VF kat sol
VF kat sağ


Dîn aleyhdârı Kemalist târih kitapları nasıl yazıldı? (3)

“Büyük Şefin gösterdiği harb kahramanlığı yolunda temiz kanını akıtarak siyasiğ istiklâlini ebedileştiren Türk milleti, kültür kahramanlığı alanında da, kendi asîl zekâsını, Büyük Üstadı Kemâl Atatürk'ün güneş dehasında bileyerek ve onun bütün kapalı imkân kapılarını açan çelik azminden ve iradesinden kuvvet ve hız alarak, kendi kültür ve tarih binasını kendi kuracaktır.” (İğdemir 1973: 26, 27 ve 1976: 209-220)

TTK Kemalist Çalışma Programının bir başka câlib-i dikkat pasajı da, bütün târih araştırmalarına “Güneş-Dil Teorisi”nin hâkim olmasıyle alâkalı olanıdır. Pek ibretâmîz olan bu pasajdan da anlaşılacağı vechiyle, her fırsatta müsbet ilimleri kendine rehber ettiğini iddiâ eden Kemalizmin, ilmî araştırma usûlüyle hakîkatin araştırılması gibi bir mes'elesi yoktur. Bilakis, bütün mes'ele, bir peşin hükmün, ilimler istismâr edilerek, ilmî gibi gösterilen, aslında lâf kalabalığından ibâret olan bir takım sahte delîllerle haklı çıkarılmaya çalışılmasıdır. Bu istismârın farkında olan hakîkî ilim adamları ise, totaliter iktidâr tarafından maddî-mânevî baskı altında sindirilmiş, sükûta mahkûm edilmişlerdir. Herhâlde o zamândan beri memlekette değişen fazla bir şey yok ki Resmî İdeoloji, hâlâ kibir ve azâmetle hüküm sürüyor…

“Türk tarih yazma sanatında cihanşümul bir inkılâp yapan” “Türk Milletinin Büyük Müverrihi”, “Büyük Üstâd”, “Büyük Türk Âlimi” şöyle buyuruyor:

“Türk diliyle Endo-Öropeen diller arasında akrabalık bulunduğunu  garp lengüistleri kabul ediyorsa da, şimdilik bunun daha ötesine geçemiyorlar. Buna mukabil Atatürk'ün derin ilmiğ tetkikleri aradaki münasebetin yalnız bir akrabalıktan ibaret kalmadığını, o bilâkis Türk dilinin Endo-Öropeen dillere ve bütün dünya dillerine ana ve kaynak olduğunu ispat etmektedir. Büyük Türk âlimi tarihin mütalâasında Endo-Öropeen dil prensiplerinin değil, bilâkis Türk dilinin hâkim kılınması zaruri olduğunu ve ancak bu ilmiğ yoldan gidilmek şartile tarihe sadık bir bina kurulabileceğini göstermiştir. Garp âlimlerinin şimdiye kadar tatbik etmedikleri ve Türk dilini bilmedikleri için tatbik dahi edemiyecekleri bu yeni metodun Türk âlimler ve araştırıcıları tarafından selâhiyetle kullanılması ilmiğ taharriyi bugüne kadar hiç gidilmedik yeni bir istikamete sokacak ve tarih ilminin zaferini en emin bir yoldan hazırlıyacaktır.

“Atatürk'ün açtığı bu yeni taharri yolunda yürüyen Türk Tarihi Araştırma Kurumu'nun dil kolu Türk Tarihinin Ana Hatları eserinin dil kısmını yazarken bu esas prensibi gözönünde tutacak ve başlıca şu tarihiğ hakikatleri müdellel olarak ve bir sentez halinde yazacaktır:

“A- Eskiliğile, asaletile, veludiyetile ve sonsuz yaratma kabiliyetile, Türk dilinin, bütün dünya dilleri arasında işgal ettiği mümtaz mevkii;

“B- Bu dilin başka kavimlere nasıl milliğ dil olduğunu, yahut başka milletlerin dillerine kendi kelime hazinesinden ve nahvinden, kök, kelime ve uzviyet vererek, hepsine umumiğ bir ana kaynak hizmeti gördüğünü;

“C- Türk dilinin bütün dünya dillerinin inkişaf ve tekâmülünde en müessir bir âmil olduğunu;

“D- Türk dilinin, Sümerlerin, Etilerin ve diğer eski Anadolu kavimlerinin, Mısırlıların, Yunan medeniyetini doğuran Giritlilerin ve Egelilerin ve Roma kültürünü doğuran Etrüsklerin ana dilleri olduğunu ispat ederek, bugünkü modern garp medeniyetine ana kaynak olan bu en eski yüksek medeniyetlerin, Türk kavimlerinin ırkiğ dehasının mahsulü olduğunu göstermek.” (İğdemir 1973: 30-31)

İğdemir'in mezkûr kitabında dikkat çeken pek mühim bir başka husûs da, “Tek Adam” tarafından T. Bıyıklıoğlu'na hitâben kaleme alınan birkaç mektuptur. Bunlar, İğdemir'in bütünüyle vâkıf olduğu, TTK arşivinde mahfûz bulunduğunu belirttiği (s. 9), fakat efkâr-ı umûmiyeden saklanan, Yalova'da yazılmış 16 Ağustos 1931, buna hâşiye olarak kaleme alınmış 16-17 Ağustos 1931, 23 Ağustos 1931 ve nihâyet 8 Ekim 1931 târihli dört mektuptur. İğdemir, Milletten nice hakîkatlerin gizlendiği gibi, bu mektupları da sansür edip onlardan sâdece “mahzûrlu” addetmediği birkaç cümleyi naklediyor; hattâ ikinci mektubun son cümlesini de değiştirerek iktibâs ediyor. Bu son husûs da şuradan anlaşılıyor: Yakın zamân evvel, Atilla Oral, bir sahafta bu mektubun –çöpten çıkarılmış- bir kopyasını bulmuş ve onu fotokopisiyle berâber tam metin hâlinde neşretmiştir. (Oral, Atatürk'ün Sansürlenen Mektubu, 2011) Yukarıda bahis mevzûu ettiğimiz Zâkir Kadirî hakkındaki hakaretler, 21 sayfalık bu mektupta bulunuyor. Hakaretler, Zâkir Kadirî'yle de sınırlı değil; nefreti, İnsanlığın medâr-ı iftihârı olan bir büyük zâta, İkinci Reşîd Halîfe Ömerü'l-Fâruk Hazretlerine de yöneliyor ve ona “çıfıt Arap” küfrüyle saldırıyor… Kendini kaybetmiş hâlde, taşkın gayzı hiçbir sınır tanımıyor: Bir san'at şâheseri olan Arap yazısı “örümcek yazı” ve İnsanlık târihinde müsbet ilim çığırını başlatan İslâm Medeniyetinin  başlıca ilhâm kaynağı da “safsata” oluyor:

“Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden; (Ikre, Bismi, Rabbi) safsatasını esas tutmuş olan Araplar, medenî cihanlarda, bilhassa Türk zengin medenî muhitlerinde bu iptidaî ve cahiliyet devrinin timsali olan düstura dayanarak yapmadıkları tahrifat kalmamıştır. Bu zihniyet­le hareket edenler İslam'dan evvel cihanşümul Türk medeniyetinin bütün vesikalarını imha etmekte beis görmediler.”

O zamân “Büyük Üstâd”a, dîğer tâbirle “Üstâd-ı Âzam”a sormak gerekiyor: Müslümanlar Türk medeniyetinin hangi vesîkalarını, nasıl imhâ etmişler? İslâm evveli Türk târîhi, asıl, 19. asrın sonları - 20. asrın başlarında keşfedilen Orhun Kitâbeleri'yle gün ışığına çıkmadı mı? Sakın, bu vesîkaları yok edilen târîh, “Güneş-Dil Teorisi”nin mevhûm târîhi olmasın?

VESÎKALAR:

1)

1

Vesîka 1: Matbûat Umûm Müdürü Vedat Nedim Tör'ün, bütün dehşetiyle, Totaliter Kemalist Rejimin içyüzünü ifşâ eden -17 Mayıs 1934 târih ve 647 sayılı- resmî yazısı. (Bu pek mühim târihî vesîkanın işbu imzâlı aslı, ilk def'a Derin Tarih mecmûasının Ocak 2017 târihli 68. sayısında -s. 28- neşredilmiştir. Kendilerine müteşekkiriz.)

2)

2

Vesîka 2: Kemalist Rejim tarafından Dînsizliği propaganda etmek üzere 1929'da neşredilen Akl-ı Selim'den bir sayfa.

3)

3

Vesîka 3: Akl-ı Selîm'in Millî Eğitim Bakanlığı 1948 Yayın Kataloğu'ndaki reklamı.

4)

4

Vesîka 4: Türk Târihi Tetkik Cemiyeti (bilâhare T. Târih Kurumu)'nun 19 temmuz 1931 toplantısı. (İğdemir, Levha I) Târih, tepeden dikteyle kaleme alınıyor…

5)

5

Vesîka 5: Kemalist “Târih Tezi”nin ilk kitabından bir pasaj (ss. 44-45):

 “…İnsanlar cemaat halinde yaşamağa başladıktan sonra, diğer içtimaî müesseseler gibi din müessesesini de vücuda getirmiştir. Ulûhiyet mefhumunu bulan ve o mefhumun sırlarını keşfeden ve bugün dahi keşfetmeye devam eden insan zekâsıdır. […] Din fikri, insanları kendilerini gayrisaf unsurlardan ve her türlü fenalık ve zarardan kurtaracak, sevk ve himaye eyliyecek bir kuvvete itaat etmeğe müheyya bir hale getirir. İnsanların bu derunî ve müphem temayülleri mağrur, zeki, mahir yahut hîlekâr bir takım insanların, sihirbaz, rahip, hükümdar vaziyetlerini almalarına meydan açtı. […] İnsanların korku ve zaaf hisleri, dimağın son ve çok yeni ilmî keşiflerle nurlanması sayesinde zail oldu ve insanlar hakikati bundan sonra daha bariz görmeğe başladı. Benliğindeki kuvveti ve ferdi olduğu cemaatin içtimaî kudretini takdire muvaffak olmaya başladı. Artık onun için her türlü tekâmül, huzur ve emniyet membaı, cemiyettir.” (ss. 44-45)

6)

vesika1

Vesîka 6: “Tek Adam” tarafından Yalova'da, Prof. Zâkir Kadirî Ugan'ın Târih II için hazırladığı “İslâm Târihi” Bölümü hakkında, TTTC Reîsi Tevfik Bıyıklıoğlu'na hitâben  16-17 Ağustos 1931 târihlerinde kaleme alınmış mektupta, Kitâbullah'ı “safsata” kelimesiyle tahkîr eden pasaj…

7)

 vesika7

Vesîka 7: Tarih II'nin 1931'deki ilk baskısından 90. sayfa… Kemalist Lise Târih kitapları (Tarih I-IV), bütünüyle “Tek Adam”ın tâlimatı doğrultusunda ve onun sıkı murâkabesi altında telîf edildiği gibi, II. cilddeki “İslâm Târihi”nin Hulefâ-i Râşidîn devrinin sonuna kadar olan kısmı da doğrudan kendisinin kaleminden çıkmıştır. Ona göre, İslâm, ilâhî kaynaklı bir dîn değil, Hz. Muhammed'in (ki o ısrârla sâdece “Muhammed” der), başta Yahûdilik olmak üzere muhtelif dînî tesîrler altında ve şahsî tefekkürüyle îcâd ettiği beşerî bir dîndir, hattâ Arap emperyalizminin âleti olan bir dîndir… Bu çürük akîde kendisiyle kalsa, vicdân hürriyeti mûcibince kimse onu aksine iknâ etmeye çalışmazdı. Hâlbuki o, bu dalâleti, şahsıyeti tamâmen Müslümanlıkla yoğrulmuş bir Milletin körpe zihinlerine cebren ve hîleyle zerketmek gibi bir İnsanlık cürmü işlemiştir. Günümüzün materyalist, mülhid veyâ Dîne lâkayd nesillerinden birinci derecede o mes'ûldür. Kendi şahsî arayışlarıyle materyalist olduklarını zannedenlerin şuûr altında, aslında, Kemalizmin sinsi şartlandırması vardır… 

8)

vesika8

Vesîka 8: Tarıh I'in 1932'deki 3. baskısından 2. sayfa… Kemalist Târih kitaplarında, yeni nesiller, Materyalizmi benimsemeğe icbâr ediliyordu: “İnsan tabiatin mahlûkudur… Tabiatin fevkinde ve haricindeki bütün mefhumlar, insan dimağının uydurmalarıdır… Hayat tabiatin haricinden gelmiş değildir ve tabiatin fevkinde bir amilin eseri de değildir…ilh…” (ss. 2, 5)

9)

9

Vesîka 9: Târihi de kendi kafasına göre yoğuran “Türk milletinin büyük müverrihi”nin cüz'î tâdilâtla Tarih II lise ders kitabına (1931: 90-91) dercedilen metinlerinden bir nümûne (Saçak, Mart 1986, s. 28)… Bu sayfanın tamâmı kendi el yazısıyle, devâmındaki 10. sayfanın ilk iki satırından sonrası ise (metnini kendisine dikte ettiği) Âfet İnan'ın el yazısıyledir…

10)

10

Vesîka 10: Prof. Âfet İnan'ın talebesi Gürbüz D. Tüfekçi'nin vesîkalarla gözler önüne serdiği vechiyle, “Üstâd-ı Âzam”, müsteşrik Caetani'nin materyalist nokta-i nazardan kaleme alınmış İslâm Târihi'nden bâzı bölümleri Âfet Hanım'a tercüme ettirip resmî Tarih kitaplarına dercettirmişti. Tercümenin bu kısmında müddeâsının esâsı yer alıyor: “Bunları [Muhammed'e ilham verenleri] Yahudiliğe meyleden kimseler arasında aramak lazımdır. Muhammedin dinî hususatta bilhassa Haham edebiyatile İbranî edebiyatından istifade ettiği bu gün ispat olunmaktadır.” (Saçak, Mart 1986, sayı: 26, s. 42; elyazısı Â. İnan'a âiddir)

11)

11

Vesîka 11: “Tek Adam”, Târih ders kitaplarını tek tek teftîş ediyor, Türk ve Beşeriyet târihini yeniden inşâ ediyordu. Cemal Kutay'ın hülâsasıyle Kemalist Târih Dâvâsının (Tezinin) esâsı şöyleydi: “Türk, tarihin en eski milletidir, medeniyetin en eski kurucusu ve medenî milletlerin en eski hocasıdır… Anadolu'da medeniyet ışığını yakan millet, Orta Asyada kuraklıktan göç eden Türkler olmuştur… Anadoluda ilk medeniyet kurucusu olan kavimler Türk aslındandır; Anadolu'nun bütün tarihi, bizim tarihimizin bir parçasıdır… Arap medeniyeti de ‘Türk'ün dehasına dayanan bir medeniyettir…”

“Yukarıdaki klişe, tarih kitabı üzerinde Atatürk'ün tashihlerini gösteriyor. Her kelimesi ve her satırı üzerinde ne kadar dikkatle durduğu [açıktır]…

“Atatürk, tarih davasını bütün ömrünce en yakın alâka ile yürütmeğe çalıştı. Okul tarih kitaplarının müsveddelerini teker teker okudu. Elile tashih etti. Bazı yerlerini baştan yazdı. Tarih Kurumuna olan alâkası malûmdur. Ankara Üniversitesini de ‘Tarih ve Dil Fakültesi' diye kurmuştu. Emeli dil tarih tezlerini yürütecek bir üniversite meydana getirmekti.

“Atatürk'ün tarih davası üzerinde yürümek, her Türke millî bir mirastır.” (Millet, 26 Haziran 1947, sayı: 73, s. 12)

 12)

12 

Vesîka 12: Başlıca vasf-ı mümeyyizi târihî hakîkatleri tahrîf olan Kemalist Propagandanın asırlık terânesi: “Atatürk dinsiz değildi!” Hâlbuki başta –“Türk milletinin büyük müverrihi”nin nezâreti altında kaleme alınan- Târih ders kitapları olmak üzere bütün Maârif müfredâtı körpe dimâğlara Dînsizlik telkîn ediyordu. 1940'lardan 2000'li senelere kadar değişmiyen neşriyat siyâseti Kemalizmi Müslümanlara sevdirmek ve Kemalist Totalitarizmin “Türkçe İbâdet Vâsıtasıyle Dînde Reform” Projesini hayâta geçirtmek olan Cemal Kutay, Millet mecmûasının 10 Temmuz 1947 târihli 75. nüshasında yine aynı kandırmacayı kapak yapmıştı. Hâlbuki kapaktaki el yazısında “Din milliyetin bir parçasıdır” cümlesinin sonuna konmuş üç ünlem işâreti, bu görüşün reddedildiğini veyâ en azından şüpheyle karşılandığını gösterir. Müteâkib cümlede (Kemalist-Mason jargonunda “kendi Dîninin hakîkatine sâhib çıkma” mânâsında kullanılan) “Taassup” kelimesiyle de bu temâyül îkaz hâlinde ifâde edilmiştir. Nitekim, aynı “büyük müverrih”,  Prof. Âfet İnan'ın derlediği Medenî Bilgiler'de, kendi el yazısıyle, “dînin milliyetin bir parçası olduğu” fikrini kat'iyetle reddeder.

 

...BİTTİ...