01 Nisan 2017

Cumhurbaşkanlığının General Gürsel'den General Sunay'a geçişi

Bugün;28 Mart 1966 günü Cumhurbaşkanlığı süresi biten Darbeci Cemal Gürsel'in yerine Cuntacı General Cevdet Sunay cumhurbaşkanı seçilmesi vesilesiyle bu iki şahsın dönemlerinden sahneler sunacağız.

27 Mayıs Darbe Lideri  Olarak General Cemal  Gürsel

27 Mayıs 1960 tarihinde albay ve daha alt kademedeki subaylarca gerçekleştirilen darbe sonrasında Darbeciler Orgeneral Cemal Gürsel'i askeri uçakla İzmir'den Ankara'ya getirdiler. Gürsel MBK'nın daveti ile başkanlık görevini üstlendi ve Darbe lideri olarak kabul edildi. Gürsel “Yahu bu memlekette ben de general olduysam herkes general olur”(Erkanlı,1972,162) diyen bir kişiydi.

General Gürsel darbenin ardından bir yandan yeniden siyasi hayata dönüş ortamını dizayn etmekle meşgul oluyor, bir yandan da hala yüksek şiddette darbe titreşimleri yaşayan orduyu zabtetmeye çalışıyordu.

Nitekim Gürsel, Harp Akademisi diploma töreninde “Orduyu hasta olmakla itham etmiş daha sonra “Askerin siyasetle uğraştığı bir ülkede yıkılış mukadderdir”(Arcayürek,1985:198)  şeklinde tarihi bir açıklama yapmıştı.

Gürsel, siyasi ortamın darbenin hedefleri doğrultusunda işlemesi için de kolları sıvamış, bizzat toplum mühendisliğine soyunmuştu.

O günlerde kurulan Yeni Türkiye Partisi'nin başında eski DP'li Ekrem Alican vardı. Alican, DP'den kavga ile ayrılmış, Darbenin ardından kurulan Darbe Hükümeti'nde de Maliye Bakanı olarak görev almıştı.

Gürsel, bir gün Ekrem Alican'ı makamına çağırmış “Devamlı 27 Mayıs mı yapacağız?' diyerek Ekrem Alican'ı bir parti kurmaya ikna etmişti.” (Bozdağ,1993:125)

24 Aralık 1960 günü Maliye Bakanı Ekrem Alican görevinden istifa etti. Cemal Gürsel'in keyfine diyecek yoktu. Kendisine siyaset yapmak üzere gelen Fahrettin Kerim Gökay'a “Yeni partiye ne gerek var. Ekrem Alican'ın kurduğu partiye sen ve arkadaşların girin. Başka parti marti istemem”  demişti. (Öymen,1986:325)

Demokrat Parti'nin misyonuna talip olarak kurulan diğer oluşum olan Adalet Partisi'nin Genel Başkanı General Ragıp Gümüşpala ise  “Partimizin istikameti irticaya karşı mücadele olduğu kadar komünizme de taviz vermemektir.İnkılaplara bağlı olarak istikametimizi tayin edeceğiz.” (Dursun,2000:85) şeklinde kraldan daha çok kralcı bir açıklama ile siyaset sahnesindeki yerini almıştı.

Çünkü Adalet Partisi de esasen Demokrat Parti gibi bir toplum mühendisliği çalışmasıydı. Genelkurmay eski Başkanı Ragıp Gümüşpala, partinin başına geçmeden önce Darbe lideri Cemal Gürsel ile 1 Şubat 1961 günü Ankara'da 50 dakika süren bir görüşme yapmıştı.

Görüşmenin sonunda Gümüşpala, Gürsel'e ‘Eski bir arkadaş olarak bana ne tavsiye edersiniz?' diye sormuş, Darbe lideri Gürsel bu soruya “Sizin gibi bir arkadaşımızın yeni kurulacak bir partinin başında olması bana güven verir. Size başarılar dilerim”(Bozdağ,1993:132) şeklinde karşılık vermişti.

17 Eylül 1961 tarihinde seçimler olmuş darbeciler tam bir hayal kırıklığına uğramışlardı. Çünkü darbenin hedefindeki Demokrat Parti'nin yerine kurulan Adalet Partisi yüzde 35 oranında oy alarak seçimlerden 2. parti çıkmıştı. DP'nin bir başka devamı sayılan Yeni Parti de yüzde 13 oranında oy alınca karşılarına yüzde 48'lik bir oy bloku çıkan Darbecilerin bütün planları altüst olmuştu.

Seçimlerin ardından Silahlı Kuvvetler içinde yeni bir askeri cunta oluşmuş, ‘27 Mayıs Darbesi'nin hedeflerine ulaşmadığı ve vatanın yeterince kurtarılamadığını' iddia etmeye başlamışlardı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay da ‘Silahlı Kuvvetler Birliği' isimli bu cuntanın içinde bulunuyordu.

Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay, 23 Ekim'de dört kuvvet komutanının da içinde bulunduğu 24 general ile olağanüstü görüştü. Ardından 24 Ekim'de parti liderleri Çankaya Köşkü'nde darbe lideri Orgeneral Cemal Gürsel başkanlığında bir araya getirildi. 21 Ekim Protokolü'nün uygulanabileceğinin tehdidi altında parti liderleri Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanı, İnönü'nün ise Başbakan olması şeklinde ikna edildi.

Önce ikna olmaya yanaşmayan AP lideri emekli Genelkurmay Başkanı Ragıp Gümüşpala, yeni Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay tarafından “Madem partinin horozu sizsiniz, tavuklarınızı kanatlarınız altında tutun” (Mangırcı,1999:60)  şeklinde kabaca uyarılmıştı.

Darbeci General Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanı Seçilmesi

Aynı günlerde basın da AP kurucularını Gürsel'in Cumhurbaşkanlığı ve İnönü'nün Başbakanlığı konusunda ikna etmeye çalışıyordu.

Darbecilerin ve CHP'li medyanın hep birlikte Cumhurbaşkanı yapmak istedikleri, Darbe lideri Cemal Gürsel'in sağlığı ise buna hiç müsait değildi. Cihat Baban'ın Bakan olması münasebetiyle sıkça görüştüğü Darbe lideri Gürsel “Ciddi olarak hasta idi. Bir tarafı hemen hemen hiç tutmayacak kadar felçli idi.” (Baban,1970:243)

Buna rağmen yapılmak istenen; Sürekli olarak sivil yönetimin bir askerle Çankaya'da bütünleşmesi, Türkiye'nin bu birleşmeden doğan yöntemlerle yönetilmesiydi.” (Arcayürek,1985:110)

Sonuçta Darbenin iki önemli kurmayı General Fahri Özdilek ve General Sıtkı Ulay, Türk siyaset tarihine o günlerde kara bir leke olarak geçecek bir olaya imza attılar.İki kafadar general, Adalet Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayı Profesör Ali Fuat Başgil'i Başbakanlık binasına davet ederek onunla özel bir görüşme yaptılar. Demokrasinin üzerine gölge düşüren bu görüşme, daha sonra olayın kahramanları başta olmak üzere bir çok kişi tarafından yazılarak anlatıldı. Başgil'in anlatımına göre ise General Sıtkı Ulay, önce Başgil'e Cumhurbaşkanlığına aday olup olmadığını sormuş, Başgil'den evet cevabını alınca ipler birden kopmuştu. General Sıtkı Ulay, Başgil'e “Adaylığınızı geri almanız gerekiyor. Gürsel Paşa'dan başkasının cumhurbaşkanı olmasına müsaade etmeyeceğiz. Bir cunta kurulmuştur. Bu size söylediğimiz cuntanın bir tebliğidir. Kabul etmediğiniz takdirde parlamento dağıtılacaktır. Sizin de hayatınızı garanti edemeyiz” diyerek açıkça tehdit etmişti. (Başgil,1990: 98-99-100-101)

Sonradan çeşitli kaynaklara yansıyan bilgilere göre Sıtkı Ulay tabanca ile de Prof. Dr. Başgil'i ölümle tehdit etmişti. (Mangırcı,1999:70)

Bir başka kaynağa göre; Generaller Profesör Ali Fuat Başgil'in başına silah dayayarak “Bu işten vazgeçin. Aksi halde Etlik'te mezarınız hazır.” (Milliyet,2010) demişlerdi.

İki kafadar general, emekli asker ve AP Kurucusu Şinasi Osma'yı da çağırarak konuya yaklaşım tarzlarını ona gösterdiler. General Sıtkı Ulay her zamanki üslubuyla Şinasi Osma'ya “Bana bak Şinasi, siz bizim tüfeği alıp dağa çıkmamızı mı istiyorsunuz?” (Öymen,1986:341) diye çıkışmıştı.

Dinleyici localarının üniformalı subaylarca doldurulduğu, Adalet Partisi milletvekillerine parlamentoda ağır küfür ve hakaretlerin savrulduğu bir ortamda Darbe lideri General Cemal Gürsel Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı seçildi.

Gürsel, tek aday olarak girdiği seçimde 607 üyeden 434'ünün oyunu almış, 156 oy her şeye rağmen boş olarak atılmış, 17 üye de başkalarına oy vermişti. Muhalif Adalet Partisi'nin üye sayısının 229 olduğu parlamentodan Darbe liderine bu kadar direnç çıkabilmişti

Fakat ordu içinde kaynaşma devam ediyordu. ‘Silahlı Kuvvetler Birliği' isimli cunta, ‘vatanı yeniden kurtarmak için' toplantılar yapıyor, bildiriler yayınlıyordu.

Genelkurmay Başkanı Sunay'ın desteğiyle iyice kendilerinden geçen cuntacılar bir süre sonra Cemal Gürsel'e bir muhtıra verecek kadar işi ileri götürdüler. Bir yandan da yapacakları darbenin ardından emekli Orgeneral Kazım Orbay'ı Devlet Başkanı yapmak üzere plan kuruyorlardı.

Gürsel ne yapacağını artık şaşırmış bir vaziyetteydi. Bir gün kendisine ‘Vatanı yeniden kurtarmak için çalışıyoruz' diye tekmil veren 27 Mayıs Darbecisi Binbaşı Orhan Erkanlı'ya çekmecesinden kalın bir dosya çıkarıp göstermiş, “Bu defa profesörlere falan ihtiyacım yok. Her şey 24 saatte bitecek” (Erkanlı,1972,59) diyerek kendisinin de vatanı yeniden kurtarmak üzere hazırlık yaptığını anlatmaya çalışmıştı.

Gürsel samimi gördüğü bazı dostlarına içini döküyor, can emniyeti olmadığını söylüyor, daha ileri giderek “Çankaya'daki muhafız taburuna güvenemediğini itiraf ediyordu.”(Baban,1970:245) (Erkanlı,1972:307)

Cumhurbaşkanı Gürsel, Albaylar Cuntası'ndan o kadar çok çekiniyordu ki her ihtimale karşı kendisini korumak için özel bir bölük kurdurmuştu. (Turhan,1986:240)

Nitekim beklenen darbe 22 Şubat 1962 gecesi Ankara'da patlak verdi. Darbeci subaylar daha iki yıl önce ülke yönetimine el koymuş ve Başbakanı ve bakanlarını astıkları halde vatanın kurtarıldığı konusunda bir türlü tatmin olmamışlardı.

Darbenin başında bu kez Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir vardı.Gece saat 22:00 sıralarında başta Harp Okulu öğrencileri olmak üzere eli silahlı 18 bin Darbeci sokaklardaydı. Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay her ihtimale karşı kaçmak üzere Mürted Havaalanı'nda pistte beklemekteydi. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ise kayıplara karışmış vaziyetteydi. General Muhsin Batur'a göre “Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel “Mürted Havaalanı'nda güvence altına alınmıştı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Bartın Deniz Üssü'nde sığınmış vaziyetteydiler.”(Yalçın, Yurdakul,2000:102)

O gece çatışmanın psikolojisini Hükümet lehine çeviren iki olay oldu. Önce General Cemal Gürsel, daha sonra Başbakan İsmet İnönü, birer radyo konuşması yaparak Darbecilere prim vermeyeceklerini açıkladılar.

Darbe girişimi Başbakan İnönü'nün Darbecilerin affolunacaklarını taahhüt etmesi üzerine son buldu.

Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ise 22 Şubat Darbesi'ne sebep olduğu gerekçesiyle ‘Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ın da emekliye sevk edilmesini, Başbakan İsmet İnönü'den istedi.

Bunun üzerine “Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay Millet Meclisi Başkanlığı'na hitaben muhtıra niteliğinde bir mektup yazdı.”(Arcayürek,1985:103

Bu mektup, Cemal Gürsel'in 1960 Darbesi'nden önce Başbakan Menderes'e yazdığı mektuptan sonra siyaset kurumunu hedef alacak şekilde yazılan ikinci mektuptu.

Darbeci Cumhurbaşkanı General Cemal Gürsel ve Süleyman Demirel

‘Cemal Gürsel bir yandan Silahlı Kuvvetler'deki darbe ve cunta girişimlerini bastırmaya çalışırken bir yandan da siyasi hayatı dizayn etmeye çalışıyor' demiştik. Gürsel'in bu anlamdaki son çalışması Adalet Partisi Genel Başkanlığına getirdiği General Ragıp Gümüşpala'nın vefatı üzerine bu kez partinin başına Süleyman Demirel'i getirmesiydi.

1964 Kongresi'nde Süleyman Demirel'in, Adalet Partisi Genel Başkanlığı'na getirilmesinde teşkilat içi amiller olduğu kadar, ülkenin kaderini elinde bulundurmak isteyen zinde güçlerin yaptığı toplum mühendisliği çalışmalarının da önemli payı vardı.

Bir kere darbe lideri ve halen Devlet Başkanı bulunan General Cemal Gürsel, Süleyman Demirel'i yakından takip etmekte ve onun Genel Başkanlığını hararetle desteklemekteydi.

Darbe kabinesinin Turizm Bakanı olan Cihat Baban'a, General Gürsel'in “Eh Cihat, eh. Eğer Demirel AP'nin başına gelirse bütün dertlerimiz hallolur. Aydın adam, yobazlığa yüz vermez. Benim de gözüm arkada kalmaz” (Baban,1972:265) demesinin gerisinde işte bu destek vardır

Cihat Baban, gazetecilik merakıyla General Gürsel'in, Demirel'i nasıl bu kadar yakından tanıdığını araştırır ve çok geçmeden bunun cevabını bulur.

“Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in genel sekreteri Nasır Zeytinoğlu önemli bir masondur ve mason arkadaşı Süleyman Demirel lehinde Çankaya'da sürekli lobi yapmaktadır.” (Baban,1972:267) 

28 Kasım 1964'te Adalet Partisi Genel Başkanlığına seçilen Demirel, 8 Aralık 1964 günü Cemal Gürsel'in yönettiği huzur toplantısına katılır. İki şahıs burada yakından görüşür ve tanışırlar. Gürsel, daha bu toplantıdan itibaren Demirel'i çok sever ve ona ‘Süleyman' diye hitap etmeye başlar.

Devam edecek...