ÇOCUKLARDA EKRAN BAĞIMLILIĞI ve ZARARLARI
Bugünün çocuklarını “modern çağın en masum ve en mağdurları” olarak tanımlamak abartı olmaz. Hiçbir sorumlulukları olmamasına rağmen savaşların, yoksulluğun, küresel ısınmanın en çok mağdur ettiği grup, çocuklar. Bugün neredeyse tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgınından en çok etkilenenler yine çocuklar oldu. Yetişkin hırsların ve kavgaların gölgesinde boy vermeye çalışan küçük fidanlar için her gün biraz daha zorlaşıyor çocuk olmak ve çocuk kalmak.
Unecso,
tarafından açıklanan verilere göre Koronavirüs salgınının en yoğun olduğu
dönemde dünya genelinde 193 ülkede okullar kısmen veya tamamen kapandı ve
1.596.842.024 öğrenci okuldan mahrum kaldı. Bu oran toplam öğrenci sayısının
%91,2’sini oluşturuyor (World Health Organization [WHO], 2020). Okul, çocuğun
umudu, neşesi, sosyalliğidir. Okulun kapanması çocukların arkadaşlarından,
öğretmenlerinden, çocukluk sevincinden mahrum kalması demektir. Üstelik bu
durumun yol açtığı öğrenme kayıplarının hangi düzeyde olduğu ise henüz
bilinmiyor.
Koronavirüs salgını sürecinde çeşitli
zorunluluklardan dolayı, uzaktan eğitime geçilmesi ve çocuklara yönelik
kısıtlamalar, daha fazla ekran kullanımını getirdi. Salgın nedeniyle yakın
geçmişte başlayan “Dijital Çocukluk Çağı” tüm dünyayı etkisi altına
aldı. Araştırma sonuçlarına göre; 0-2 yaş aralığındaki çocukların %74’ü
televizyon, %49’u akıllı telefon, %35’i tablet, %12’si masaüstü veya dizüstü
bilgisayar, %9’u oyun konsolu kullanıyor. 9-11 yaş aralığında ise çocukların,
%91’i televizyon, %78’i tablet, %73’ü masaüstü veya dizüstü bilgisayar, %68’i
oyun konsolu, %67 si akıllı telefon kullanıyor (PEW, 2020).
Çocukların sosyal medya farkındalığını ve kullanımını inceleyen bir araştırmaya
göre henüz üç yaşındaki çocuklar, Youtube uygulamasını bilmekte ve
kullanmaktadırlar (Sapsağlam, 2018).
Amerikan Pediatri Akademisine göre çocuklar 18-24.
aya kadar ekran kullanmamalı, iki-beş yaş aralığında ise günde en fazla bir
saat ekran kullanmalıdır (APA, 2019). Benzer şekilde Dünya Sağlık Örgütü bir
yaşından önce hareketsiz ve oturarak ekran kullanımının olmaması, iki yaşından
büyük çocuklarda ise günde en fazla bir saat hareketsiz ekran kullanım
süresinin olması gerektiğini belirtmektedir (WHO, 2019).
Çocukların zamanlarının büyük bir bölümünü ekran
karşısında geçirmeleri, obeziteye, depresyona, sağlıksız ve yetersiz
beslenmeye, kaygı bozukluklarına, dikkat eksikliği ve hiperkaktivite bozukluğuna
(Stiglic ve Viner, 2019), uyku problemlerine (Cespedes, vd., 2014) ve göz
sağlığıyla ilgili problemlere (Ku, vd. 2019) yol açmaktadır. Kanada'da
yapılan bir araştırmada, günde iki saatten fazla ekran kullanımının, okul
öncesi dönem çocuklarında Dikkat Eksikliği ve Hipekaktivite Bozukluğu (DEHB)
görülme olasılığını yaklaşık 8 kat artırdığı belirlenmiştir (Tamana, vd.,
2019).
Dijital medya kullanımının ve elektronik aletlerin
bu kadar yaygınlaştığı bir dünyada çocuklarımızı bunlardan tamamen soyutlamamız
hem mümkün değil hem de gerçekçi değil. Kaldı ki bunu başarmak artık
yetişkinlerin kendileri içinde kolay değil.
Peki, o zaman ne yapmalıyız?
Çocuklar gelişimsel özellikleri gereği, meraklı,
öğrenmeye aç ve hareketlidirler. Eğer çocukların bazı şeyleri yapmalarını
istemiyorsak, onlara yaptıklarında onaylayacağımız ve kendilerinin de mutlu
olacağı seçenekler sunmalıyız. Televizyon izleme, bilgisayarla oynama, tableti
elinden bırak, evde koşma, gürültü yapma, soru sorma, sus konuşma…Bu türden
bir ebeveynlik anlayışı hem anne baba hem de çocuklar için oldukça
yıpratıcıdır.
Çocuklarımız
için, doğayla ve insanla etkileşim halinde olacakları, yeteneklerini ve
ilgilerini keşfedecekleri, yaşamı fark edecekleri, hareket edebilecekleri
zamanlar ve ortamlar oluşturabiliriz. Çocuklarımızın ekran bağımlısı olmasına
müsaade etmeyelim. Sadece bedenlerini ve beyinlerini değil, kalplerini ve
ruhlarını da beslemeye gayret edelim. Tıpkı yaşam gibi eğitim de bir denge
üzerine kurulmalıdır. Çocuk eğitimi sadece bilgi ve teknoloji değil, beceri,
terbiye ve ahlak da içermelidir.
Vesselam…