11 Aralık 2022

Dikkat! Bu yazı propaganda içermektedir

Bir kölenin azad olduktan sonra, ilk iş olarak kendine hizmet eden köleler satın alıp ‘efendi’lik yapmaya çalışmasına dair şaşkınlık içeren düşüncelerimi zihnimde çeviredururken, klavyeye ‘yaz!’ emrini veriyordum. Evet. Eşyanın insana hizmet ettiği bilgisi aynel yakin olarak dem be dem tezahür ediyor. Ancak, insanın kime hizmet ettiği konusunda ise tereddütlerim var.

Hepimiz aldığımız eğitimlerle güya düşünme eyleminin ‘nasıl’ yapıldığını öğrenecektik. Fakat sadece ‘ne’ düşünmemiz gerektiğini öğrendik. O yüzden kendimize ait düşünme yöntemimiz yok. Tereddütlerim biraz da bundan.

Buradan hareketle sizlere ‘böyle şeyler de düşünülüyor’u göstermeye çalışıp aradan çekileceğim. Sonra da sizi, insanın kime hizmet ettiği sorusuyla başbaşa bırakacağım. Biraz da siz endişelenin canım. :)

Sadi Şirazi, ‘insan nedir’ sorusunu, ‘Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe’ diyerek cevaplamış. Bir damla kan, binlerce endişe. Bu da böyle.

Sadece ‘ne’ düşünmemiz gerektiğini öğrendik derken anlatmaya çalıştığım şeye aslında ‘propaganda’ deniliyor. Gerçekten çok ilginç bir kelime. Benim özetle ‘profesyonel paganlık’ dediğim bu dört yüz yıllık kelime, Latince köklere dayanıyor. ‘Çubuktan fide üretmek’ anlamına gelen Latince ‘propagare’  kelimesinin; sabitlemek, bitki veya direk dikmek, sınır belirlemek anlamlarıyla akrabalığı var. Sözcüğün bugünkü kullanımı ise; katolik inancını, sömürgeleştirilen ülkelerde yaymak amacıyla 1622'de kurulan Sacra Congregatio de Propaganda Fide “İnancı Yaymak Amaçlı Kutsal Cemiyet” adlı teşkilatın adından türemiş.

Gördüğünüz gibi hiç de masum değil.

‘Pagan’ kelimesi ise yine Latince ‘köylü’ anlamına gelen ‘paganus’tan türetilen ve Batı’nın, tahrip edilmiş Hristiyanlığı zorla kabul ettirmeye çalışması karşısında en çok direnç gösteren köylüler için kullandığı  ‘Hıristiyanlık dışı bir dine mensup olanlar’ anlamındadır.

Süryanice’de ‘köy’ anlamına gelen ‘kafr’ ve Arapça’da ‘İslam dışı bir dine mensup olanlar’ için kullanılan ‘kafir’ de pagan’la akraba gibi duruyor. İşte size sâd hezârân endişe.

Tüm bunları sıkılmadan okuduysanız, bu bilgileri nereye bağlamaya çalışacağımı da merak ediyorsunuzdur umarım.

Batı’nın Hristiyanlığı kabul etmeyen ‘köylüler’e, biraz da tepeden bakarak pagan demesi, ‘O halde paganlar neye inanıyordu?’ sorusunu beraberinde getiriyor. Paganlar, Allah’ın tabiatta tezahür eden ilahi kudretinin tecellilerini tanrının kendisi sanıyorlardı. Bizim için rahmet tecellisi olan yağmur, onlar için yağmur tanrısıydı. Dağların, denizlerin, toprağın, havanın, ateşin her bir şeyin bir tanrısı vardı. Çok tanrılı, putperest bir inanıştı paganlarınki.

Şimdilerde yurtdışı menşeili dizi, film ve çizgi-animasyon filmlerde kurgulanan evrenler şeklinde yeniden pazarlanarak popülerleşen bu çok tanrılı inanış, yine Batı’nın Rönesans’la birlikte bilime tapmaya başlamasından bu yana devam eden anlam arayışı ve doğa sevgisi(!)nin bir sonucudur. Gariptir ki bilimle kilise hegemonyasını yıkan Batı, daha sonra bilime (doğa’ya) tapmaya başlamıştır. Hatta bununla da kalmayıp, bunun bir de ‘pro-pagan-da’sını yapmıştır, yapmaktadır.

Az evvel profesyonel paganlık olarak nitelendirdiğim tabirle tüm bunları kastettiğim gibi şunu da eklemek isterim. Malum, bir işin profesyonel yapılıyor olması o işten kazanç elde ediyorsunuz demek oluyor günümüz algısında. Bu kazanç kimi zaman para, kimi zaman insan. Hele söz konusu propagandaysa buradaki kazanç neredeyse tamamen insandır. Yani bedelini yalnızca aklınızı ve ruhunuzu, üstelik para üstü de almadan, teslim ettiğiniz kazanç. Bir de şöyle izah edeyim. Dizi, film, çizgi-animasyon film, klip, kitap, yazı, çizi hasılı pek çok materyal aracılığıyla paganca putlar satıp, parasını aklınızla ve ruhunuzla ödemenizi istiyorlar.

Peki, bize düşen ne? Bu soruya tatmin edici bir cevabım var mı, emin değilim. Çünkü insanın kime hizmet ettiğiyle ilgili tereddütlerim var demiştim.

İlk bakışta ‘biz kimseye hizmet etmiyoruz, özgürüz’ diyebilirsiniz. Fakat ‘özgürlük’ adı altında egosunun kölesi olmuş, onun her istediğini yapabilmek için başkasının özgürlüğüne kement takmış pek çok insan biliyorum ve elbette “Biz bir dağdan 'Allah' diye bağırırız, o ses diğer dağdan 'Özgürlük' diye yankılanır.” diyen Şeyh Şamil’leri de.

Sizce hangisi özgür?

(Bu sorunun cevabını verebilirdim. Bu da size doğrudan ‘ne’ düşünmeniz gerektiğini söylemek olurdu. Bunu yapmak istemedim. Çünkü siz cevabı zaten bulabilirsiniz. Ama bu, yazının yine de propaganda içermediği anlamına gelmez.) :)