15 Haziran 2017

Diken Eken Gül Biçemez

Bölgemiz ve insanlığımız yeni bir sıkıntı ve mesuliyet imtihanından daha geçiyor. Ramazan ayında yine gönüller kör oldu, gözler karardı. Irak, Suriye ve bölgemiz bir kaos planıyla karşı karşıya. Toz toprak arasında yine kirli projeler işletiliyor. Kerkük'te bile bu garabetin gölgesi bir ses işitiliyor; bir referandum oldubittisiyle yanan mahalleden mal kaçırmaya çalışanlar var. Burada Sadi-i Şirazi'nin bir hikâyesi akla geliyor: Bir gece halkın yanık bağrından çıkan ah ateşinin, Bağdat'ın yarısını küle çevirdiğini duydum. O anda adamın biri ellerini havaya kaldırıp Allah'a şöy­le dua etmiş; “Çok şükür, bu yangın dükkânıma zarar vermedi.” Yoldan geçen bir ulu kişi, adamın niyazını işitince onu uyarmak istemiş; “Ey bilgisiz adam, sen yalnız kendini mi düşünürsün! Koca şehrin yarısı yanıp küle dönmüş, sense dükkânının kurtulduğuna seviniyorsun, öyle mi! İnsanların açlıktan ka­rınlarına taş bağladığını gören birisi, taş yürekli değilse, ağzına bir lokma ata­maz. Yoksulların açlıktan kan tükürdüğünü gören bir zengin, ağzındaki lok­mayı ne yüzle çiğner! Hasta sahibi sağlıklıdır diye düşünme, çünkü hastasının derdiyle kıvranmaktadır, Merhametli yolcular konak yerlerine vardıklarında, geride kalan dostları gelmedikçe uyumazlar. Diken taşıyan kişinin eşeği çamu­ra saplandığı zaman padişahların gönlü bundan muzdarip olur.” Mutlu olmak isteyen irfan sahibi kimseye Sadi'nin şu sözü yetişir. Dinler­sen sana da Öğüt vereyim; “Diken ekersen, gül biçemezsin”.

Evet bölgemizde yangın bizim dükkana zarar vermedi diye ellerini ovuşturanlar var. Bir kısmı terör bahanesiyle ablukalar kurarken, bir kısmı da fırsatı ganimet bilip yangından mal kaçırmanın derdine düştü. Açlıktan karnına taş bağlayanları, kan tüküren yoksulları, hasta ve çaresizleri, çamura saplanmışların ızdırabını duyan gönüller ve sesler nerede?

Topçu, Kültür ve Medeniyet'te, “Hazreti İsa, zengin delikanlıya verdiği öğütte, "Git bütün varını sat ve fakirlere dağıt!" demekle fakirleri değil, zenginliğin çürüttüğü delikanlının ruhunu düşünüyordu. Biz, kazanç hırsıyla çürüyen, hem de çürüdüğünü bilemeyen ruhları düşünmeye mecburuz”  sözleriyle ağır bir mesuliyeti hatırlatıyor. Zira hırsların çürüttüğü ruhlar bölgemizi kemirmeye devam ediyor. Suriye'de ateşlerin arasında ağlayan bir çocuğa, onun mazlum kimsesizliğine kimse olacak bir beklentisiz vicdan, güneşsiz kalana ışık, vatansız kalana kucak aranıyor. Bu sadette Sadi'nin bir hikâyesinde, “Babasız kalan çocuğun başına gölge sal, onu himayene al, yüzünün to­zunu silip ayağındaki dikeni çıkar. Neden bu kadar zavallı, düşünmedin mi; kökü olmayan ağaç, hiç taze olur mu? Boynu bükük bir yetim gördüğünde, karşısına geçip de çocuğunu öpüp okşama. Ağlayınca, kim çeker nazını yeti­min yahut öfkelendiği zaman kim yatıştırır? Dikkat et, ağlamasın yetim; zira ağlamaya başlarsa, arş da titremeye başlar. Esirgeyerek sil gözyaşını, şefkatle al yüzünün tozunu. Baktın ki başında gölgesi yok, gölgende besle onu. Vaktiyle babamın kucağına yaslandığım zaman benim de başımda taç vardı. Hele be­denime bir sinek konmayagörsün, kaç kişinin gönlü bundan perişan olurdu. Ya şimdi? Düşmana esir düşecek olsam, dostlarımdan hiçbiri bana yar olma­yacak. Bir ben bilirim yetim çocukların halini. Çünkü çocukluğumda ben de babamı kaybetmiş idim.” şeklinde bahsedilen hale muhatap olmak, bu karanlığa aydınlık, bu çaresizliğe çare olmak. Ruhu çürümemişlere vaktin çağrısı aşikar.

Mahallesindeki yangına bigane kalmayana, babasız kalan yetime adam sen de demeyenlere selam olsun! Topçu merhum Yarınki Türkiye'de “İslam dünyası bir şaşkınlık içinde sarhoştur. Kuran'ı çok okuyor ve az düşünüyoruz.” tespitiyle bugünkü kaosu özetler gibidir. Kendi vatanına ve devletine bir darbe ile nizam vereceğini sanan şaşkınından, kendi kardeşine terörist diyerek sırtını dönene, fırsatı ganimet bilip bayrakçılık oynayanına kadar her tür şaşkının ve şaşkınlığın olduğu bir garip mekân oldu bizim buralar. Bir zulüm keşmekeşi almış başını gidiyor. Ramazan bile akılları başa ve vicdanı kalplere getirmeye vesile olamıyorsa diken ekenlerin gül biçemeyeceğini söylemekten başka yapacak bir şey kalmaz.

Türk milletinin tek ötekisi zalimler ve yanında oldukları ise her daim mazlumlardır. Atsız “Milletleri millet yapan, uğrunda ölecekleri yüksek ülkülere bağlanmış olmalarıdır” der.  Zalime yumruk, mazluma merhamet olmak Türklerin milli ülküsü olarak onları geleceğe taşıyor. Dükkânını kurtardığına sevinen hamlarla bölgeyi umran etmeyi dileyen mefkure erbabı ülkücülerin serencamı sürgit devam ediyor. Rahmetle andığımız Abdurrahim Karakoç'un bir şiirinde geçtiği üzere mazlumun yoldaşı, zalimin hasmı olan milletimiz bu yolda mesuliyetini geçmişine ve inancına yakışır şekilde ifaya devam ediyor.