Cinsiyet -2
-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-
Şu sıra bu her meseleyi cinsiyet bağlamında konuşuyor olmak,
bir taraftan da dünyanın bu hususta ciddi bir bunalım geçirdiğine de işaret
ediyor. Ortam öyle hissettiriyor ki bu bunalımın, tartışmaların, güç
odaklarının kurguladığı manzara çatışmalarının arkasından iyi bir şey
gelmeyecek. Fakat yeni nesillerin gizli ya da açık kafa karışıklığına karşı
temkinli olmak mecburiyeti var. Ama nasıl? Bu temkinin ve cinsiyet konusunda
zihinleri berraklaştırmanın nasıl organize edileceği konusuysa giderek kördüğüme
dönüşüyor.
Kopan ipin ucu hakkında konuşmak, genellikle o kopuşun
ardındaki sebepleri konuşmayı ertelemek anlamına da geliyor. Şiddet meselesinde
olduğu gibi cinsiyet meselesinde de kitleleri darboğaza sürüklemekte olan temel
dinamikler konuşulmak istense değer yargısı çatışmasından başka bir şey
göremiyoruz.
Karmaşanın en önemli kaynağı ikilik. Daha büyük karmaşa ise çoklu
çatışmalardan doğuyor. Toplum huzurunu yok eden konulara daha yakından bakacak
olursak her birinin temelinde çoklu çatışma ve fikir ayrılıklarının yer aldığı
görülüyor. En son İstanbul Sözleşmesi’yle de bu manzarayı yakından gördük.
Geniş ölçekte dünyanın birçok ülkesi bu sözleşmeyi benimseyemedi.
Benimseyenlerin ve altına imza atan ülkelerin bir kısmı Türkiye gibi tek
taraflı feshetme yolunu seçti. İşe yaramazlığı bir tarafa bu fesihlerden
çıkardığım bir sonuç var: Demek ki değer yargıları birbirinden farklı olan toplumları
tek bir yaptırım çizgisinde buluşturmak için yeterince küreselleşmedik! Bu önemli.
Bu bozguna tepki göstermek için feminist kuruluşlar görevlendirildi
hızlıca. Şili’deki feminist grupların Türkiye’yi kınaması gibi. Türkiye’de de
bu hareketlilik var hâli hazırda ama ülkeler arası bir kriz dünya kamuoyunda
daha fazla yankı buluyor. Dünyadaki feminist örgütlerindeki aşırı kıpırdanmayı
sağlamak için uzun zamandır azami gayret gösteriliyor ve sonuçlar ortada.
Uzun zamandır gündemden düşmeyen ve hâlen tartışması
sonlanmamış “İstanbul Sözleşmesi”nin ekseninde bir süredir toplumsal cinsiyet
tartışmalarını da izliyoruz. Her nedense onun da zirvesinde feminizm var. Özellikle
son yirmi yılda feminist odaklı cinsiyet hakları konusunda tam bir kafa karışıklığı
oluşturmak ise genellikle gölgede kalan bir mesele.
Feminizm Türkiye’de 80’li yıllarda popüler bir mesele hâline
geldiyse de tabana yayılma imkânı bulamamıştı. Bunun fark edilmesi uzun sürmedi
ve 90’lardan itibaren uluslararası güdümlü geniş bütçeli STK’lar Doğu
şehirlerimizden başlayarak, köy köy dolaşarak feminizm etkisini tabanda artırdılar
ve kullanışlı hâle getirdiler.
Cinsiyete dair toplumların ortak zihnine ve ferdî algılara
yerleştirilen karışık fikirler ve cinsiyetsizleşmeye yatkınlık oluşturma çabası,
yeni bir şeymiş gibi algılanıyor ama bu da o kadar yeni bir şey değil.
Feminizm 90’lar sonu itibariyle küresel eğlence unsurlarının
başat konusu oldu. Cinsiyetsizlik önermeli ürünler ise ise ağırlıklı olarak son
on yıldır feminizmle yan yana yürüyor. Bunlara dair güdümleme, ince mesajlardan
altı kalınca çizilmiş deklarelere dönüştü.
Üstelik bir dijital yayın kanalında çocuk istismarı filmi
yüzünden kopan kıyamete bakıp aldanmamak lazım. Yıllar önce de küçük kızların teşhirine
tanıklık etti sinema ve diziler. Yani o da yeni bir şey değil. Yalnızca kurgu
merkezinde yer almayan, yan unsurlarla defalarca küçük çocukları dahi ve
istismar eden sürüsüyle yapımı burada saymak mümkün olmaz. Evet, onun da altı
daha kalın çiziliyor hepsi bu.
Eğlence herkesin gündemi olmayabilir, ama dünyada kendini
bundan arındırabilmiş azınlık dışında herkesin payını aldığı bir sektör. Okur
yazar çevrelerince eğlence dünyası kıylükal bir mesele olarak değerlendirilip göz
ardı edilse de çoğunluğun yönelim ve tüketim durumuna bakılırsa son derece
ciddi bir konu.
Bugün çok tartışılan dijital alanların başı çektiği sinema
ve dizi eğlencelikleri, Amerikan’ın başını çektiği uluslararası birçok film ve TV
şirketi, müzik endüstrisi, yani çokça izlenen, dinlenen, takip edilen, geniş
kitleleri peşinden sürükleyen ne kadar iş varsa -Batı’nın kendi mantığıyla da- birer
eğlence unsuru. Zira çok önemsenen fakat gişede tutunmayan filmlerin pek kale
alınmadığı Oscar dahi eğlence endüstrisinin zirvesi sayılıyor. Çünkü sanatı az,
eğlendirme kaygısı fazla; üretimleriyse dünyanın her yerindeki kitleler
tarafından tüketiliyor.
Satır arasına sıkışmış eşcinsellik, cinsiyetsizlik ve
çocukların cinselliklerini sömüren pedofil yapımlar, eğlence alanlarında artık
tartışmasız gün yüzünde. Bunları tartışmaya açmak ya da yasaklanmasını talep
etmek ne izleme oranlarını azaltıyor ne de bu yapımların sonunu getiriyor.
Eğlencenin köklerini oluşturan edebiyat ve sanat malzemesi bu
meseleleri daha erken ele alıyor ve avangart bir noktaya taşıyor; sonrasında müzik
ve sinema sektörüyle sıradanlaşması izleniyor. Bu akış öyle güçlü ve birbiri
içinde uyumlu ki hukuki düzenlemeler dahi bunlarla başa çıkamıyor. Eğer kısıtlama
sağlanırsa sansürcülük ve insan hakları tartışmalarının boğuculuğuna çekiliyor.
Bugün bir atak sergilediği düşünülen birçok fikir çatışmasının
temelinde işte bu organize güdümleme var. Sanat ve eğlence alanlarında çok
erken bir dönemde tohumları atılıyor, yeni nesillerin zihinsel biçimlenmeleri
büyük ölçüde bu alanlarda gerçekleştiğinden birinin çıkıp dünyaya “haydi hep
birlikte cinsiyetsizliği savunalım” demesine gerek kalmıyor. Kitleler bu fikri
farkında olmadan özümsemiş olduğundan, söz ya da fiille destek verirken buluyor
kendini. Yani anormallerin normalleşmesini izliyoruz.
Hakikati savunmak için boykot, en etkili ve insani yöntem. Ancak
en geniş çaplı boykot bile artık üç gün sürüyor. Hakikat savunuculuğu yapan aktivist
mizaçlıların bile kendini mesnedi bozuk eğlence alanlarından arındıramadığı bir
gerçek.
Şiddet, cinsiyet bocalamaları, feminizm, çocuklarda cinsellik
eğilimi ve cinsel kimlik belirsizliği üzerine yapımlarla çevrili her yanımız.
Özellikle bu yıl ve sonrasında ahlaki ve insani olarak doğru yerde konumlanmış
bir şeyler izlememiz her zamankinden zor olacak.
Sözlük şöyle diyor:
Cinsiyet; bir
canlı varlığın üremede oynadığı role göre erkek veya dişi oluşunu belirleyen ve
yaratılıştan gelen özellik, erkek veya dişi oluş, eşey (Kubbealtı Lugatı).
Kötülüğün de şiddettin de cinsiyet tartışmalarının da yeni
bir şey olmadığı şu dünyada işin gerisi, boykota güç yetirmekle ilgili…