14 Şubat 2019

Çocuklarımızı Yani Geleceğimizi Çalıyorlar

Dal nasıl, yaprak nasıl, ekin nasıl büyürse,

Toprak nasıl uyanırsa bir incecik yağmurdan,

Orda bir çocuk büyür yumak yumak bir nurdan,

Burda ben…

 

Yavuz Bülent Bakiler, bu dizelerle anlatmıştı çocuğu.

İnsan için çocuk, umut demek, gelecek demek, mutluluk demek. İnsana verilmiş en güzel armağan ve en kıymetli emanet. Çocuklar, milletlerin ve devletlerin varlık teminatıdır. Bir millet ancak çocuklarının ve gençlerinin idealleri nispetinde ideal sahibidir.

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre; Türkiye toplam nüfusu 2017 yılı sonu itibariyle 80 milyon 810 bin 525 iken, 15-24 yaş grubundaki genç nüfus 12 milyon 983 bin 97 oldu. Genç nüfus, toplam nüfusumuzun %16,1'ini oluşturuyor (TÜİK, 2018). Bu rakamlar elimizdeki gücün ve sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu anlatıyor, ta ki görene, anlayana.

Bana göre ülkemizin en önemli meselesi çocuklarını korumaktır. Zira bugün hedeflenen şey milletin çocuklarını çalmak, elinden almaktır. Çalmak derken bunu mecazi anlamda kullandım. Anlatmak istediğim şey, düşünceleri, inançları, kavramları, kaygıları, idealleri ve algıları çalınmış çocuklar.

Çocukları çalma işinin bazen dijital oyunlarla, bazen sosyal medya araçlarıyla, kimi zaman dizilerle ve son zamanlarda özellikle uyuşturucu madde bağımlılığıyla yapıldığını söyleyebiliriz. Yani çocuklarımızı bizden koparmak için her yol deneniyor. Son yıllarda yakalanan uyuşturucu madde miktarlarına bakarsanız tehlikenin boyutunu çok net görebilirsiniz.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun yaptığı başka bir araştırmaya göre, 2016 yılında 333.435 çocuk hakkında suç teşkil eden çeşitli fiiller yüzünden güvenlik birimlerince işlem yapıldı. Aynı rakam 2010 yılında 188, 044 idi. Güvenlik birimlerince hakkında işlem yapılan çocuk sayısında yaklaşık %80 düzeyinde bir artış söz konusu. Bu çocukların bir kısmı mağdur olduğu için bir kısmı ise suçlu olduğu için hakkında işlem yapılmış çocuklar.

Evvela anne babalar olarak çocuklarımızı ne kadar koruyoruz bunu sorgulayalım. Yüksek güvenlik önlemleriyle korunan evlerde yaşıyorken elimizden alınan, bizden çalınan çocuklarımız var ne yazık ki. Bu noktada kamu kurum ve kuruluşlarının, anne babaların ve bu ülkede yaşayan herkesin sorumluluğu var. Bu mücadele sadece devlet eliyle başarılabilecek bir mücadele değil.

Çocuk misali büyür ve gelişir toplumlar. Bugün çocuk olan yarın vatandaş, anne, baba, öğretmen, hâkim, doktor, usta, terzi, polis olur. Çocukluk, içine iyiliğinde kötülüğünde girebileceği bir heybe gibidir. Günü gelince bu heybe açılır ve heybenin içindekiler etrafa saçılır. Bu yüzden çocuklarımızın iyi şeyler biriktirmesi için çaba sarf edelim ve duyarlı olalım.

Çocuklarımızın yediğinden içtiğinden, izlediği televizyon programlarından, oynadığı dijital oyunlardan, arkadaşlarından, okuduğu kitaplardan yani yaşamlarından haberdar olalım. Çocukları baskı ve korku altına almak değil kastım. Tabi ki onlara seçim yapma özgürlüğü verelim, özgürce hareket edebilecekleri, kendi kararlarını verebilecekleri alanlar oluşturalım ama bunun müspet bir zeminde olmasına özen gösterelim.

Sömürmek ve tüketmek üzerine kurulu modern kültürün, çocuklarımızın inançlarını, ideallerini, kavramlarını, kaygılarını ve algılarını sömürmesine izin vermeyelim. Çocuklarımızı köklerinden ve kültüründen koparmak için kurulan oyunları bozmak zorundayız. Devletimiz için, milletimiz için, tarihimiz için bu oyunu bozmak zorundayız.

Çocuklarımızın bu acımasız sömürü düzeninde ayakta kalabilmesi için onların sadece bedenlerini değil, beyinlerini, kalplerini ve ruhunu da beslemek zorundayız. Onları kendi inanç ve değerlerimizle, kendi kültürümüzle besleyelim ki rüzgârın önündeki yaprak misali savrulup gitmesinler.

 

Vesselam…