Çin, yeni bir emperyal ekonomi ve ipek yolu
Belli bir bölge veya coğrafyadaki doğal kaynaklar ve bu kaynakların denetlenme ve kullanılma politikası, küresel ekonominin sıkı sıkıya bağlı olduğu ekonomik söylem ve uluslararası alanda finans, sermaye ve ticaret hareketleri ile bu hareketlerin arkasındaki politik ilişkilerdir.
Jeoekonomi ve
jeopolitik alanın en belirleyici unsuru ve üzerinde odaklandığı en temel konu,
güç ve gücün kullanımıdır.
Çin devlet başkanı Xi Cinping’in 2013
yılı sonunda Orta Asya ve Güney Asya ülkelerine gerçekleştirdiği bir dizi
ziyaret sırasında duyurduğu ve İtalya’nın da işbirliği ile 2049 yılında
bitirmeyi planladığı, Çin-Roma modern ipek yolu projesi.
Dünyanın en büyük ve en önemli ticaret
projeleri arasında ilk sırada yerini alan bu proje ile dünya adeta yeniden
dizayn edilmektedir. Xi Cinping ilk olarak, 7 Eylül 2013’te Kazakistan’ın
Nazarbayev Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, kadim ipek yolu ülkeleri
arasında ‘İpek Yolu Ekonomi Kuşağı’ oluşturulmasından bahsetse de bu projenin
tasarlanması, planlanması, hayata geçirilmesi çok daha eskiye dayanmaktadır.
Bugün Türkiye dâhil dünyada birçok
ülkenin, birçok toplumsal kesimin konuştuğu bir mesele haline gelen Çin ipek yolu Projesi, temelinde Çin ile
Avrupa arasında var olan büyük ticari hacmi ilerletmeyi, geliştirmeyi ve onunda
ötesinde Çin’den Avrupa’ya lojistiği kolaylaştırmak, maliyeti düşürmek ve
mesafeleri kısaltmak hedefini bulunduran bir proje olarak görülse de siyasi ve
jeopolitik yönü olan bir projedir.
Proje, karasal olarak kadim ‘İpek
Yolunun Canlandırılması’ şeklinde
özetlenebilecek şekilde Çin’den bir malın demiryollarıyla Avrupa’ya ulaşmasını içermektedir. Deniz
yoluyla kıyasladığımızda ortalama 40 gün süren mesafeyi yarı yarıya
indirmektedir. Hava yoluyla kıyaslandığında ise maliyetleri 5’te 1 oranına
kadar indirebilmektedir. Bakıldığında hem mesafe hem de maliyet açısından
önemli bir avantajdır.
Projede birden fazla alt güzergâhlar
olsa da Bunlardan en önemlisi tarihi olan Çin-Orta Asya-İran ve orta koridor
olarak nitelendirilen Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşan güzergâhtır.
Özellikle işin orta koridorunu
oluşturan Türkiye açısından önem arz eden durum. Avrupa’nın ekonomik anlamda
çarkını döndüren başat güçler özelinde Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya
açısından da önemlidir.
Küresel ekonominin ve hatta siyasetin
geleceğini tepeden tırnağa değiştirecek proje, Türkiye’yi de içine alan
yapısıyla, önümüzdeki 50 seneyi şekillendirecektir. 1 trilyon dolarlık yatırımı
ve 3 milyardan fazla nüfusu bünyesinde taşıyan, 64 ülkeyi içine alan bir
projedir.
Aslında Proje, uluslararası düzeni
yeniden şekillendirmeyi hedefleyen bir girişimdir. Çin, beş bağlantı yoluyla,
Avrasya kıtasını merkeze yerleştiren yeni bir uluslararası düzenin donanımını
yaratmaktadır. Asya, Avrupa ve Afrika’nın daha derin bir entegrasyonu, başlangıçta
16. yüzyılda kolonizasyondan bu yana Batılı güçler tarafından deniz ticareti ve
deniz ticaret yollarının yönetimi yoluyla kurulan küresel düzenin mevcut
mimarisinin jeopolitik temellerini değiştirebilmek projenin ana hedefidir.
Çin, ABD ye alternatif olarak AB’ye
açıkça önemli bir rol verdiği bu projede, yeni bir Avrasya ilişkiler sistemine
dayandığından AB nin hem jeopolitiği hem de ekonomisi açısından hayati önemdedir.
Proje aynı zamanda yeni konsept
jeopolitik hedeflere de hizmet edecektir.
Muhtemelen göç baskısını veya
terörizmi azaltacağı için AB’nin karşılaştığı bazı zorlukların
hafifletilmesinde etkili olabileceğinden
hem AB için pozitif bir bakış açısı getirecek hem de ABD’nin klasik Avrupa
nüfuzunda ve uluslararası rolünde bir düşüşü getireceğinden Avrupa’ya ikincil
rolünden çıkma fırsatı sunacak ve uluslararası düzenin tüm haklarına sahip
büyük bir gücü haline gelebilmesini sağlayacaktır.
Türkiye cephesine gelirsek, Çin’den Avrupa’ya uzanan güzergahta orta
koridor niteliği taşıması nedeniyle projenin kilit noktalarından biri olarak
görülmektedir.
Türkiye’nin bu projeden karlı
çıkabilmesi için öncelikle arka planına ilişkin beyin fırtınası yapması
gerekmektedir. muhtemel oluşacak yeni dünya düzeninde Türkiye nin yol güzergahı
olmanın ötesinde bir fonksiyon icra
etmesi gerekiyor.
Bu projenin avantajının arttırılması
durumu kesinlikle Türkiye’ye bağlı bir konudur. Gerek mesafenin kısaltılması
gerek maliyetin düşürülmesi gerekse de kültürlerin etkileşiminin arttırılması
bağlamında görülmelidir.
ipek yolu Projesi sadece bir ticaret
projesinden ibaret değildir. Kültürel açıdan, askeri açıdan, ticari açıdan,
devlet yönetimi açısından yeni bir dünya projesidir. Projenin şah damarı 3.
Köprü olan Yavuz Sultan Selim köprüsü ve kanal İstanbul dur.
Türkiye avantajlı bir konumda
gözükmektedir. İmkânlarını kullandığı takdirde dezavantajı avantaja bile
çevrilebilir ama kullanılmadığı takdirde bunun bir önemi yoktur. Türk
sanayisinin Çin’e karşı en büyük avantajı Çin’in balkanlara, Avrupa’ya,
Ortadoğu’ya, Afrika’ya mesafesinin uzak olmasıdır. Fakat bu proje ile uzaklık
diye bir kavram artık kalmamıştır. Olurda proje sekteye uğrarsa misal; Rusya ve
Türkiye olmadan ne şekilde önlem alınabilir sorununa, bu konu üzerinde önlem
almaya çalışanlar tarafından tekrardan bir harita hazırladıklarında Türkiyesiz
olamayacağı görülmektedir. Çünkü Asya’dan Avrupa’ya geçen tek köprü Türkiye ve
boğazlardır.
2049’da bu proje tamamlandığında,
İstanbul’dan saat başı Çin’den gelen yük trenleri geçecektir. Proje
tamamlandığında ise şehirler, dijital dünya konseptine paralel lojistik
şehirlere dönüştürülecektir. Mersin, Kocaeli, Trakya, Ege ve Karadeniz başta
gelen bölgeler olacaktır. Çin malıyla yığılmış şehirler. Türk sanayisine nasıl
bir yığın yaratacağı ise belirsiz olsa da bu, üzerinde konuşmaya engel bir
durum değildir. Hem makro hem de mikro düzeyde daha çok analizlerin yapılması
elzemdir.
Hem sanayicilerin hem
politikacıların zaman kaybetmeden işin ışık görmeyen boyutlarını kavrayabilmesi
gerekmektedir. Çünkü anahtar ülke Türkiye’dir.
Tutarlı bir strateji
belirleyip, bu doğrultuda ekonomik kaynaklarını ve nüfus potansiyellerini iyi
değerlendirebilen ülkeler zaman içerisinde büyük güç ya da küresel güç haline
gelebilirler.
Zira bir ülkedeki ekonomi ve nüfus
potansiyelinin dengeli bir şekilde değerlendirilmesi halkın refah düzeyinin
yüksek ve mutlu olması demektir bu da ülkenin siyasi ikliminin istikrarlı
olacağı anlamına gelmektedir.
Siyasi iklimi istikrarlı bir ülke ancak
Dünya jeopolitiğinde avantajlı bir ülke konumuna yükselir.
Vesselam.