16 Haziran 2015

Danışmanı Ahmet Sever olanın!

Ahmet Sever, Abdullah Gül'ün uzun yıllar hemen yanıbaşındaydı.

Tam 12 yıl boyunca Gül'ün en mahrem görüşmelerine, sohbetlerine, hatıralarına şahitlik etti.

Sever'i ve onun dünyasını anlatan küçük iki bilgi paylaşayım başlarken ve meramımı da peşinden söyleyeyim.

21 yılı Milliyet'te olmak üzere 23 yıl gazetecilik geçmişi var Ahmet Sever'in.

Ayrıca 14 Ağutos 2002'de İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan'a DSP'den ayrılarak kurdurtulan  YTP'de meslektaşı Ruşen Çakır ile birlikte sicilinde siyasi bir geçmişte kayıtlı. YTP 2004'de kurultay kararıyla CHP'ye katıldı.

Şimdi bir isim düşünün, 21 yıl Akit'te ya da Yeni Şafak'ta gazetecilik yapmış ve daha sonra muhafazakar değerlere sahip (örneğin Fazilet Partisi) bir partiyi tercih etmiş olsun.

Böylesine bir isim olmaz ya iktidara gelmiş bir CHP'de kendine yer bulabilir miydi?

Tercihler, duruşlar, çizgiler kişinin dünya görüşünün de bir yansımasıdır aynı zamanda. Amacım kimseyi siyasi tercihinden veya dünya görüşünden dolayı eleştirmek/yargılamak değil. Aslında bu haddime de değil. Çünkü isteyen istediği düşünceyi savunur ve onun gereğini yapar.

 Maksadım Ahmet Sever özelinden bizim mahallenin yaşadığı kompleksi deşifre edebilmek.

Ahmet Sever'e makam mevki veren Abdullah Gül, böyle bir geçmişe sahip kişinin az çok fikir dünyasıyla ilgili bilgi sahibidir. Ne düşündüğünü kime hizmet ettiğini bilirsin. Liyakat nazarıyla bakmak istersen de önce tercihini kendi siyasi görüşüne yakın kişiler arasından yaparsın.

Çünkü mahremine alacağın yol arkadaşlığı yapacağın kişi, seninle aynı davaya inanan, aynı yöne bakan birisi olmak zorundadır da ondan.

Abdullah Gül, Ahmet Sever'i yanına aldığında olaylara nasıl baktığını, hangi iklime, hangi dünya görüşüne sahip olduğunu çok iyi biliyordu. Aksini düşünmek Gül'ün zekasıyla alay etmek olur.

Sever'in geçmişiyle ilgili paylaştığım iki veri niceliği az, niteliği çok bir bilgiye sahip kılıyor bizi.

Onun zihin dünyasının olaylara (muhafazakâr dünyaya, onun yaşam biçimine, inanışına, insanlarına vb) nasıl baktığı hepimizin malumu.

'Küpün içinde ne varsa dışarıda o sızar' kabilinden Sever'in ne olup ne olmadığı belli iken; Abdullah Gül ısrarla niye en yakınında tuttu bu ismi?

Öbür mahalleye yaranma çabası olabilir mi?

Hani şu "bakın biz ne kadar hoşgörülüyüz, kendimizden olmayanı bile en yüksek makamlarla taltif eder onu yüceltiriz" demek için olabilir mi?

Çünkü bizim mahalle kadirşinastır, öbür mahalleye karşı aslında pek de lütufkârdır. Bunu şu misalle açıklayalım; Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı olduğunu (olmaz ya hadi oldu diyelim) varsayalım. 21 yıl Yeni Şafak'ta, Kanal 7'de ya da bizim mahallenin medyasında çalışmış birini kendisine basın danışmanı olarak tayin eder miydi?

Abdullah Gül denge insanıdır; (iyi niyetimizin sınırlarını zorlayarak düşünelim) farklı dünya görüşünden birinin fikirlerini dinlemek, diğer perspektifleri yakından öğrenmek maksadıyla Sever'i yakınına aldı diyelim. Gerçi bunu öğrenmek için birilerine makam mevki vermeye de gerek yok ya neyse!

Ama asıl anlaşılmaz olan başka bir sıkındı var son yaşanan olayda.

Abdullah Gül'ün, Sever'in kitabını piyasaya çıkmadan önce okumuş olması, bazı yerlerini düzeltmesi ve o haliyle baskısına onay vermesi.

Kitapta yer alan ifadelerin, bilgilerin, hatıraların kamuoyunda bir karşılığının olacağını bilecek kadar zekidir Abdullah Gül.

Bu anıların bir gerilime, gerginliğe, kırgınlığa, tartışmaya, dedikoduya yol açacağını öngörebilecek kadar feraset sahibidir. Bunun aksi de mümkün değildir. Peki o zaman?

Kitaptaki bazı ifadelere katılmasa bile müdahale etmek istemeyişini nihayetinde fikir özgürlüğüne bağlamak istiyorum. Ama içimden bir ses de 'Gül kalibresindeki bir siyasetçi, rahatsızlık duyduğu, değişmesini istediği yerleri öyle ustalıkla ifade ederdi ki Sever bazı yerleri yeniden yazmak zorunda kalırdı' diyor.

Mesela Gül'e atfen Avrupa Konseyi'nde çalıştığı yıllar için "Sosyalist grubun gündemi bana daha yakındı" cümlesini kayda geçiyor. Sosyalist... Çok ilginç... Onca anı arasında galiba inci kutular içinde saklanmış Gül'ün bu masum cümlesi. Sever görmek istediği bir Gül profili çizmeye ve kendisi gibi düşünenleri de buna inandırmaya çalışıyor desek çok mu iddialı bir laf söylemiş oluruz?

Gezi günlerine bakalım bir de. Sayın Gül'ün çalışma odasında Türk televizyon kanallarından izlemek mümkün olmadığı için CNN ve BBC izlediğini söylüyor Sever ve yine Gül'ün , 'Ne tuhaf bir durum. Kendi ülkemizde, hatta şehrimizde olup bitenlerle ilgili görüntüleri yabancı televizyonlardan takip ediyoruz' dediğini söylüyor.

Kocaman bir soru işareti varken daha şaşırtıcısı geliyor peşinden, kendi görüşlerini yazıyor Sever "Türkiye'de basının içinde bulunduğu durumu gösteren çarpıcı ve üzücü bir tabloydu bu. Korku herkesin içine sinmişti."

Buyrun siz de şaşırın, korku Sever'in içine sinmiş. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının Basın Müşavirinin görüşü buysa, varın gerisini siz düşünün. Gezi'dekilerin hepsi de masum çocuklar zaten ona göre, alt metin böyle söylüyor. Yakıp yıkmalar, yağmalar, gencecik daha karakterini tam bulmamış çocukları şiddetin diline, dünyasına hapseden sokak çağrıları falan hiç olmamış gibi.

Başka bir yerde kitabını yazma maksadını da döküyor ufak ufak "...Köşk'te durum değerlendirmesi yaparken 'Ben aşağıya insem' diye söze girdi ve hepimizi umutlandıran şu cümleleri kurdu..." Cümleler malum, onları geçelim. Burada asıl dikkat çeken ifade "hepimizi umutlandıran" kısmı.

Bir umut var ortada; Abdullah Gül'ün aşağı inmesi umudu. Kimler acaba bu umuda bel bağlayanlar? Keşke onları da yazsaymış Ahmet Sever. 

Sever "Kurduğu parti değişmiş, başka kimliğe bürünmüştü, artık partisini tanıyamıyordu" diyor başka bir yerde Gül'ün düşüncelerini dile getirerek. Bu ifadeler hepsinden önemli sanki. Abdullah Gül, doğrudan sinir uçlarına bıçak saplayan bu dille kurucusu olduğu partiyi eleştirmeyi kabul ediyorsa, okuyup sessiz kalarak bunu zımnen onaylıyorsa, o zaman Ak Parti'ye ve Tayyip Erdoğan'a gönül verenlerin "bizim tanıdığımız Abdullah Gül değişmiş, başka kimliğe bürünmüş, artık kendisini tanıyamıyoruz..." diyeceklerini de tahmin ediyor olmalı.

Abdullah Gül bu kitaba onay vererek Demirelleşme yönünde sağlam bir adım atmıştır.

Onunla ilgili uzun süredir rezerv koyduğumu bilir en yakınımdakiler. Şimdi daha da ilerisini söyleyeyim; Gül ve diğerleri asıl amaçlarına giden yolda sadece kullanılan birer araç, o planı yapan üst aklın gözünde.

Asıl amaçları Ümmetin umudunu yok etmek; Erdoğan'ın etrafını boşaltarak, onu tek başına bırakmak ve nihayetinde alaşağı etmek.

Erdoğan'a inanmış milyonlar var; ama olmasa da gam değil.

Çünkü o  "asla yalnız yürümeyecek" biliyorum.

Biliyorum çünkü, herkes mevzisine çekilip sinse bile, her tür bedeli ödemeyi göze almış bir er kişi daima onun yanında olacakta o yüzden...