30 Kasım 2018

Çocuklar bunu hak etmiyor!

Çocuklar bunu hak etmiyor!

Büyüklerimizden çok duyar olduk “Şimdiki çocuklar çok şansı!” Ardından da genellikle şu cümleler gelir. “Bize ancak bayramlarda elbise alınırdı. Arefe günü ayakkabılarımıza sarılıp ta uyurduk.” Bu değerlendirmeleri dinleyince, bizde biraz hüzünleniyor, onların çektikleri sıkıntılardan ve bizleri yetiştirirken yaptıkları fedakârlıklardan dolayı büyük saygı duyuyoruz. Ancak onlara söylemesek te maddi nimetlerin bolluğundan dolayı, şimdiki neslin daha şanslı olduğu tezini doğru bulmuyorum.

Evet, orta gelirli bir aile olmamıza rağmen, evladımızın kum terliği, bahçe terliği, sandaleti, babeti, yazlık ayakkabısı, spor ayakkabısı, hafif kışlık ayakkabısı ve kışlık botu olmak üzere 8 çift ayakkabısı var. Günümüzde birçok çocuk, aynı şekilde nimet bolluğu içinde yaşıyor.

Buna rağmen evladımız, sahip olduğu ayakkabılarını, büyüklerimizin o tek çift ayakkabılarını özgürce eskittikleri gibi eskitemiyor.

       Çünkü:

  • Onlar gibi sabahtan akşama kadar sokaklarda oynayamıyor. Çimlerde koşturup, bayırlardan yuvarlanamıyor.
  • Onlar gibi ağaçlara çıkamıyor. Dalından koparıp tazecik meyvelerin tadına bakamıyor.
  • Onlar kadar çok arkadaşı yok. Oyuncakları çok ama dedelerinin/ninelerinin kendi elleriyle yaptıkları uyduruk oyuncaklar kadar değerli ve mutlu edici değiller.
  • Ayakları onlar kadar toprağa, suya değmiş değil, kaygısızca kirlenebileceği çamurlar yerine marketlerden aldığımız oyun hamurlarını, kinetik kumları yoğuruyor.
  • Yedikleri içtikleri onlarınki kadar doğal, soluduğu hava onların ki kadar temiz değil.
  • Biz yanında değilsek, onlar kadar evden uzaklaşamıyor.
  • Akrabalarını, komşularını onlar kadar iyi tanımıyor ve büyüklerinden aynı doğal sevecenliği göremiyor.

Modernite, geleneğimizi, geçmişimizi, sahip olduğumuz bütün değerleri alt üst ederken; insanoğlunun en saf, en masum ve en özgür olması gereken çocukluk dönemini de acımasızca çiğnemeyi hiç umursamıyor.

Çocukların gelişmesinde gıda kadar önemli diyebileceğimiz bir ihtiyacı olan oyun için, sahip olması gereken fiziki faktörlerin gasp edilmesi yetmiyormuş gibi; çözüm olarak sunulan yeni postmodern yöntemlerle manevi faktörleri de elinden alınmaya çalışılıyor.

Çocuk için ebetteki en önemli manevi faktör olan ebeveynlerin ilgisi, vakti, emeği hatta kendileri çocuğun dünyasından alınmaktadır. Bir diğer manevi faktör ise çocuklarımızın hayal dünyasıdır.

Karı-koca çalışmak zorunda olduklarına ikna edilen ebeveynler için en büyük problemlerden biri çocukların yetiştirilmesidir elbet. Modernite “yardıma yetişmiş” çözümü bulmuştur: “Okul öncesi eğitim”

Sadece Türkiye'de değil, modernitenin yerleşebildiği bütün ülkelerde, birçok uzman, aileleri okul öncesi eğitim konusuna teşvik etmektedir. 4 yaşından önce kesinlikle başlanmamasını tavsiye eden uzmanların sesi ise daha az çıkmaktadır.

Fransa'da zorunlu eğitim 3 yaşına indirilmiştir bile. OECD'nin 2017 göstergelerinde Türkiye okul öncesi eğitime katılım oranı yetersiz bulunmaktadır. 3 yaşındaki çocukların yalnızca yüzde 9'u okul öncesi eğitme kayıtlı diye Türkiye için endişelerini belirtmektedirler. OECD üyesi ülkelerin ortalaması ise, 3 yaşta %78'e, 2 yaşta ise %39'a yükselmiş durumdadır. Yakında kundaktaki bebekleri de isterlerse şaşırmamak gerekir. Bu arada okul öncesi eğitime bu kadar meraklı olan OECD'nin çalışma alanını ifade eden açılımını  (İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) hatırlatmakta yarar var.

Globalleşmecilerin eğitim üzerindeki asıl amaçlarının, kurmaya çalıştıkları materyalist yenidünya düzeninde, ekonomik sistem için ihtiyaç duydukları, özgürlüğü elinden alınmış ve razı edilmiş toplum yapısı ve dayatılacak her şarta uyumlu personel yapısı olduğunu anlayalım.

Okul tipi eğitim gibi, okul öncesi eğitimde bu amaca göre kurgulanmıştır.

Bir sonraki yazımızda bunu detaylandırmaya çalışacağız inşaAllah.