VF kat sol
VF kat sağ

21 Kasım 2018

Devlet ki yükselir öğretmenle devlet ki yıkılır öğretmenle

Bir harf ile başlayan cümleye, kitaba, medeniyete ve devlete dönüşen uzun ince bir yol bu. Adeta kader birliği etmiş gibi tarih sahnesinde yer alan her medeniyetin ve her devletin yükselişi ilim ve öğretmenlerle olmuş, çöküşü de yine ilimden uzaklaşması ve öğretmenlerin değersizleşmesi ile gerçekleşmiştir.

Merhum Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası isimli kitabında “Devletleri ve medeniyetleri yapan da yıkan da muallimlerdir” diyor. Bir ülke düşünün ki, öğretmeni, askeri, polisi, hâkimi, savcısı, doktoru, mühendisi, memuru olup da onun karakterine, kalbine, zihnine bir öğretmen dokunmamış, yer etmemiş olsun!

İnsanlık tarihi nice medeniyetler ve devletler bilir ki ilimle ve ulema ile yükselmiş, çağlar kurup, çağlar kapatmış. Binlerce yıllık tarihimiz en güvenilir şahididir aslında bu hakikatin. İlim ve muallimin medeniyetleri ve devletleri nasıl yükselttiğine tarihsel bir perspektiften bakmakta fayda var.

Sümerler, Çin, Hindular, Mezopotamya, Roma ve daha nice medeniyetin yükselme dönemine bakıldığında bilgiye verilen önem ve öğretmenlere atfedilen değerin önemi görülebilir. Öyle ki bazı medeniyetlerde öğretmenler çocuk üzerinde anne babadan bile daha fazla söz sahibiydiler.

Medine'de Peygamberimiz Hz. Muhammed tarafından, bizzat kendisinin de inşaatında çalıştığı ve gönüllü olarak ders verdiği Suffe Medresesi ve burada yetişen Ashab-ı Suffe İslamiyet'in yükselmesinde sayısız katkılar sunmuştur.

Bugün ki üniversitelerin temelini oluşturan Nizamiye medreselerinde 12.000 ilim ehli görev almaktaydı ve müderrislere verilen maaş 40 dinardı. Bugün ki karşılığı yaklaşık 40 cumhuriyet altını (Ocak, 2017, s. 154).

Bugün bombalarla, terör saldırıları ile anılan Bağdat'ta 1184 yılında hepsi birbirinden farklı güzellikte olan 30 civarında medrese bulunmaktaydı ve bu medreselerde 6000 öğrenci ilim tahsil etmekteydi (Ocak, 2017, s. 101). İlimle ve muallimle yükselen ve ilimden uzaklaşınca çöken Bağdat.

Osmanlı Devleti'nin manevi kurucusu kabul edilen ve devletin fikri ve ilmi temellerini oluşturan Şeyh Edebali de tefsir, hadis ve İslam hukuku alanlarında eğitim almış bir alimdi. Osman Gazi kendisine hüsnü kabul göstermiş ve ilim ehline verilen bu kıymet bir cihan imparatorluğunun doğuşunu hazırlamıştır.

Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin de bir müderris idi. İstanbul'un fetholunacağını müjdeleyen ve padişaha manevi güç veren oydu. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a beyaz bir at ile girdiğinde yanında hocası Akşemseddin vardı. Kendisine sevgi gösterisinde bulunanlar Akşemseddin'in padişah olduğunu düşünerek ona yöneliyordu. Akşemseddin utana sıkıla gelenlere “Sultan Mehmet ben değilim, odur" diyordu. Genç padişah ise" Gidiniz, yine ona gidiniz. Sultan Mehmet benim, ama o benim hocamdır. Şehrin manevi fatihidir" diyordu.

Mısır seferi dönüşünde bir müderris ve dönemin en büyük manevi şahsiyetlerinden biri olan İbn-i Kemal'in atının ayağından sıçrayan çamurlar, Yavuz Sultan Selim Han'ın elbisesine bulaştığında İbn-i Kemal üzülmüş ve bir mahcubiyet duygusu içerisine girmiştir. Bunu gören Yavuz Sultan Selim; “Âlimler 'in ayağından sıçrayan çamurun, kendisi için şeref olacağını” söylemiş ve çamurlu elbisenin, vefatından sonra Sandukası üzerine konulmasını vasiyet etmiştir.

Bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı'nın gerilemesinde ve çöküşünde medresenin bozulması ve müderrislerin seçimindeki yanlış uygulamalar önemli bir rol oynamıştır. İlim ve muallime verilen önem ile devletlerin kaderini bir tutan bu değerlendirmeyi evrensel bir bakış açısıyla tüm devletlere ve medeniyetlere yordamak mümkün.

Merhum Nurettin Topçu'nun sözleriyle vedalaşalım. “Muallimin alçaltıldığı, mesleğinin hor görüldüğü milletler düşmüştür, alçalmıştır ve şüphe yok ki bedbahttır” (Topçu, 1960).

Öğretmenler günü kutlu olsun…

Vesselam…