VF kat sol
VF kat sağ

25 Ocak 2023

Demokratlık ve biz

Hastalıklarımızdan biri de güya demokratlık ve farklı düşüncelere saygılı olmak adına İslam’ın bize yüklediği önemli bir görev olan “emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anilmünker” (İyiliği öğütlemek, kötülükten vazgeçirmek!” görevi bir tarafa atılıyor ve İslam’a göre kötü (münker) olan ne söylenirse söylensin; ”Efendim, şu amaçla söylendi; şu niyetle söylendi; ağzından kaçtı, aslında sizin anladığınız anlamda değil de şu anlamda kullandı/kullanmış!” gibi yan çizme savunmalarla işin içinden çıkmaya çalışılıyor! Oysa İslam’a göre bazı duyarlılık isteyen konularda şaka, kinaye (Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz.) , mecaz (Bir kelimeyi veya kavramı kabul edilenin dışında başka anlamlara gelecek biçimde kullanma, metafor.) , tevriye (Bir sözün yakın anlamının değil de uzak anlamının kullanılması sanatı.) (TDK Sözlüğü) gibi söz sanatlarının geçerliliği olmaz! Bu anlamda bu tür konuların “Şakası da ciddidir; ciddisi de ciddidir!” Örnek olarak söylersek; boşanma konusunda kişi, “boşandım” dedikten sonra: “Ben şaka yaptım, yanlışlıkla söyledim; şunu kastetmiştim, asıl amacım şuydu; ben aslında şunu demek istemiştim!” dese de boşanma olayı gerçekleşmiş olur. Bu ifadelerin bir hükmü olmaz! Hatta, kişi pişman olsa dahi bu ciddi konunun bir başkası tarafından hafife alınıp sorumsuzca kötüye kullanılmaması için bu tür söylemlere ceza verilir. O ceza da bir kişi için en ağır olan şu cezadır: Boşadığı kadınla yeniden evlenemez; kadın başka biriyle evlilik yapıp boşanma olayı gerçekleşirse; ancak ondan sonra kişi eski karısıyla tekrar evlenebilir. Bu olmadıkça kişi boşadığı eski karısıyla evlenemez!

 

Konu buraya gelmişken bazı açıkgöz çıkarcıların kurnazlıkla başvurdukları hile de onları kurtaramayacağını söylemek gerekir. Açıkgöz çıkarcılar; “Minareyi çalan, kılıfını hazırlar!” sözünde belirtildiği gibi bu üç kağıtçılıklarına da “Hülle” adıyla bir kılıf buldular. Oysa hülle hile demektir. Hileyle de evlilik gibi ciddi bir işlem geçerli değildir. Yani şartlı evlilik olmaz. Adam gül gibi karısını yok yere elinden kaçırmış olmanın cezasını çekmiş olacak ki bir daha bu şakayı kimse yapmasın! Karşılıklı anlaşmayla çıkar karşılığında buldukları “joker erkekle” evlendiriliyor; sonra da o jokere; ”Boşa!” deniyor ve jokerin boşadığı kadın da gidip eski kocasıyla evlendiriliyor. Burada joker ve evlendiren üç kağıtçı kişi çıkar elde etmiş; karı koca da günah işlemeye devam  etmiş oluyorlar! Oysa evlilikte böyle bir şart ileri sürülemeyeceği gibi, kişi isterse boşamayabilir ve böyle bir zorunluluk da yoktur; koşul olarak da öne sürülemez! Bu işlemi gerçekleştirmek bir çeşit cinayettir; zira evlilikte şart olmayacağı gibi geçici ve formalite de olmaz! Zira söylediğimiz gibi bu işin formalitesi veya şakası olmadığı gibi eğlence olsun diye de yapılmaz.

 

Başka bir örnek: Kişi, İslam değerlerine küfrettikten sonra; “Ben şaka yaptım, benim asıl amacım şuydu, aslında ben şunu demek istemiştim, her ne kadar bu sözün anlamı bu ise de, aslında halk arasındaki ya da toplumdaki anlamı şudur; herkes biliyor bunun anlamını!” gibi çeşitli biçimlerde yorum yapılarak o kişi kendini kurtarmaya çalışıyor. Birileri de çıkıp bu kendini temize çıkarma manevralarına ya destek oluyor ya da ses çıkarmayarak üstü kapalı destek olmaya çalışıyor! Bu durumda şöyle bir çıkmaza giriliyor: Yapılan yanlışı eleştirenler tek başına kaldığı için kötü oluyor; susanlar veya destek çıkanlar ise demokrat, başka düşünceye saygılı ve  uygar oluyorlar. Böyle bir sonuç sorunludur; çünkü söz konusu olan düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez! Bu düpedüz başkasının dini  inancına hakaret; başka düşünceye saygısızlık ve uygar olmayan bir tavırdır. Düşünce özgürlüğü; kişinin başkasının düşüncesine hakaret etmemek koşuluyla kendi düşüncesini serbestçe söylemesidir.  Zaten temel olarak özgürlük de şu değil mi? Başkalarına zarar vermemek koşuluyla istediğini serbestçe yapabilmektir. Önderimiz Hz. Resul (s.a.v.) de özgürlüğü şöyle tanımlıyor: ”Kendi nefsin için arzu etmediğini; sen de başkalarına yapma!”

 

Demokratlık, düşünceye saygı ve düşünce özgürlüğü saikleriyle ses çıkarmamak ya da gülüp geçmek, “Kendimi kötü etmeyeyim!” açıkgözlülüğüyle işin içinden sıyrılmaya çalışmak, kişiyi sorumluluktan kurtarmaz!

 

Bir dönem, biz gençken bir ideolojiye hizmet etmek amaçlı ve kasıtlı olarak yaymaya çalışılan ve moda halinde revaçta dolaştırılan eskilerin “elfaz-ı küfür” (kişiyi İslam’dan çıkaran kelimeler) dedikleri ve benim ağzıma almaktan çekindiğim kelimeler; bazı ağzı bozuklar tarafından özellikle; sıkılmadan, utanmadan, umursamazca ve kasıtlı olarak rahatlıkla söyleniyordu! Bu tür kelimeler, her ne niyetle söylenirse söylensin sonuç değişmiyor ve bir “münker” (kötülük) işlenmiş olur!

 

Müslüman toplumun (ümmetin) bireyleri olarak her bir Müslüman; bu yanlışı düzeltici bir “emri bil ma’ruf”u (iyiliği öğütlemekle) yapmakla sorumludur. “Hayra çağıran, iyiliği öğütleyip kötülükten sakındıran bir ümmet olun!”  İşte onlar kurtulanların ta kendileridir. (Al-i İmran,104.) Buradaki “bir ümmet olun” buyruğunun hedef kitlesi dünyadaki insanlar içinde Müslümanlardır. “Onlar” kavramını; Müslümanların içinde bir topluluk olarak kabul edersek, o zaman tebliğcilerin  dışındakiler kurtulmayacaklar anlamı çıkıyor. Bu konunun netleştirilmesi için; “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz! (topluluksunuz)” (Al- i İmran: 110) ayetini birlikte düşünmemiz gerekir. (Prof Dr Mehmet Okuyan) Bu ayetteki siz” den kasıt ümmet-i Muhammed ‘dir.  Bu durumda dünyadaki insanlar içinde Müslümanlar bu tebliğ görevini yapmakla sorumludurlar ve bu görev de farz-ı kifaye (Bir Müslümanın veya bir grubun yapıp da diğer Müslümanların sorumluluktan kurtuldukları) değildir.

 

Elbette ki iyiliği öğütleme görevi yerine getirilirken tebliğ (anlatma) kuralları gereği; gayet ipeksi ve nazik bir yöntem kullanmak zorunluluğu vardır. Yani iyiliği öğütlerken karşısındakinin kalbini kırmamaya ve onu incitmemeye özen gösterilecektir. Kur’an-ı Kerim bize bu kuralı şöyle öğretiyor: "İkiniz (Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun) Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor." "Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp düşünür veya içi titrer korkar." (Taha Suresi, 43-44) Yüca Allah, azmış, hadsiz, nankör ve küstah düşmanı Firavun’a bile iyiliği öğütlerken; Resulüne: ”Ona yumuşak söz söyleyin!” diye buyruk vermektedir.

 

O halde “Bana ne, ben kötü olmayayım; karşıdaki kişi üzülür, bir daha benimle konuşmaz!” endişeleriyle ses çıkarmamak bizi sorumluluktan kurtarmaz! Bu tür durumlarda susmak veya şirin görünmek için karşı kişiyi savunma pozisyonuna girmek de İslam’ın önemli görevlerinden olan “iyiliği öğütlemeyi” ve ”kötülükten vazgeçirmeye çalışmayı” yerine getirmemek demektir! Her birimiz buna göre düşünmeliyiz.

 

Kısaca İslam’da ne şakaya; ne de formaliteye  göre söylenen sözlere göre herhangi bir işlem yapılabilir. Bundan dolayı İslami değerleri küçümseme; alay ve eğlenme aracı yapma ya da yaptığı sorumsuzca yanlışlarla işlediği günahları görmezden gelme; ne dinleyenleri ne söyleyenleri ne de susanları hiçbir neden ya da bahane ile sorumlu olmaktan kurtarmaz!