07 Ekim 2021

​ÇOCUKSUZ DÜNYA PROJESİ

Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk;

Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...

 

İnsanlık zincirinin ebediyet halkası;

Çocukların kalbinde işler zaman rakkası...

 

Çocuğa, çocuklara böyle seslenmişti Üstat Necip Fazıl. Ve bu şiirdeki en çarpıcı vurgulardan biri üstadın çocukları “İnsanlık zincirinin ebediyet halkası”na benzetmesi olsa gerek. Evet çocuklar bir milletin ebediyete kadar var olabilmesinin tek yoludur. 

Çiçekleri, kuşları ve kelebekleri olmayan bir orman ne kadar ormansa, çocuksuz bir yaşam da o kadar yaşamdır. Çocuklar yaşamın en masum, en pozitif ve neşeli yanıdır. Fakat birileri çocuklardan ciddi şekilde rahatsız ve bu rahatsızlıklarını aksiyona dönüştürerek “Çocuksuz Dünya Projesini” dolaşıma soktular.

İnternette basit bir arama yaptığınızda ülkemizde çok sayıda “çocuk kabul edilmeyen” otel, restoran ve dinlenme tesisinin olduğunu ve bunların sayısının hızla arttığını görebilirsiniz. Ne ara çocuklara bu denli düşman kesildiniz ve çocukların sesinden, neşesinden, gülücüklerinden rahatsız oldunuz. Çocuklar size hangi kötülüğü yaptı.

Az buçuk bizimde otellerde kalmışlığımız, restoranlara gitmişliğimiz var. Pek çok insan gibi. Fakat gittiğim hiçbir otelde, tatil köyünde yahut restoranda çocuklardan, çocuk gürültüsünden rahatsızlık duymadım. Bu teknik olarak da pek mümkün değil. Zira otellerde bangır bangır çalan müzikler yüzünden çocukların gürültülerini duymak çok zor.

Bu tür projelerle insana çocuksuz daha mutlu ve huzurlu olacağı, çocukların bireysel hazların ve zevklerin önündeki en büyük engel olduğu fikri kanıksatılmaya çalışılıyor. Öyle ya onlara göre insan sadece dünyada var olan ve hazları için yaşaması, tüketmesi gereken bir varlık. Bu tarz projeler insanın biyolojik olarak devamlılığını sonlandırma, dünya nüfusunu azaltma ve insanı yalnızlaştırma amacının dışa vurumu aslında. Üzücü olan ise bu yıkıcı, çürütücü ve aşırılık içeren söylemlerin destek buluyor olması. Adamlar bizim aklımızla alay ediyorlar.

Çocuklar, bir toplumun var olma sebebidir. Toplumlar manen ve biyolojik olarak yaşarlar ve ölürler. Manen bir toplumun ölmesi inanç, değer ve kültürünü gelecek kuşaklara aktaramaması ile olur. Toplumların biyolojik olarak ölmesi ise yeni doğan kişi sayısının ölen kişi sayısından az olması durumunda gerçekleşir. Bunun örneğini görmek isterseniz Avrupa kıtasına bakabilirsiniz. 

Burada kastettiğim şey salt doğurganlığın artması değil elbette. Sağlıklı, mutlu, ahlaklı, gelişimsel ihtiyaçları karşılanan, iyi bir yetişme ve eğitim olanağı sağlayabileceğimiz çocuklar yetiştirmek. Çünkü çocuklar bir toplum için sadece biyolojik devamlılık sebebi değil aynı zamanda kültürün, değerlerin, inanç sisteminin, umudun ve mutluluğun devamlılığı demektir. Çocuklar tüm insanlar için geçmiş ve gelecek arasındaki köprüdür.

Dünyanın kaynaklarına sahip olmak ve onları kendi arzularına göre yönetmek isteyen zalimler, dünyanın en masum ve en çok korunmaya muhtaç varlıkları olan çocukları hedef alarak aslında ne kadar merhametsiz ne kadar çıkarcı ve değer tanımaz olduklarını da göstermiş oluyorlar.

Bu çürütücü ve yıkıcı projelere verilebilecek en güzel cevap, ailemize, çocuklarımıza, değerlerimize ve inancımıza sıkı sıkı sarılmaktır. İnsan sadece kendi için yaratılmamıştır. Çocuklar, hayvanlar, bitkiler ve dahi nesne insana emanettir. Ve bir insanın ardında bırakabileceği en güzel eseri hayırlı evlattır.

Vesselam…