06 Kasım 2017

Çocukları kim, ne için kaçırıyor, bunu Mooncular mı yapıyor?

Birkaç gün önce televizyonu açtığımda ATV'nin KJ'sinde “nikâha bir hafta kala evlatlık verildiğini ve âşık olduğu kişinin ağabeyi olduğunu öğrendi” yazıyordu.

Dikkat kesilip hikâyeyi öğrenmek için takibe koyuldum. Ancak bu kez ekranda evlatlık olarak büyütülen bir gencin, kendisini büyüten kadın ile birlikte gerçek ailesini araması konuşulmaya başlandı.

O an henüz yeni okuduğum ve masamda duran Bayram Keten'in “Ay çarpması ayinleri” kitabına ilişti gözüm.

esra-erol-evlatlik

Bir yandan da aklıma 2010 yılında haber müdürlüğünü yaptığım bir televizyon kanalına gelen gözü yaşlı adamın anlattıkları ve yaptığımız haberler geldi.

Gariban adamın elindeki evrakları incelediğimizde yaklaşık 15 yıl öncesinde İstanbul Anadolu Yakası'nda meşhur bir doğum evinde çocuğu doğmuş. 'Çocuğun ölü doğdu' denilmiş.

Cesedini istemiş, oyalanıp çeşitli bahaneler üretilmiş ve verilmemiş. Israrların ardından da kimsesizler mezarlığına defnedildiği bildirilmiş. Yıllar süren mücadeleden sonra da kendisine bir bebek mezarı gösterilmiş. Adam mücadelesini sürdürüp mezarı açtırmış, DNA testinde mezardaki bebeğin kendi çocuğu olmadığı anlaşılmış.

Bunun üzerine hastane ile biz temasa geçtik. Hastane yönetimi o tarihteki kişilerin emekli olduğunu ve hastanede çalışmadığını söylediler. Meseleyi ısrarla takip ettiğimizde, söz konusu günde hastanede hiçbir ölü doğum kaydının olmadığı bilgisine ulaşmıştık.

Haberimizi yaptık. Ancak ne savcılardan, ne bakanlıktan, ne başka birimlerden ne tekzip, ne de konuyu takibe yönelik bir tepki geldi. Herkes sus pustu.

Bu haberin üzerine aynı hastanede hemen hemen aynı hikâyeyi yaşamış iki gariban kişi daha geldi. Onları da haberleştirdik. İşte o gün “Organ Nakli Hakkında Gizlenen Gerçekler” kitabını acilen yazmam gerektiği yönündeki kararlılığım pekişti.

Anlatılanlar tahammül edilesi şeyler değildi. 15 yıldır çalınan kızını, oğlunu arayan babalar vardı. Hiç pes etmemişlerdi, evlatları hakkında iyi bir haber almak için canlarını bile fedaya hazır ebeveynlerdi karşımızda duranlar.

İşim ve çalışmalarım gereği çok sayıda benzer hikâye duydum. İddialar öylesine çok ve korkunç olmasına rağmen devlet denilen aygıtı harekete geçirmeye yetmiyordu. Şimdi benzer hikâyelerin ATV ekranlarında takip edilmesi çok memnuniyet verici.

Esra Erol'un programındaki hikâyeler daha çok Adana'daki bir doğumevinde geçiyor. Birkaç günkü izlememden anladığım kadarıyla mesele sanıldığından çok karmaşık ve bir çocuk mafyası ile karşı karşıyayız. Ama bilinmeli ki yukarı da anlattığım örneklerde olduğu üzere bu oldukça yaygın. Sadece hastane çalışanlarını değil, bunların tüm bağlantılarının da çözülmesi şart.

Mesela istihbarat örgütlerinin elinde bu konuda neler var, erişilip ortaya konulması gerekiyor. Ya da hiçbir şey yok ve devlet sadece seyirci mi bununda ortaya çıkması şart.

NE OLUYOR BU ÇOCUKLARA?

Malum, dünyada çok sayıda çocuk mafyası var. “Öldü” diye verilmeyip kaçırılan çocuklar, sezaryen yapılanların bir bölümü, ya da kaçırılan büyük çocuklar çeşitli amaçlarla kullanılıyor. Okurlarımız hatırlayacaktır, bu hususta Yeni Söz'de de çok sayıda manşet haber yaptık.

Bu çocuklar ya çocuğu olmayanlara satılıyor. Ya dilenci mafyasına veriliyor. Ya organ yetmezliği yaşayan zenginlere organ için doğranıyor. Ya satanist ayinlerinde kullanılıyor. Ya tecavüz için köleleştiriliyor. Ya da neseb karışıklığı için bebekler doğumhanede bilerek karıştırılıyor.

Size ait olduğunu sandığınız çocuk başkasına, sizin çocuk da bir başkasına verilebiliyor.

Dünyada bunun sayısız hikâyesi var. Bunu şeytanca amaçlar için yapan örgütler, tarikatlar mevcut. Bunlardan biri de FETÖ ile aynı şeytani yapıya bağlı Moon!

DOĞDUKLARI HASTANEDE KARIŞTIRILIYOR

Allah lütfederse yakında çıkmasını ümit ettiğim iki bin yıllık bir hikâyeyi anlatan kitabımızda kapsamlı bir şekilde işlenen alçaklığın kısa bir özetini aktaralım, Bayram Keten'in 1996 sadece bir kez basılan “Ay çarpması ayinleri” isimli kitabından... Roman adıyla basılmasına rağmen çoğunlukla gerçek sapkınlıkları anlatan kitabın 80-81. sayfalarında yer alan bir kesiti okuyarak başlayalım o halde.

İğrençliği şöyle anlatıyor: “Tarikatımızın belki de başka inançları en kızdıran yanı; dünyaya sonsuz kardeşliğin getireceği sonsuz barışı ancak sevişmeyle sağlayacağımıza inanmamızdı. Sınırsız sevişmede herkes bir gecede üç kişiyle sevişebiliyordu. Böylece çocuğun babası bilinmediğinden, insanlar arasındaki ırk takibi kalkıyordu. Şu soru sorulabilirdi 'ırk anne bilindiğinden anneden devam edebilir.'

Bu tehlikeyi de ortadan kaldırmak için çocukların 'doğdukları hastanede hemen anne babaları karıştırılıyordu. Böylece annenin de kendi çocuğunun gelişimini takip etmesi engelleniyordu. Çocuklar da anne ve babalarının onlara bencilce sahip çıkışından kurtuluyordu.

Anne babalar başkasının çocuğunu kendi çocuğuymuş gibi yetiştirerek dünya barışına büyük bir katkıda da bulunuyor ve bu görüşlerle yetişen çocuklar başka çocukların kendi kardeşleri olabileceğini bildiklerinden daha temkinli oluyor ve öldüresiye kavga etmiyorlardı.

Sonsuz dünya barışı için çok hayalci bir çözüm bulduğumuzu söylüyorlar. Ama biz bu inancımıza hep sahip çıkacağız. Sınırsız sevişme sayesinde, birisini gördüğümüzde, onun kendi çocuğumuz olabileceği ihtimali olduğundan, herkese karşı sevgiyle davranmaya zorlayacaktır bu bizi. Bir insanın eğer bin insandan birinin kendi çocuklarından biri olacağını bilse insanlara nasıl davranacağını bir düşünün lütfen…” 

Bu alçaklığın ülkemizde ve batıda da çeşitli sapkın yapılarda farklı adlarla uygulandığını bilmeyeniniz var mı? Duymuşsunuzdur ama asıl amacın bu olduğunu bilmeyebilirsiniz elbette!

HULKİ CEVİZOĞLU'NA GİDEN FAKSTA NE YAZIYORDU?

Tam adı ‘Dünya Barışı İçin Aile Federasyonu ve Birlik' olan Mooncuların kitapta da anlatılan faaliyeti konusunda Hulki Cevizoğlu'nun hazırlayıp sunduğu, Ceviz Kabuğu programına 2002 yılında bir faks gider. Faksta Moon Tarikatı'nın hastanelere sızarak, bebekleri değiştirdiği yazılıdır.

Mart 2002'de Ankara'da Sheraton'da düzenlediği toplantı sonrasında Moon örgütünün Türkiye'de çeşitli doğumevi ve hastanelere sızarak, bebekleri değiştirdiği şayiaları dikkat çekicidir. Bunun asıl nedeninin ‘insan soyunun karıştırmak' gibi şeytanî bir amaç için yapıldığı dile getirilir.

'Ceviz Kabuğu' programına konuk olarak katılan 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Osman Zümrüt, Moon Tarikatı'nın böyle eylemler düşünmüş olabileceğini, bugüne kadar bebek değiştiren bir tarikat mensubunun yakalandığının duyulmadığını, yakalanmamaları, yapmayacakları anlamına gelmediğini belirtip herkese dikkatli olması çağrısı yapar. (01.04.2002, Hürriyet)

Küçük dilinizi yuttunuz mu bilmem ama bilinmesi gereken bir şey var, tehlike çok büyük.

Bir genç kız ve erkek evlenmek üzere iken kardeş olduklarını öğreniyorlar. Prof. Cevat Akşit hoca anlatıyor: “Müftülük yapıyordum. Bir adam çıkageldi. Evli ve üç çocuğu olduğunu, ancak o gün karısının aslında kardeşi olduğunu öğrendiğini söyledi. Derhal ayrılması gerektiğini, nikâhın geçersiz olduğunu söyledim.”

Buna bir de sperm ve yumurta bankası ile taşıyıcı annelik facialarını ekleyiniz. Evet, bu üçü ülkemizde yasak ama Doğan Medya veya aynı çizgideki benzer yayın organlarının 2 ve 3. sayfaları ile eklerinde Kıbrıs veya Ukrayna gibi ülkelerdeki sperm bankasından aldıkları spermle hamile kaldığını anlatan ülkemizden çok sayıda soysuzun hikâyesini görürsünüz.

Hatta 19 Kasım tarihli “Sapıklık bunların kimliği” başlık yazımızda FETÖ'nün adamlarından Eyüp Can'ın sevgilisinin sperm bankasından nasıl hamile kaldığını anlattığı yazısını nakletmiştik.

Neseb karışıklığına yol açan; kardeş evlilikleri, gizlice evlatlık verilenlerin tespiti, bunların tekrar yaşanmaması ve suça karışan alçakların cezalandırılması için Tayyip Erdoğan'ın KHK yetkisini kullanarak, acilen içinde savcıların da bulunduğu büyük yetkilerle teçhiz edilmiş bir komisyon kurmalı.

Bu heyet, bütün hastane kayıtlarını incelemeli, şikâyetleri dinlemeli, konu adli ve idari makamlara iletilerek gerekli müeyyidelerin uygulanması, nüfus ve nesep kayıtlarının düzeltilmesi, insanları bitap düşüren, acı içinde kıvrandırarak bir ömür tüketmelerine yol açan acı hikâyeler sona erdirilmesi için çalışmalı.

Bir veba olan bu mesele tek başına bir televizyon programlarına bırakılmayacak kadar mühim, zaman kaybetmeye tahammül olmayacak kadar elzem. Lütfen hemen el atın!