ÇOCUKSUZ DÜNYA PROJESİ
Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;
Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...
İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;
Çocukların kalbinde işler zaman
rakkası...
Çocuğa, çocuklara böyle seslenmişti
Üstat Necip Fazıl. Ve bu şiirdeki en çarpıcı vurgulardan biri üstadın çocukları
“İnsanlık zincirinin ebediyet halkası”na benzetmesi olsa gerek. Evet çocuklar
bir milletin ebediyete kadar var olabilmesinin tek yoludur.
Çiçekleri, kuşları ve kelebekleri olmayan bir
orman ne kadar ormansa, çocuksuz bir yaşam da o kadar yaşamdır. Çocuklar
yaşamın en masum, en pozitif ve neşeli yanıdır. Fakat birileri çocuklardan
ciddi şekilde rahatsız ve bu rahatsızlıklarını aksiyona dönüştürerek “Çocuksuz Dünya
Projesini” dolaşıma soktular.
İnternette basit bir arama yaptığınızda
ülkemizde çok sayıda “çocuk kabul edilmeyen” otel, restoran ve dinlenme
tesisinin olduğunu ve bunların sayısının hızla arttığını görebilirsiniz. Ne ara
çocuklara bu denli düşman kesildiniz ve çocukların sesinden, neşesinden,
gülücüklerinden rahatsız oldunuz. Çocuklar size hangi kötülüğü yaptı.
Az buçuk bizimde otellerde kalmışlığımız,
restoranlara gitmişliğimiz var. Pek çok insan gibi. Fakat gittiğim hiçbir
otelde, tatil köyünde yahut restoranda çocuklardan, çocuk gürültüsünden
rahatsızlık duymadım. Bu teknik olarak da pek mümkün değil. Zira otellerde
bangır bangır çalan müzikler yüzünden çocukların gürültülerini duymak çok zor.
Bu tür projelerle insana çocuksuz daha
mutlu ve huzurlu olacağı, çocukların bireysel hazların ve zevklerin önündeki en
büyük engel olduğu fikri kanıksatılmaya çalışılıyor. Öyle ya onlara göre insan
sadece dünyada var olan ve hazları için yaşaması, tüketmesi gereken bir varlık.
Bu tarz projeler insanın biyolojik olarak devamlılığını sonlandırma, dünya
nüfusunu azaltma ve insanı yalnızlaştırma amacının dışa vurumu aslında. Üzücü
olan ise bu yıkıcı, çürütücü ve aşırılık içeren söylemlerin destek buluyor
olması. Adamlar bizim aklımızla alay ediyorlar.
Çocuklar, bir toplumun var olma
sebebidir. Toplumlar manen ve biyolojik olarak yaşarlar ve ölürler. Manen bir
toplumun ölmesi inanç, değer ve kültürünü gelecek kuşaklara aktaramaması ile
olur. Toplumların biyolojik olarak ölmesi ise yeni doğan kişi sayısının ölen
kişi sayısından az olması durumunda gerçekleşir. Bunun örneğini görmek
isterseniz Avrupa kıtasına bakabilirsiniz.
Burada kastettiğim şey salt doğurganlığın
artması değil elbette. Sağlıklı, mutlu, ahlaklı, gelişimsel ihtiyaçları
karşılanan, iyi bir yetişme ve eğitim olanağı sağlayabileceğimiz çocuklar
yetiştirmek. Çünkü çocuklar bir toplum için sadece biyolojik devamlılık sebebi
değil aynı zamanda kültürün, değerlerin, inanç sisteminin, umudun ve mutluluğun
devamlılığı demektir. Çocuklar tüm insanlar için geçmiş ve gelecek arasındaki köprüdür.
Dünyanın kaynaklarına sahip olmak ve
onları kendi arzularına göre yönetmek isteyen zalimler, dünyanın en masum ve en
çok korunmaya muhtaç varlıkları olan çocukları hedef alarak aslında ne kadar merhametsiz
ne kadar çıkarcı ve değer tanımaz olduklarını da göstermiş oluyorlar.
Bu çürütücü ve yıkıcı projelere verilebilecek
en güzel cevap, ailemize, çocuklarımıza, değerlerimize ve inancımıza sıkı sıkı
sarılmaktır. İnsan sadece kendi için yaratılmamıştır. Çocuklar, hayvanlar,
bitkiler ve dahi nesne insana emanettir. Ve bir insanın ardında bırakabileceği
en güzel eseri hayırlı evlattır.
Vesselam…