VF kat sol
VF kat sağ

15 Temmuz 2022

Darbeye karşı selâ, ezan, millet

15 Temmuz darbecilerinin hesap edemedikleri üç şey vardı: Selâ, ezan ve millet. Üçü de din-i İslâm’dan neşet eden mefhum ve vecibe… Darbeciler bu üç ulvî değerin kendilerini akamete uğratacağını bilemediler. Çünkü 1932’den bu yana ezân-ı Muhammedîye’ye, selâya ve millete karşıydılar. “Allahü Ekber Allahü Ekber… / Eşhedû en lâ ilâhe illallah … / Eşhedû enne Muhammeden Resûlullah…” sadâsının Müslüman Türk milletiyle ulvî bağını ve cihada çağırdığını bilselerdi, millete silah çekebilirler miydi?

 

Kucağında yaşadıkları milletin tarih ve devlet şuuruna sahip olduğunu bilip düşünselerdi böylesine şenî bir darbeye girişebilirler miydi? Kurşun sıktıkları Türk milletinin seciyesini ve asaletini, celâdet ve kahramanlığını unutmamış olsalardı, alçaklıktan daha aşağı bu darbeye kalkışabilirler miydi? Tanklarla ezmek istedikleri milletin İslâmla aynı mânaya geldiğini ve Türkiye’de milleti İslâm’ın hâdimi ve bayraktarı olan Türklerin temsil ettiğini bilmiş olsalardı katliam yapabilirler miydi?                                                               

 

Selâ ve ezan okunan yerin Müslümanların vatanı olacağını, dolayısıyla orada yaşayanlar için selâ ve ezanın yedi kat göklerden uhrevî nağmeler taşıyan, câmiye dâvet eden, yâni bir ve diri tutan ulvî bir güç olduğunu kavrayabilselerdi böylesine kanlı ve menfur bir darbeye teşebbüs edebilirler miydi?

CİHAD SELÂLARIYLA VATAN MÜDAFAASINA KOŞAN MİLLET        

Birinci Harpte, Millî Mücadele’de ve ardından 15 Temmuz’da cihad selâlarıyla vatan müdafaasına koşan milletiz biz. Selâ ve ezan 15 Temmuz gecesi darülislâm olan Türk devletine kastedenleri yine mücadeleye, Allah ve Resûlü aşkına meydanlara ve cihada çağırıyordu. Gecenin ikinci yarısında “İsrafil’in sûr’u gibi heybetli” bir dâvetti bu... Lacivert göklerde yıldızlar da selâ ve ezanı dinliyor ve ışıklarını Hakk’a tapan Türk milletinin vatanı Türkiye’nin semâlarına yolluyordu. 

 

15 Temmuz gecesi selâ ve ezanın uhrevî dâvet ve mûsikîsiyle bin yıldır günde beş vakit ruh ve îmanını kavî kılan Türk milleti bin miligramlık ulvî cezbe ve îmanla coşuyor, ibadete gider gibi meydanlara, sokaklara iniyordu. “Lâ İlâhe İllallah Muhammeden Resûlullah…” dâvetini işiten Türk Ülkesi’nin bütün Müslümanları Çanakkale’de ve İstiklâl Harbi’nde olduğu gibi 15 Temmuz’da da “din ü devlet, mülkü millet bahsi bu” diyerek vecd ile tanklara karşı duruyor, Mehmed Âkif’in söyleyişiyle hangi çılgın benim devletime darbe yapacakmış, şaşarım nârâsıyla darbecileri hezimete uğratıyordu.

EY SELÂ! EY EZAN! EY MİLLET! DARBECİLERİN YÜZÜ KAPKARA

Selâ ve ezanın okunduğu dakikalar fizik gücünün bittiği, göklerin ve yerlerin ulvî sadâya kesildiği, katil darbecilerin apoletlerinin yerlere düştüğü, silah tutan ellerinin tutmaz olduğu, İblisçe plânlarının tarumar olduğu ânlardı…  O selâlar ve ezanlar sâyesindedir ki darbeciler göklerden gelen ulvî şimşeklerin hücumuna uğramışçasına şaşa kaldılar… 

Tarih boyunca Doğuda ve Batıda gecenin sabahına varmadan yer ile yeksan olan, millet karşısında mağlûp düşen böyle bir darbe ve darbeciler görülmedi. Darbeler tarihi bunu böyle yazacak. Ey selâ! Ey ezan! Ey millet! Kadrini ve ulviyetini bilmeyen gâfil darbecilerin yüzü kapkara…

15 TEMMUZ DARBECİ GENERALLERLE MİLLETİN SAVAŞIDIR

15 Temmuz 2016, îman dolu göğüsleriyle bombalara ve tanklara karşı duran, bayraklarla sokaklarda nöbet tutan Müslüman Türk milletinin, gözü dönmüş darbeci generalleri mağlûp edişinin tarihidir. 15 Temmuz 2016, Türk Ülkesini içeriden ve dışarıdan ele geçirmeye kalkışan darbeci hain generallere karşı, milletçe “Öz yurdumda garip, öz vatanımda parya olmayacağım” nârâsının atıldığı gündü. 15 Temmuz 2016, millet çocuklarının diyar-ı küffarın bütün şer odaklarına ve içerideki darbeci hempalarına karşı yürek yüreğe verdiği ikinci İstiklâl Savaşıydı. Tarih bu şanlı müdafaayı böyle yazacak.

MİLLET ÇOCUKLARI: “BİZİ EZİP GEÇMEDEN DARBE YAPAMAZSINIZ”

Zaman, omuz omuza verme zamanıydı. Müslüman Türk milleti direniş ve diriliş ruhunu gösterdi o gece. Meydanlara akın eden millet çocukları tankların önüne yattılar: “Bizi ezip geçmeden bu ülkede darbe yapamazsınız…”

Elinde kürek sapıyla dedelerden teyzelere, delikanlılardan yaşlılara her kesimden insan vatan-ı İslâmiyye şuuru ile meydanları tuttular, vatan aşkıyla hilâl ordusu oldular. Dillerinde “Allahüekber” nidaları… 

İstiklâl Harbi’nden sonra vatan müdafaasında böylesine bir millî coşku görülmedi. Milleti millet yapan bu millî ruh 15 Temmuz’da darbecilere karşı “toplu vuran yürek” oldu, kurşunlara karşı durdu, ezanlarla, salâlarla cihad etti,

can verdi.

GÖKLERDEN GELEN ULVÎ NAĞMELERLE COŞAN MİLLET

Minarelerden salâlar ve ezanlar, ardından İstiklâl Marşı okunuyordu: “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…” Göklerden gelen ulvî nağmelerle coşan millet çocukları Çanakkale Harbi’nde olduğu gibi bir dakika sonra öleceğini bilerek mermilere, tanklara, bombalara karşı yürüdü…  Ah, o millet, ne asil bir millet o! Onlara bin yıldır İslâm’ın hâdimi ve bayraktarı Türkler denir…

 

Dedem Korkut asırlar evvel demişti: “Kahpe içerden olunca, kapı kilit tutmaz oğul!...” Yedi kollu ihânet örgütü kapı ve kilidi kırıp harim-i ismetimize duhûl etmeye ramak kalmıştı. Fakat hesap edemedikleri bir şey vardı. Ümmetin en şanlısı olan Türk milletinin cesaret ve yiğitliği...(ilbeyali@hotmail.com)