06 Ağustos 2017

Darwinizm çıkmazındaki insanlığımız

Darwin'in teorilerinden ilham alan Herbert Spencer'den bu yana doğal ayıklanma, hayatta kalma ve adaptasyon olarak kavramlaştırılan, doğal hayatta gözlenen realitenin sosyal alanda da geçerli olduğu düşüncesine göre yoksullar, zayıf, miskin, tembel ve kabiliyetsiz olmaları hasebiyle hayat karşısında yenik düşerler. Bu yaklaşıma göre bir zamanlar medeni ve zengin olanlar fakir, cahil duruma düştüklerinde/bırakıldıklarında bu yenilgiye müstahak hale getirilebilirler.

Bu son cümle Afrika, Asya ve pek çok yerdeki vaziyete can sıkıcı bir izah getiriyor sanki. Emperyalizm ve sömürgenin vicdanını gösteren bu yaklaşım bugün bölgemiz ve kürede yaşananların manasına dair bize bir ışık yakmıyor mu? Darwinizmin hayatın yeryüzünde ortaya çıkışına dair bilimsel! bir faraziye olmanın ötesine geçtiği bu noktada konunun irdelenmesi gerekiyor.

Bu yaklaşıma göre doğal ayıklanma diye bir realite vardır. Burada rekabette çevreye en uygun olanın varlığını devam ettirmesi söz konusudur. İşte Sosyal Darwinizm'de yaşamak için mücadele düşüncesinin toplumsal hayata yansıtılması söz konusudur. Aslında tarih açısından olup biten sanayi devrimi yapan ve hammadde avına çıkacak bir dünyanın kendine meşru bir akıl ve vicdan yaratmasıdır. Seküler dünyanın metafiziği de bu suretle teşekkül edecektir.

Yaratılışı inkâr ile kendini kendi içine gömen insan, cihanı sömürüp bu maddeci felsefesi ile ilerlerken kendi içerisinden kendisine karşı gibi duran ama yine sosyal darwinist olan materyalizmi çıkararak modern zaman insanlığını kapitalist-komünist çerçevenin içine sıkıştırmıştır. Hayat maddenin içinden tesadüfen çıkmıştır. Darvinizm bu noktada maddeciliğin metafiziğidir; kökene dair bir açıklama getirip, süreçte bunu izahla varlığın amacına dair son sözü söylediğini iddia eder. Varlığı tesadüfün “görünmez” eliyle izah edenler Yaratıcının mahfi hikmetini neden muhal görürler anlaşılmaz.

Yaratılışın sonuçlarındaki kanunlardan yola çıkarak yaratıcı düşüncesini çürütmeye çalışmak, kanunlara bağlanabilen bir düzenliliği düzensizliğe irca etmenin hangisi gericilik bilinmez. Meselenin esası siyasi bir modern paradigma kurma meselesine dönüp dolaşıp varıyor. Sosyal Darwinizm üzerinden inşa edilen siyasal, sosyal hatta uluslararası ilişkiler yaklaşımları insanlığımızı bugünkü sorunlara gömmüştür.  

Güç, çatışma/rekabet, çıkar: Sanayi İnkılabı ve bilimsel gelişmelerin güç zehirlenmesine yol açtığı bir zihin sosyal darwinist bir akıl ve vicdanla savaşı estetize ederek teknolojinin sağladığı imkanlarla üretilen silahlar ile, Amerika kıtası tecrübesini de yaygınlaştırarak, çatışmayı ötekine karşı bir hareket tarzı olarak kabul etmiş ve nihayetinde “çıkar” hedefine emperyalizm ve sömürgeler üzerinden ulaşarak hayatı insanlığa dar etmiştir.

Afrika'da, Asya'da ve Filistin'de olan nihayet Kudüs'ü bu manada derbeder eden bu zihnin hareketleri oldu. Kendisinin evrimsel tesadüflerin sonucu zuhur etmiş bilen insan sosyal alanda da benzer zihinle hareket etti. Gücü olumlayarak, çatışmayı çözüm aracı gören ve çıkarı için yaşayan bir akıl tüm kutsallardan soyutlanarak bir zombiye dönüştü.

Hülasa darwinizm sadece yaratılışı anlatan masum bir biyoloji teorisi olmayıp modern zaman insanının sosyal psikolojisini de çerçeveleyen büyük bir meseledir. Modernitenin bahsedilen manada metafiziği olduğu için pek çok alanda esas referans olmuştur. Bunun alternatifini düşünmek ise modern rafiziliktir.  

Hak, dayanışma, erdem: Sosyal Darwinist yaklaşımın tam tersi bir çerçeve ise, var olan şeyleri bir düzen içinde yaratılmış görür. Tesadüflerden olduğu iddiası ile var olan üzerinden bir bilimsel çerçeve çıkaran bilimsel yaklaşım var olanlardaki düzende var ediciyi görmeyi bilimsel görmemek gibi garip bir tenakuza düşerler.

Evrimin metafiziği tesadüf ise yaratılışınki Yaradandır; tesadüfe bir enerji saikası yükleyen akıl yaratılışta o dinamizmi göremez nedense? Bahsettiğimiz ikinci yaklaşım Hak kavramı ile başlar, her şey hak olarak yani düzen içinde, yani bilime mutabık olarak, yasaları olan bir tarzda yaratılmış ve insan aklıda bunu idrake uygun mantık ve anlama yeteneğine sahip olmuştur.

Hak sosyal alanda hukuk ve adaletle karşılık bulur. Yani hayat alanı bir rekabet arenası değil ölçülü bir şekilde hürriyet ile kendi sınırlama yeteneği olan insanın yani yapmayacaklarını yapmama iradesine haiz olan insanın varlık sahasıdır. Kul hakkı ve alın teri temel esaslardır. Bu insan herkesin üstüne basarak yaşamaz yani dayanışma ile sosyal bir kimlik kazanır.

Bunun tersi kendi özüne yabancılaşmadır. Nihayet bu insan için erdemli olanın, haysiyetli olan ulaşılması gereken esas sonuçtur. Adalet bu yaklaşımın merkezindedir. Güç, rekabet, mücadele kavramlarını bu çerçevede kader kavramıyla paketleyerek kullanmak ise kader anlayışını soysuzlaştırmaktır.

İşte yaşadığımız çağ kendisini bu darwinist realiteye dayar ve her yerde bu akıl kendisini herkese dayatır. O halde fakir ve cahiller kaybetmeye mahkûmdur! Peki, fakir ve cahil bırakılan sömürülenler için bu kader midir? Kalmasalardı napalım mı diyeceğiz? diyeceksiniz? Somutlaştıracak olursak mesela, Filistin'in “fakir ve cahil” Arapları bu bakımdan kaybetmek, ölmek ve yok olmak zorunda mıdırlar?

Güçlü kazanacak, çatışarak yok edecek ve çıkarına gördüğüne mi kavuşacaktır?

Eğer bu böyleyse bir zamanlar güçlü olan, ayıklamaya muktedir bulunan, adaptasyon sağlayamadığınızı farz eden Hitler'in canavarlıklarına neden kızgınsınız?

O da sizi aç ve zayıf bırakmadı mı? O zaman kaybetmek Yahudilerin kaderi miydi?

İnsanlığınız ayağa kalktı değil mi? Peki, Darwin'in izinden sürüklenirken öte yandan inanılan kutsal ne diyor, bakın on emirin Tevrat ve Kur'an versiyonlarında ne deniyor: Tevrat, Çıkış 20/ 1-17, 6- Katletmeyeceksin 10-Komşunun evine tamah etmeyeceksin; komşunun karısına yahut kölesine yahu eşeğine yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin. Kur'an, Bakara 84, Hani sizden, birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi ülkenizden çıkarmayın diye söz almıştık, siz de bunu kabul etmiştiniz.

Buna siz de şahitlik edersiniz. İnandığınız bu insanlık kriterlerinin kutsanan duvarlar kadar değeri yok mudur?

Kudüs'e bir de buradan bakınız lütfen!

Mücadele, rekabet ve güç kavramlarını insani yüklemlerinden soyutlayarak darwinist bir duyarsızlığın, abesliğin doğallaşması ile suni içerik kazanarak bir siyasi ve sosyal düzene zemin oluşturan sosyal darwinizm insanlığımızı yok etmiş ve o geldiğimiz vehmedilen maymundan bile aşağı doğru gittiği tersten bir sürece sokmuştur.

Ha!!! kollar bağlanıp alimpesent üslupla bu DAEŞ ve benzeri din kökenli terör ne o zaman denirse ne olduğunu en iyi siz bilirsiniz islamofobya mühendisleri size tarif gerekmez! Derdimiz çıkmazda can çekişen insanlığımıza nefes aldırmak, değilse teorileriniz, inançlarınız sizin olsun sizin teoriniz size bizimki de bize…

Yaratılanı severiz yaratandan ötürü vesselam… 

Not: Dr. Sadık Ahmet'i rahmetle anıyorum.