11 Haziran 2015

DEĞİL KOALİSYON; HDP İLE TEMAS BİLE İHANETTİR!

Sandıktan çıkan sonuç üzerine kurulan hükümet senaryolarına tek tek incelediğimizde Ulusal Güvenlik kaygısının kimsenin umrunda olmadığını görüyorum. En kolaycı tanımla dehşet senaryoları uçuşuyor havada...

Kitabın ortasından konuşayım öyleyse...

HDP'nin dahil edildiği her senaryo bu vatana ihanettir. Üstelik belli kesimlerin bu ihaneti MHP eliyle uygulamaya koyma hevesi ise tam bir Neo-con aklı.

2002'de Abdullah Öcalan'ın canını MHP eliyle garantiye alanlar, bugün benzer bir senaryo ile devleti MHP eliyle PKK'ya teslim etmenin peşinde.

HDP'nin girdiği seçimden yüzde 13 oy ve 80 milletvekili ile çıkması onu sadece yasal dayanaklarla parlamentoda temsile sahip siyasi bir oluşum tanımına oturtur.

HDP'nin meşruiyeti ve vicdani sogulanabilirliğini, değil 80, 180 milletvekili ile temsil edilse yine ortadan kaldırmaz.

HDP nihayetinde Kandil'in yani PKK terör örgütünün bir uzantısı. Daha da korkuncu, bu örgütün emir ve talimatları ile hareket edip, PKK'nın örgüt hiyerarşisinin dışına çıkması mümkün olmayan bir parti.

Sandık sonuçları belirlenmeye başladığı saatlerde, "emanet oy" açıklaması yapan HDP'nin, Kandil'den yediği zılgıt üzerine bu sözünü tevil etmesi bile kendi başına bunun ispatıdır.

HDP Muş milletvekili Burcu Çelik Özkün'ın, köy korucularına yönelik olarak, "Bu memleketten defolup gideceksiniz. Bize uzattığınız o keleşi size çevirmesini biz çok iyi biliyoruz" ifadelerinden sadece 24 saat sonra PKK'nın Diyarbakır'daki katliamının özürle falan örtülecek bir yanı mı var?

Seçim propaganda sürecinde, HDP'ye oy vermeyeceği belli olan dindar Kürtler'in evlerinin işaretlenip, isimlerinin not edildiğini bilmeyen kalmadı. Seçimlerin hemen ertesinde bu isimlere yönelik PKK merkezli suikastler HDP'yi yöneten iradenin, partinin yetkili kurulları değil, Kandil olduğunun açık bir biçimde ortaya koymuyor mu?

Aslına bakarsanız karşımızdaki bu tablo itibarıyla, bırakın HDP'yi herhangi bir koalisyon senaryosunun içerisinde anmak, hükümet kurma çalışmalarında HDP ile görüşmek bile bu milletin vicdanında onarılması zor yaralar açar.

HDP, Kandil'e silah bırakma çağrısında bulunmadan, Kandil silahları bırakmadan hiçbir parti HDP ile koalisyon görüşmesi yapmamalıdır.

HDP'yi bir koalisyon formülünün içerisine oturtmak isteyen akılların ürettiği "milli irade" tanımı katiyyen karşılığı olan bir tanım değildir.

Bilhassa CHP kanadının, "millet AK Parti'siz koalisyon mesajı verdi" yaklaşımı, hiçbir geçerliliği olmayan, tamamen Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu teminat altına almayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Son iki seçimdeki oylarından daha düşük oy alan bir parti, bu sandık aritmetiğinden kendine başarı çıkarıyorsa, 13 yıllık bir iktidar döneminin sonrasında AK Parti'deki zayıflama, geriden kalan zaman diliminin amortismanıdır.

CHP, kendisinin içinde olacagğı iktidar formüllerine de "restorasyon" adını vermiş. Hangi restorasyon peki? Bunu da Halk TV'de Sabih Kanadoğlu cevaplandırıyor: Bütün bürokrasi ve yargı...

CHP'nin yargıda ve bürokraside hedeflediği restorasyon değil elitist kemalizmin vesayetçi sistemini, yargı ve bürokrasiye tekrar hakim kılmaktır. Üstelik bunu, Paralel Terör Örgütü ile ittifak içerisinde yapacaklarını da gözardı etmemek gerekiyor.

HDP'nin kurulması olası bir koalisyon içerisinde yer alması ise daha başka bir kabus. HDP'nin PKK eliyle gerçekleştirdiği katliamları bu defa devlet güçleri eliyle yürütmeyeceğinin garantisini kim verebilir?

CHP ve HDP'nin Ulusal Güvenlik açısından barındırdığı bu kadar risk ortada dururken, AK Parti çevrelerinde bilhassa bazı gazetecilerin, "Bırakın üçü koalisyon kursun halk kime oy verdiğini görsün" yaklaşımını da kabul etmek mümkün değil. Tam bir akıl tutulması. Sandığı okumak yerine hisleriyle hareket eden bu kesim, seçmenin sandıkta kendine göre haklı sebeplerle verdiği dersi almak yerine bugüne kadar kutsiyet atfettiği milli iradeyi cezalandırmayı amaçlıyor. İyi de kardeşim cezalandırdığın bu ülkenin temel değerleri. Bir ceza mekanizması olarak gösterdiğin formül, 13 yıllık kazanımların heba edilmesi.

Söyledikleri şeyin, yargıda yeni baştan bir elitist kemalist vesayetin bu defa Fetullahçı vesayetle ittifak halinde yerleşmesi anlamına geldiğini bile tahayyül edemiyorlar. Böyle bir formülün, tutuklu bulunan casuslarla özel hayat meraklılarının serbest kalması ve faaliyetlerini sürdürmesi anlamına geldiğini idrak edemiyorlar.

Bu ülke, sırça köşklerde onbinlerce dolar maaşlarla kalem oynatıp sıkıyı görünce kaçacağı aşikar olan kerameti kendinden menkul kimi kalemlerin hırs ve öfkeleriyle çizdiği istikamete yönelemez yönelmemelidir de.

AK Parti yönetimi yukarıda saydığım çekinceleri dikkate alır ve son olarak işaret ettiğim kalemlere itibar göstermezse bu ülkenin yarınları yine AK Parti tarafından teminat altına alınabilir. Aksi halde AK Parti kendi elleriyle yarınları ihanet odaklarına teslim etmiş olur ki bunun vebalini kimse ödeyemez.