz etti.

Düzeni değiştirmeye diye gelmiş, düzenin en has adamlarından biri olmuştu.

Şimdiki CHP'nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu demokrasiden bahsediyor. Siz kameralar karşısında demokrasi şampiyonluğuna soyunan Kılıçdaroğlu'nun demokrasi ve özgürlüklerin askıya alındığı 28 Şubat Darbesi'nden bahsetttiğini hiç duydunuz mu?

Kılıçdaroğlu şimdi de Amerika'nın elinde Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanmaya çalıştığı adama ‘Türkiye niye sahip çıktı?' diye sorguluyor. Ülkesine destek vermek yerine Amerika'nın değirmenine malzeme taşıyor.

CHP cephesinde değişen bir şey yok anlayacağınız.

………………..

Yıllar önce Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, Mehmet Ali Birand'a 32.Gün Programı için Filistin davasını anlatırken gözyaşları içinde konuşuyormuş. Birand bir bakmış ki kaset kayıt yapmıyor. Hemen kendine has bir panik yaparak “Aman efendim bu tarihi an boşa gitti. Gözyaşları içerisinde Filistin davasını anlatıyordunuz. Ancak kamera kayıt yapmamış” demiş.

Yaser Arafat kayıtsızca omuz silkerek “Olsun. Sen kamerayı aç. Ben yine ağlarım'”diye karşılık vermiş.

CHP'lilerin de demokrasi ve özgürlük talepleri de bunun gibi. Rol gereği ve kameralar karşısında...