20 Ağustos 2021

​Demokrasinin zararları

Batılı devletler millî devlet ve toplum yapılarını yozlaştırmak için bir asırdır siyasî ve kültürel sahada, ahlâk ve sosyal yapıda demokrasi propagandası yapmaktadır. Bu oyun “hür kümeste hür tilki” oyunudur ki, “küreselleşmenin” hızla yayıldığı bu zamanda millî toplum yapımızı siyasî olarak istikrarsızlaştırdığı gibi, ahlâk ve kültürel bakımından da ölçüsünü kaybetmiş bir toplum oluşturmaktadır. Bu oyuna gelmemek lâzım. Âmâ üstad Cemil Meriç “Liberalizmin göklere çıkardığı hürriyet, hür bir kümeste hür bir tilki hürriyeti” ifadesiyle millî toplum yapımıza uygun olmayan bugünkü sınırsız demokrasiyi kastediyordu. (Mağaradakiler, s. 227)

 

HÜRRİYET KAVRAMI DEMOKRASİYLE GELMEMİŞTİR

Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, Türkiye’de İslâm’la uyumlu demokrasi ve laiklik üzerine en çaplı kitaplar yazan bir âlim. Eklektik fikirlerine katılmasak da, o çaplı akademisyen bile demokrasinin güvenilir bir zeminini bulamamış. Davut Dursun’un, Dergipark org.tr. sitesindeki “Ali Fuad Başgil’in Hür Fikirler Mecmuası’daki Yazıları” makâlesinde onun “Demokrasi Yolunda” kitabından (Yağmur Yay. 2019) iktibas edilen şu satırlar demokrasiye itimadımızı daha da azalttı: “Demokrasi ve hürriyet rejimi ilk bakışta aynı bir şeydir görünürse de aynı şeyler değildir” der ve ne olduğunu ikisi arasında, tıpkı bir zarf/kılıf/ve mazruf/içindeki/ münasebeti vardır. Suyun kabına nispeti ne ise, hürriyetin de demokrasiye nispeti, aşağı yukarı odur. Yani, demokrasi  bir hükümet  ve idare/yönetim/usulü olarak  sadece bir zarf ve bir muhittir. Bu muhitte hoş bir medeniyet havası esebildiği gibi, ağır bir baskı ve esaret havası da esebilir. Demokrasilerde ekseriyet  de böyle bir gidiş alabilir. Temsil ettiği millî irade’nin kutsiyetine dayanarak en zâlim diktatörlere bile rahmet okutacak şekilde hareket edebilir. Bir hükümdar veya diktatörden gelen istibdat arasında ise asla bir mahiyet farkı yoktur. Kötülük kimden gelirse gelsin kötülüktür.”  

 

DEMOKRASİ TÜRK-İSLÂM DEĞERLERİYLE UYUŞMAZ

Demokrasi despotluğa, tiranlığa, diktatörlüğe, hukuksuz sistemlere karşı hak, hukuk ve hürriyet sistemi olarak doğduğu söylense de, temelinde anarşi ve sınırsız hürriyet mevcut. Millet iradesi ve millî hâkimiyet demokrasi değildir. Millet iradesi millî kültürün devlet şeklinde tecessüm etmiş hâlidir. Demokrasi sömürgeci, seküler ve sınıflı Batılı toplum yapısı için geçerlidir. Türk İslâm devlet ve milletinin değerleriyle uyuşması mümkün değil. Hâlen yürürlükte olan Batılı demokrasinin (bu mânada demokrasinin yerlisi olmaz) bir asırdır her türlü hak ve hürriyetlerle hayatımızı kevgire çeviren bir sistem olduğunu Necip Fâzıl'dan dinleyelim:

KOMÜNİSTE GÖRE DEMOKRASİ

“Komüniste göre, kendisinin âlenen ve her vasıtayla propaganda yapamadığı, yapınca da kitleleri arkasından sürükleyemediği, zira, tagallüp ağalarının güneşi zindanlarda hapsettiği ve meydanlara çıkarmadığı her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi, de diktatördür.

YAHUDİYE GÖRE DEMOKRASİ

Yahudiye göre, millî iktisat ölçülerinin beslendiği, millî bütünlüğün gizli istismarlardan korunmasına çalışıldığı, yani millî bünyenin korkunç bir yeniçeri gibi ekalliyet cellâdı olmakta devam ettiği ve insaf diye bir şey tanımadığı her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

DÖNMEYE GÖRE DEMOKRASİ

Dönmeye göre, milletle hükûmet arasında uygunluğa doğru gidildiği, resmî dairenin millî iradeyi temsile başladığı, bu yüzden en azîm bir felâkete yol açıldığı, hakikat ışığının ebedî bir kargaşalık ve çarpışmadan doğduğunun unutulduğu, felâketin biricik devası olarak milletle hükûmet arasındaki bağların törpülenemediği, liberalizmanın başını alıp yürüyemediği, kısaca millî bünyede birliğe gidildiği her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

MASONA GÖRE DEMOKRASİ

Masona göre, hurafelere inanmanın devam ettiği, ırk ve kavim safsataları içinde halkın tereddiye götürüldüğü, millî sâfiyenin mukavemet edebildiği, gizli Yahudi saltanatının ferdî ve zümrevî sermaye terakkümüne yol bulamadığı, neticede geniş ve cömert insaniyet dururken, insanların millet ve taassup bataklığından çırpınmasına göz yumulduğu, açıkçası beşerî aşk ve beynelmilel kemale pranga vurulduğu her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

GARP HAYRANI ZÜPPEYE GÖRE DEMOKRASİ

Garp hayranı züppeye göre, şahsiyet diye bir şeyin hâlâ ağır bastığı, maddî ve manevî yerlilik diye bir ölçüye bağlı olanların yaşadığı, şu bunak dedenin daima evin üst katında öksürmekte devam ettiği, Amerikalıya kendi kendisinden şüphe ettirecek kadar Amerikalılık gayretinin bir türlü takdir edilemediği, demek ki müzelerdeki balmumu tiplerin ellerindeki kırbaçla insanları güttüğü, insanların başına yular arandığı her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

HALK PARTİLİYE GÖRE DEMOKRASİ

Halk Partiliye göre, eski hesaplara el atılmak ihtimalinin belirdiği, inkılâbın tenkidine müsaade edilmek gibi vahşî bir küfre meydan açıldığı, eski bir Başbakanın ‘inkılâp yobazları' diye ortaya bir tabir attığı; bütçe tanzimi, menfaat taksimi, adalet tevzii işinin kendilerinden başka ellere geçtiği, nihayet milleti yoktan var edenlere karşı en ağır nimet küfranın işlendiği ve en ağır eşkıyalığın hüküm sürdüğü her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

İSLÂMİYET DÜŞMANINA GÖRE DEMOKRASİ

İslâmiyet düşmanına göre, 163 üncü maddeye rağmen camilerde Allah ve Resûlünün büyüklüğünden bahseden âyetlerin cehren okunmasına müsaade edildiği, ‘Allahtan kork!' sözünün göz göre göre takip edilmediği, böylece vatan hainliğinden büyük suçların örtbas edildiği ve böylece sınıfî tahakküm ve ruhî dolandırıcılığın çeteleştirildiği her yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

DEYYUSA GÖRE DEMOKRASİ

Deyyusa göre, Türk kızlarının millî ve mücerret mânalariyle cihan avrat pazarlarına sürülmesine zıt sesler çıktığı, bu seslerin boğulamadığı, millî infial çapına yükseldiği, neticede güzellik, (estetik) ve serbestliğin bu kadar ağır bir zulüm altında inletildiği yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür.

HIRSIZA, YANKESİCİYE, KATİLE GÖRE DEMOKRASİ

Hırsıza, yankesiciye, kaatile göre, polisin bulunduğu yerde demokrasi eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür. Şu halde demokrasya, her bâtılın tek tek hayat hakkı ve oluş hürriyeti aradığı bir zemin olduğuna göre, bu bâtıllardan her birinin gözünde, öbür bâtıla yer verildikçe eksiktir. Böyle hükûmetlerin şefi de diktatördür. Gelin siz, şimdi bu şartlara göre demokrasya nerededir, nedir ve nasıldır, hesap edin!
Müslümana gelince, zaten demokrasyayı aramaz ve sormaz. Zira onun, hakikati ‘tek' de bulmak yerine ‘çok' da aramak ve ebediyen kaybetmek sistemi olduğunu bilir, aradığı şeyin de kendisinde değil, İslâm'da olduğuna inanır.” (İdeolocya örgüsü, s.499-500-501)

“DEMOKRASİ ÖRNEK VE EBEDÎ BİR İDARE ŞEKLİ DEĞİL”

Şimdi de mütefekkir Nurettin Topçu’yu dinleyelim: “Demokrasi örnek ve ebedî bir idare şekli değildir; değişen dünyamızın bünyesine uygun idare şekli bulununcaya kadar halkın geçici olarak idare işlerine vekâlet etmesidir. Bütün halkın idareye karışmayarak kendini temsil edecekleri seçmesi de yine onun idare selâhiyetini kullanmasıdır. Her yerde câhili âlimden, şahsî menfaat düşkünü faziletlisinden, nefsine düşkünleri hizmet ehli olanlarından kat kat fazla sayıda bulunan halk, toplum düzenini en iyi şekilde yürütmeye kabiliyetli değildir. Bu yüzden çoğunluğun oyuna başvurulan her yerde haksızlık ve kötülük kendini gösterecektir. Her şeyden önce demokrasinin dayandığı temeller çürüyor. Eşitlikle hürriyetten ibaret bu iki temelin birincisi dıştan görünüşten ibarettir. Her biri bir oy kullanan insanların arasında kültür ve ahlâk bakımından eşitlik yoktur. Bu rejimde insanın fert olan varlığının taşıdığı cevher, eşitlik terazisinde tartılarak onun insanlık değeri hesaba katılmamıştır. İnsanlar, ağıllardaki hayvanlar gibi hep birbirlerine eşit sayılmıştır. Demokrasinin dayandığı hürriyet ise hiçbir zaman ruhî ve ahlâkî hürriyet mânasını kazanamadı. Demokraside halkın hâkimiyeti fikri bir paroladır. Gerçekte hâkimiyet, halkın bütünlüğünde değil, halk içinde türeme fırsatını bulan bir sürü kuvvet zümrelerinin elindedir. Demokraside monarşi gibi kuvvet rejimidir; hak rejimi değildir. Ancak tek kuvvet yerine, çoğalan ve dağılan kuvvetlerin rejimidir. Halk, her taraftan kendini çeviren bu kuvvet gruplarının esiri olmaktadır. Zamanımız demokrasilerinin hepsinin pençesinde bunaldığı esirlik, büyük sermayenin leş gibi varlığından gelen esirliktir. Büyük sermayenin satın aldığı gazeteler sürekli telkin yoluyla halkın iradesini esir almaktadır. Zümre menfaatleri hep halkoyu adına pay ayırmak suretiyle sağlanıyor. Demokraside umumî irade denen şey, bütün halkın müşterek iradesi olmaktan ziyade menfaatlerin harekete geçirdiği zümrelerin iradesidir. Demokrasi, halkı teşkil eden fertlerin her birinin istediğini yapmak değildir; halka hizmet rejimidir. Rejimin şekli, onun halk rejimi olması için yeterli değildir. Demokrasi insanın büyük ve ilahî tarafını budayarak onun hırslarıyla menfaat emellerine hayat kazandırıyor. İlim, sanat, ahlâk ve din gibi insan rûhunun, ideal atılışlarının Allah’a doğru ilerleyişi demokraside yön değiştirerek halkın hırslarına çevriliyor. Demokraside ahlâk ideali de iflâsa doğru gidiyor. Allah’a doğru götüren büyük ruhların basamağı tanınmayınca dînin de mânası kalmıyor. Demokrasi perdesi altında halkı aldatan, soyan ve sürükleyen siyaset, basın ve ticaret sahtekârları… Demokrasinin insanı hürriyete kavuşturduğu, asrımızda çok tekrarlanan bir paroladır. İnsanın kendi kendini idare etmesi ne demektir? Kimler kendini idare eder? Kuvvetliler gibi zayıflar veya hastalar, gençler gibi ihtiyarlar ve âcizler, âlimler gibi câhiller, akıllılarla beraber deliler ve aptallar, namusluların yanında şerirler ve namussuzlar da kendilerini idare edeceklerdir. Toplumda namuslu adamların ve âlimlerin sayısından çok câhiller ve kötü ruhlu insanlar bulunduğuna göre, çoğunluğun idaresinde cehaletle kötülüğün hâkim olacağından şüphe edilmez. Demokraside evrim yukarıya doğru değil, bir hizada yürüyen fertlerin birbirlerini itmesiyle oluyor. Fertler, yüksekte bulunan mesul bir iradeden değil, en aşağılarda barınan ve hüviyetini belli etmeyen çoğunluğun isteklerinden kuvvet ve ilham alıyorlar. Demokraside ferdî iradenin itici kuvvetler gibi frenleyici kuvvetleri de gevşeyerek vatandaşlarda şımarık davranışlar meydana geliyor. Ruhun yerine maddeyi bağışlıyor.” (Nurettin Topçu, İradenin Dâvası- Devlet ve Demokrasi, s.127-128-129-133-136)

DEMOKRASİDEN YÂNİ YEDİ KOCALI HÜRMÜZ’DEN HAYIR GELMEZ

İşte böyle demokrasi denen Yedi Kocalı Hürmüz. Bu tesbit ve görüşler ışığında demokrasi denen ifsad edici binbir yüzlü sistemin siyasî, sosyal, kültürel ve ahlâkî cephedeki tahribatını anlatmaya sayfalar yetmez. Millet yapımızla uyuşmayan hürriyetin 1909 Meşrutiyet ilânındaki siyasî ve idarî çözülmeyi hızlandırdığı malûm. Hürriyet nâraları atan İttihatçı Jöntürkler ve gâfil bâzı Müslümanlar Ermeniler ve Rumlarla kol kola “yaşasın hürriyet” diye “bayram” etmişlerdi. Bu “hürriyet bayramı” na Avrupa’nın desteğini alan hain dernekler ve gruplar, gayr-ı ahlâkî modernlik taraftarı kadın grupları da katılmışlardı. Siyasî ve sosyal parçalanmanın ayak sesleriydi bu. Siyasî ve sosyal hürriyetin yıkıcılığına karşı Birinci Cihan ve İstiklâl Harbi imdadımıza yetişti ve değerlerimiz üzerine yekvücut olduk yeniden.

“DEMOKRASİNİN YERİNE NE GELECEK?” DİYENLER MÜSTERİH OLSUNLAR

“Demokrasinin yerine ne gelecek?” diyenler müsterih olsunlar. Ne Taliban, ne İşid, ne Suudi Arabistan, ne İran. Hiçbiri değil. Peygamber Efendimiz’in istikametinde zamanın meselelerine ve ihtiyaçlarına cevap veren İslâm medeniyet zemininde ahlâk ve huzur devleti… Anakronizme ve mâzinin şekilperestliğine düşmeyen, İslâm’ın emrettiği adâletin, hoşgörünün ve merhametin yürürlükte olduğu bir nizam devleti Türk milletini sulh ü selâmet içinde bir arada tutabilir. Bu hayırlı netice için demokrasiyi kaldırmayı denemeliyiz.

(ilbeyali@hotmail.com)